YEREL TARİH - KARAKÖY BASKINI -2
17 Ekim 2022, Pazartesi 17:11Yıl 1915 tir. Türkü, Kürdü, Arabı, Arnavudu, Çerkesi, Lazı, hatta ve hatta Yahudisi, Ermenisi tüm bu coğrafya parçası üzerinde yaşayan, eli silah tutan bu vatanın evlatları.Alman emperyalizminin ve Sarayın damadı Enver paşanın kaprisleri ,kompleksleri uğruna ,kendi toprağını savunmak için Çanakkale'de ölüm kalım savaşı vermektedir..Ne hazindir ki düşman olarak gördükleri karşısındakilerin çoğu Hintli, Bengaldeşli, Cezayirli Müslümanlar, Yeni Zelandalı, Avusturalyalı Hristiyan garibanlardır…Osmanlı hanedanının kölesi olan tüm vatan evlatları gibi, Datça yarımadası üzerinde eli silah tutan her kim varsa ,göz yaşları arasında Betçe' de yas-gam' da.. Datça 'da Kızlan değirmenlerinde seferberlik nedeniyle ölüme yollanmıştır.. Çocukluğumuzda dedelerimiz, nenelerimiz anlatırdı..Datça evlatlarının cephelerde yağma edilmesinden sonra , elee' de(Reşadiye) horoz olarak kala kala 14-15 tüyü yoluk, kuyruğu kopuk erkek kalmıştır.. O da kör- topal, ihtiyar, kafadan kırık olup ta bahtiyar cinsinden…1915 yılının bu koşullarında Datça yarımadasının gelen geçen tarafından yağmalanması çocuk oyuncağıdır…Üstüne üstlük o günün harp hali koşullarında ,coğrafi ve stratejik konumu gereği “Askeri yasak bölge” ilan edilen Datça yarımadası üzerinde yaşayan çoluk- çocuk, genç ihtiyar kadın kız, kör topal erkek ,merkep kendi kaderlerine terk edilmiş…Çaresizlik tahtında, boyunları bükük etraflarında oluşan fırtınaların ,hortumların bir an önce dinmesini beklemektedirler..Ama su uyur.. Düşman uyumaz..(Buradaki “SU” kök Türkçede asker anlamındadır..Su-bay gibi ) kader ağlarını örmekte, İstanköyün bıçkın delikanlıları, Datça'yı talan ve yağma etmek için, Tilos, nisiros, leros, gibi civar adalardan gelecek serdengeçtileri beklemektedir..Bu filmin baş rollerinde Karaköylü bahtsız kızımız Florinanın nişanlısı ,Kökleri Karaköye dayanan Aleko Favini'nin oğlu Vasilis vardır..Vasilisin ve İtalyan garnizon komutanının gayretleriyle İstanköyde eli silah tutan iki yüz kusur yağmacı toplanmış ve tepeden tırnağa silahlanarak ,teknelere atlayıp, Karaköy-Körmen'e doğru yollanmışlardır..BASKIN BASANINDIR...Arkalarında destek Fransız Dupleix kruvazörü vardır..Topları Datça'ya doğru çevrilmiş olarak…Bunlar Karaköy- Körmene doğru pupa yelken geledursunlar…Gözlerimizi Karaköy'e çevirelim…
On-On beş gün önceki ,baskından ciğerleri yanan Karaköylüler,5-6 şehitlerini toprağa emanet etmişler.., bağırmaması, haykırmaması için bebelerinin ağzına emzik vermişler.. eşeklerinin boğazına anırmaması için kıldan kül dolu torbalarını takmışlar…Akça-bük tepesine silahlı iki nöbetçi dikmişler, kendilerini yüce Allahımızın takdirlerine, Sallallahü vessellem Muhammed efendimizin şefaatine terk etmişler. Tevekkülle başlarına gelecekleri beklemeye başlamışlardır…”Bir yerler kısmetten çıktıysa ,uçkur dokuz yerden çözülürmüş ” der atalarımız…Kaderin cilvesine bakın ki…O günün gecesi sabaha karşı Karaköylülerin kendilerine canlarını ve mallarını emanet ettikleri nöbetçiler..(Şarap mı içtiler nedir..) horul horul uyuyakalmışlardır…Ve derken olanlar olur..Kalemimi ve kelamımı gemleyerek, lafı eveleyip geveleyerek bu raddeye getirmişken,14 Karaköylümüzün hayatına ve binlerce hayvanın telefatına mal olan Adalı Rumların Karaköy baskınını en ince teferruatına kadar anlatmadan geçemeyeceğim doğrusu…
14 köylümüzün hayatına ve binlerce hayvanımızın telefatına mal olan Adalı Rumların Karaköy baskınını anlatırken kalemim ve kelamım hep geri viteste.. Ama burnumuzu soktuk bir kere.. Dünyanın bu taraflarında yaşayan iki ırkı birbirine düşüren, İngiliz emperyalizminin maşası ,bir dönemlerin İngiliz başbakanı iki ırkı birbirine düşürüp karşılıklı katliamlara sebep olan üstelik utanmadan ,arlanmadan “Türkler medeniyetin yüz karasıdır.. ”lafını eden Loyd Corca lanetler yağdırarak ,adalı Rumların Karaköy baskınını anlatmaya dilimiz sürçe sürçe, ayağımız topallaya topallaya devam edelim…Ve bundan sonra anlatacaklarıma kaynak göstererek başlayalım işe…Çünkü Türk-Rum düşmanlığını körüklediğim iddiasında olan bir takım geri zekalılar ikide bir telefonlarına yumulup.. beni haşlıyorlar…”Ben”li konuşmak iyi bir şey değil ama hadi frenleri patlatalım…Bundan sonra anlatacaklarımda Rum serdengeçtilerin tüfeklerinin ucunda can veren Karaköy' lü bebelerimizi anlatırken ne kadar göz yaşı döküyorsam.. ”Türkler beni assa da kesse de ben Karaköy'ü terk etmem. Burası benim öz vatanım. Bu topraklara gömülmek istiyorum” diyen Karaköylü, bahtsız Florina kızımızın anası Dimitrina için de aynı göz yaşlarını döküyorum..Bilmem anlatabildim mi..? O yılların koşulları öyledir..(1915) ..Sömürgeci zihniyetin tahrik ettiği iki ulus daha sonra Anadolu bozkırlarında boğaz boğaza, gırtlak gırtlağa tarihi bir hesaplaşmaya gideceklerdir..Bu hesaplaşmanın ucu açıktır..Bu gün orta doğuda Müslüman Müslümanın kanıyla abdest almaktadır.. Yüzü Arap geleneğinin bir parçası olan Mekke' deki kabe' ye dönük olarak…
Karaköy baskını konusunda ,zaman içersin de beni aydınlatan Karaköy eşrafından “Fatihooo - fatihoğlu olarak bilinen Rahmetli Fethi Keçeci amcamıza, Karaköy baskınının baş aktörlerinden Zabit(Sabit) efenin akrabası rahmetli Talia Keçeci nenemize, çok değerli büyüğüm ağabeyim Karaköy Alikolar sülalesinden Hasan Yılmaz abimize ve kardeşi, canım kadar ediğim rahmetli Şefik Yılmaz hocamıza ,baba dostum, güleç yüzlü, kır eşeği ile adeta bütünleşmiş “Mıngır Ali” amcamıza huzurunuzda şükran ve teşekkürü borç bilirim.Anlatacaklarım hepsi hakkın rahmetine kavuşmuş bu kişilerle yaptığım sohbetlerin sentezidir..
Akça bükün hakim tepelerinde Karaköylülerin diktiği iki nöbetçi uyuya kalmıştır…Dünyanın bu taraflarında korku ve dehşet yaratmak. Bodrum-Datça-Marmaris üçgeninde gizlenen , Çanakkale'ye yardıma giden İngiliz-Fransız gemilerini egenin lacivert sularına gömen Alman denizaltısını yok etmekle görevli Fransız Kruvazörü Dubleix..Görevini tam anlamıyla yerine getirmektedir..Karaköy baskınında oynadığı rol büyüktür..Son model İngiliz-Fransız yapımı silahlarla donatılmış, fişekliklerini göğüslerinde çapraz kuşanmış 200 küsur adalı yağmacı rum..Teknelerini Karaköy-Akça bük koyunda sahile yanaştırıp Akça-bük ,Karaköy arasındaki halen daha işlevini sürdüren kestirme patika yoldan ,sabahın alaca garankılığında (Seher vakti) Karaköye doğru tek sıra ve sessizce yollanırlar…Önlerinde mihmandar, rehber, Kökleri Karaköylü olup bazı nedenlerle İstanköy adasına göç etmek zorunda kalan öz be öz Karaköylü Rumlar vardır…Arkalarında Akça-bük açıklarına demirlemiş Fransız Kruvazörü Dupleix.. Hem de toplarını Datça yarımadasına çevirmiş olarak…Baskın basanındır..Akça bükün hakim tepelerindeki iki nöbetçi horul horul uyumaktadır..Karaköy'ün zenginliklerinin içini boşaltmanın tam zamanıdır..Zaten Karaköy'ün asıl adı “ GANİ KÖY” dür..Başına gelen bunca soygundan sonra adı “bahtı kara” anlamına KARAKÖY olarak değiştirilmiştir. Karaköy ve güzne (Gözne-Gözetleme yeri) ovası Karaköy nüfusunun iki mislini besleyecek zirai, ticari potansiyele sahiptir…Rum yağmacılar sabahın alaca garankılığında Akça-bükle Karaköy arasındaki dermen deresi patikasını tırmanırken..Garaköyün Seferberlik artığı yaşlı, kör topal erkekleri Karaköy Camisinde namaza durmuşlardır.. Çoğu da haddini aşmış (63 yaş yukarısı) yaşlılardır..Hadi sırası gelmişken biraz da ukalalık edelim..Efendim bildiğimiz gibi Resulümüz sallallahü vessellem Muhammed efendimiz 63 yaşında terki dünya eylemiştir… Namaz niyaz dışında Arap İslamiyeti ile pek alakası olmayan Anadolu İslamiyeti ,İslami kültüre normal insan yaşı itibariyle “Haddini aşmak” gibi bir arif ve zarif tabir hediye etmiştir…Muhammed efendimiz mutlak mekanı cennete avdet ederken .63 yaşındadır. Benim gibi 63 yaş üzerine çıkmış Müslüman Türkler, kendilerine yaşları sorulduğu zaman rakam belirtmeyip “Efendim haddimizi aştık” diyerek Muhammed efendimizin yaş haddini çiğnediklerini kibarca dile getirmişlerdir.
Karaköy'e aç kurtlar gibi sessizce süzülerek gelen 200 küsur son model silahlarla donanımlı adalı yağmacı Rumların ilk işi köyü çepeçevre abluka altına alıp kuşatmak olur.. Özellikle Nahiye merkezi Reşadiye' ile Karaköy'ü bağlayan, goca kapıdan geçen kestirme patika yolu emniyet altına almak için Çakal deresi taraflarına gereğinden fazla silahlı kişi yerleştirilir.. Çünkü o zamanlar nahiye merkezi olan elee' de (Reşadiye) ,Datça yarımadasını güya korumak, emniyet altına almakla görevli 3-5 candırma (Jandarma) ve başlarında bir üst teğmen vardır. Oradan gelebilecek bir mukavemet gücünü savuşturmak lazımdır.. Köyü ablukaya alan yağmacı korsanların ilk hedefi Karaköy camisinde huşu içinde sabah namazı faraziyesini yerine getiren Karaköy'ün yaşlıları olur…Cami kapısından çıkanlar rast gele kurşunlanır..Bu Karaköylüler için öyle bir azaptır ki…Yağmacılar Karaköy'ü soyup soğana çevirdikten sonra dahi cami önüne yığılıp kalan atalarının cesetlerini toplamak, toprağa yerleştirmek için bir müddet tereddüt geçirip, sığındıkları evlerinin, damlarının içinden sokağa çıkamazlar..Dikkatli ve meraklı bir göz Karaköy hanelerinin ,dar sokaklar kenarında adeta iç içe geçtiğinin farkına varacaktır. Bu iç içe geçmiş, bir biriyle adeta çatılmış evler zaman içersin de defalarca korsan baskınına uğrayıp yağmalanan Karaköylülerin doğal savunma içgüdülerinin bir ürünüdür.. Baskını en yakın komşusuna haber vermek…Ve gerekli savunma tertibatını almak…Aslına bakarsanız..Anadolu'nun bu kuş uçmaz, kervan geçmez topraklarını Osmanlı zoruyla veya kendi rızalarıyla Yurt edinen, toroslardan inme, konar göçer Türkmen Karaköylülerin ilk yerleşimi körmen sahili, gerence taraflarındadır..Kalıntıları halen yerli yerindedir..Korsan baskınlarından bıktıkları için şimdiki yerlerine yerleşmeyi münasip görmüşlerdir..Korsan baskınlarından, yağma ve talandan yaka silken Datçalılar yerleşim yerlerini denizden uzak, yerlere kurmuşlardır..Eskiler Sındı köyünün adının “Sığınmak” tan geldiğini söylerlerdi.. Emecikten Yazı köyüne kadar köylerin denizden görülemeyecek yerlere kurulması boşuna değildir.. Öz be öz Yörük olan Kızlan köyü Türkmenleri ilk önce yurt olarak Kızlan değirmenlerinin kuzeyindeki “Kır alan” mevkiine kıl çadırlarını kurmuşlardır..Denizden çıra ile aydınlanan çadırlarının görülebileceğini hesap ederek şimdiki yerlerine taşınmışlardır.
Kaynak: Reşadiye eşrafından Rahmetli Ekrem Ulusoy hocamız ve Kızlan eşrafından Osman İlhan abimizle yaptığımız tadına doyulmaz sohbetler.
Okunma Sayısı: 1167
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.