İTALYA MACERAM
21 Mart 2024, Perşembe 19:01Telefonum çaldığında Knidos'ta küçük limanın girişinde, kayaların üzerinde günbatımı eşliğinde içeceğimi yudumluyordum. Mezem de rahmetli fenerci Birol abinin (Birol BORA) tarifiyle hiç üşenmeden hazırlayıp güneşte kuruttuğum ahtapot bacağı vardı. Karşımdaki "Alo" dedikten sonra: "Kaptan Atilla Yorulmaz ile görüşmek istediğini" belirterek aranan kişinin ben olduğunu bana onaylattıktan sonra, İtalya'nın Genova limanından Bodrum Milta marinaya iki motor yat tekne transfer talepleri olduğunu ve benim zamanımın ve vizelerimin uygun olup olmadığını sorguladılar.Evet, zamanım vardı ve ihtiyacım olan pasaport ve vizelerim de günceldi. Hatta işsizlikten hareketsizlikten sıkıldığım günler başlamıştı. İş için ne kadar ödeyecekleri; hangi şartlarda tekneleri transfer edeceğimin hiç önemi yoktu benim için. Uçağa binip bir Avrupa ülkesine uçacaktım. Tekneye atladığım gibi onu yüzdürerek memleketime, hatta ve hatta palamarcısına kadar tanıdığım Bodrum'daki bir marinaya Milta marinaya getirecektim. Kısaca anlattılar gelecek olan aynı marka ve büyüklükte 2 adet Atlantis motor yattı.Hemen araya girdim, ikisini de aynı anda getiremeyeceğimi belirttim. Telefondaki Morris bey açıklama yaptı. Her iki tekne de kaptan olduğunu ancak benim hiçbir sorumluluğum olmadan bu iki genç kaptana gözcülük etmemi sadece teknelerden birisinde seyahat etmem gerektiğini belirtti. Konuyu anlamıştım. Bu iki kaptan işlerini yapacak ancak ben; yöreyi iyi bilen ve yabancı dil konusunda problemim olmadığı için; seçilmiş tercih edilmiştim.İyi derecede İngilizce okur yazarım (14 Yıl İngiliz yat charter firması ile çalıştım. Ayrıca İtalyan bir iş adamı ile iş ortağı olduğumdan biraz da İtalyanca biliyorum). Ama İtalyanları çok iyi tanımadığımı düşünüyorum. Bunun nedenini de yazımın sonunda sizde anlayacaksınız. Biletler alındı: bende Datça'dan Dalaman Havaalanına Datça transfer ile gidip uçağıma yetiştim. Dalaman, İstanbul, Sabiha Gökçen ve sonrasında İtalya'nın Genova Cristoforo Colombo Havaalanına problemsiz ulaştım.Acentam Morris; "Şimdi bir taksiye binerek 45 dakikalık batıda olan Varazze marinaya gitmemi istedi." Varazze'yi bildiğimi trenle çok rahat gidebileceğimi söylememe rağmen taksi ile gitmemde ısrar etti. Vardır bir bildiği deyip taksi çağırdım ve ön koltuğa oturdum. Amacım şoförle biraz laflamaktı. Nereye gitmek istediğimi İngilizce olarak anlattım. Şansıma taksici iyi İngilizce konuşuyordu. Gideceğim yer hakkında ve varış zamanı olarak beni bilgilendirdi.Varazze'yi bildiğimi daha önce oradan birkaç tekneyi Türkiye'ye götürdüğümü anlatınca, benim bu yollardan çak geçtiğimi anlamıştı. Genel konulardan konuştuk. İstanbul'u ziyaret etmek istediğini belirtti. Bende kendisine İstanbul'u müze ziyareti gibi bir iki günde bitiremeyeceğini en az 1 haftalık bir tatil planlamasını belirttim. Şoförüm sempatik ve hoşsohbet, kırk beş dakikada beni Varazze'de tren istasyonunun hemen yanındaki marina kapısından girerek kafeteryanın önünde indirdi.Baştan pazarlık ettiğim gibi parasını öderken 10 euro da ekstra benden bir kahve içmesini tembih edip bahşiş olarak vermiştim. Bavuluma tekrar el attığımda kafeteryanın önünde Türk olduğunu ilk bakışta anladığım iki kişi oturuyordu. Merhaba deyip yanlarına oturdum. Kısa bir selamlaşmadan sonra içlerinden birisi ile ortak arkadaşlarımızın olduğunu, ikinci kişinin ise bir dönem Bodrum Denizcilik Meslek Lisesi'nde okuyan ortanca oğlum Levent Yorulmaz ile sınıf arkadaşı olduğunu anladım.Konuşma ilerledikçe bahsedilen kaptanların karşımda olduğunu ve bir gün önce de tekneleri teslim aldıklarını anladım. Kendilerini birkaç soru ile sorguladım ve teknelerin gerekli kağıtları (Tonalito - Sahiplik belgesi, Register) ellerindeydi. Bu belgelerde tekneye ve sahibine ait bilgiler, hangi ülkenin bayrağını taşıdığı gibi bilgiler yer alıyordu. Ve hepsinden önemlisi; tekne sahipleri tarafından kaptan adına noterden düzenlenmiş kaptan tayin edildiklerini belgeleyen yetki belgesi de belgelerin arasındaydı.Hızlı bir şekilde güvenlik ekipmanlarımızı ve seyir lambalarımızı, borda fenerleri (sancakta yeşil, iskele tarafta kırmızı; arkada pupa ve önden görünmesi gereken silyon fenerimiz) kontrol ettik. Can yeleği, işaret fişeklerimiz tamdı. Arkadaki kaidelerine yerleştirilmiş her iki teknede de hizmet botu mevcuttu. Zincirlikte yeteri miktarda zincir ve çapa demiri yerindeydi. Usturmaçaları saydık. Her ihtimale karşı yedekleme için ihtiyaç duyarsak uygun kalınlıkta halat almaya ihtiyacımız olduğunu belirttim ve aldık.Varazze'ye yakın bir yerde Azimut'un 55 feet üreten bir fabrikası olduğundan her gün denize bir tekne indiriliyor ve bu yatlar sahipleri tarafından bu marinada donatılıyordu. Her türlü marin malzeme burada bulunabiliyordu. Kumanyamızı da marinanın hemen çıkışındaki süper marketten alarak yola çıkmak için hazır olduk. Bulunduğumuz yerden hareket ederek, marinanın hemen çıkışında sancak tarafta konumlanmış mazot iskelesine sancaktan aborda olduk. Yakıt alımını yapan her teknenin kaptanı ellerindeki patronlarının verdiği kredi kartıyla ödüyordu. İlk uyarımı yaptım: "Kredi kartı patronunuza ait olsa da bu harcamaların hesabını yine siz vereceksiniz" dedim. Nerede ne kadar niçin harcadığınızı anlık olarak patronunuza bildirin ve not tutun diye tembihledim. Aradan zaman geçince unutabilirsiniz dedim.Mazot alımı bitince iskeleden avara olup güzel bir havada saatte ortalama 22-23 mil süratle İtalya'nın güneydoğusuna doğru yol aldık. Sırasıyla Genova, Portofino, Pisa, Livorno, Elba adasını sancakta bırakarak Civitavecchia ve Roma'nın hemen güneybatısında olan Porto Turistico Di Roma marinasının girişinde iskele tarafa bulunan yakıt istasyonundan yakıt alarak yolumuza devam ettik.Yine sırasıyla volkanik Ponza (topuk taşı adası), Ischia adası ve o meşhur ada Capri yolumuzda ancak benim bulunduğum teknenin şanzımanı sorun çıkardı. Ne kadar gaz versek de iskele makine devre kalkmıyordu. Hemen durum değerlendirmesi yapıp durumu donatanlara bildirdik. Birbirimizden ayrılmamamızı sıkı sıkı tembih ederek bir marinaya bağlanmamızı istediler. Sorrento Körfezi'ndeydik ve teknemizde az da olsa hareket kabiliyetimiz vardı. Acil durum çağrısı yapmamızın bir anlamı yoktu. Hareket edebiliyoruz ancak sürat yapamıyoruz. Emniyette sayılırız.Körfezin doğusunda olan ve pilot kitapta emniyetli olduğu yazan Marina di Stabia'yı telsizle arayıp 3 günlük rezervasyon yaptırdık ve marinanın girişindeki yakıt istasyonundan yakıtımızı tamamlayarak bize gösterilen yere kıçtan karaya yanaştık. Acentam Morris beni arayarak bilgi verdi. Kendilerine ilettiğimiz bilgiler doğrultusunda fabrika ile konuşarak makinamızın şanzımanının arızalı olduğuna karar verip garanti kapsamında değiştirilecekti. Bunun için Volvo Penta fabrikasının olduğu İsveç'ten parça ve teknisyenler gelecek ve şanzıman değiştirilecekti. Bizim beklemekten başka yapacak bir şeyimiz yoktu.Marina işlemlerimiz bitince arkadaşlara da genel bir açıklama yaparak. "Bakın" dedim, "Dünyanın gelip görmek istediği Pompei taksi ile bize dokuz dakikalık mesafede" dedim. "3 gün burada bekleyeceğiz, bu fırsatı değerlendirelim" dedim. Nede olsa teknemiz marinada emniyetteydi. Arkadaşlar bu teklifime sıcak baktı. Sabah kahvaltıdan sonra marina yönetimini telsizle arayıp Pompei antik kentini ziyaret edeceğimizi belirterek, bize taksi göndermesini istedik. Araç gelince iki kişi arka koltuğa, ben de şoförün yanındaki sağ ön koltuğa oturdum.Pompei antik şehrinin giriş kapısına vardığımızda şoför bugün müzenin kapalı olduğunu, etrafı gezip yemek yiyip akşamda marinaya dönebileceğimizi belirtti. İtalyan işte bu bilgiyi neden şimdi veriyorsun? Eminim ki marina ofistekiler de müzenin bugün kapalı olduğunu biliyordur ama İtalyan'ın ekonomisine katkıda bulunmamızı istedi herhalde ki bu bildiklerini kendilerine sakladılar. Bu birazdan anlatacaklarımın yanında çok masumca kalacaktı. Bakın sonra neler oldu?Etrafı gezip dolaştık ancak müzenin kapalı olmasından dolayı pek hareketli değil. Sokakta gördüğüm dönerciden Yunan usulu GYROS yedim, arkadaşlarım şüpheli baktıkları gyrostan yemedi ve patates tava ile yetindiler. Akşama dönüş saati yaklaştığında gözlerimiz taksi aramaya başladı. Yaya dolaşmak bizi yormuştu. Karşı kaldırımdan birisi işaret ederek bize doğru yaklaştı ve bozuk aksanı ile İngilizce taksi arayıp aramadığımızı soruşturuyordu. Bende yarı İtalyanca yarı İngilizce olarak Marina di Stabia'ya gitmek için taksi istediğimizi anlattım. Saatine bakarak bu saatte taksi bulamayacağımızı ama istiyorsak bizi ücret karşılığı özel arabası ile marinaya bırakabileceğini belirtti. Kabul ettim, hemen direksiyonu çevireceğini arkadaşına gideceğini işaret diliyle anlatarak yol aldık ve bir tek tekçi şarap tezgahının önünde durdu.Şoför, beni şarap almak istediğimi söyledim. Şarabın şişe fiyatını sorduğumda daha önce 90 penyeye aldığım şaraba 5 euro dedi. Yapacak bir şey yok dedim. Deniz üstünde aldente pişmiş spagetti ve üzerindeki parmesanın yanında iyi gidiyordu. 2 şişe dedim ve tezgahtaki adam marifetli iki parmağını şişelerin ağzına taktı ve hemencecik açtığı plastik poşetin içine koyarak bana uzattı. Benim aklıma şarap içmek geldi ve 20 euroyu verdim. Alışveriş tamam deyip şoföre gidelim dedim. Ben yine sağ ön koltuktaki yerimi aldım ve hareket ettik. 10 dakika içinde marina di Stabia'ya geldik. Araçtan indim poşetin içine baktım, 3 şişe şarap var. Eğilip oturduğum koltuğun altına baktığımı söyledim. Yok tekrar poşete baktım tekrar koltuğun altına baktım, yok benim şarap şişelerinden birisi eksik. Şoför merakla soruyor, neye bakıyorsun ne düşürdün diye. 4 şarap aldığımı, 4 şişe şarap parası ödediğimi, ancak poşetin içinde 3 şişe şarap olduğunu söylüyorum. Şoför gülmeye başladı ve kendi diliyle (İTALYANO MAFYOZİ) İtalyan mafyası demek istiyordu. Gülerek. Anlamıştım. Tezgah’ın başındaki şarap satan kişi kaş göz arasında bana sattığı 4 şişe şaraptan birisini çalmıştı. Bana göre bu hırsızlık değildi, sihirbazlık gibi bir sanattı. Bu adamın beni dolandırabilmesine ömrüm boyunca kızmayıp, onun bu rahat tavırlarla yaptığı el çabukluğuna saygı duyacağım.Sonradan öğrendim ki İtalya'nın bu bölgesinde; bu ve bunun gibi el çabukluğunu yapmak saygı gören bir davranış ve takdir ediliyor. Kim bunları beceremezse ona; "İşe yaramaz, beceriksiz, aptal" gözüyle bakılıyor.Benim şarapçı tezgahtar, aptal birisi değildi. Onu hep gülümseyerek anacağım.Viva İtalya.11 Mart 2024
Okunma Sayısı: 571
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.