s
Muğla
16 Eylül, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

Nasrettin Hoca…Bilinen fıkrası: Timur’un Fili… Ve Hiç Bilinmeyen Bir Timur Fıkrası…

08 Ağustos 2024, Perşembe 16:17
Nasrettin Hoca…Bilinen fıkrası: Timur’un Fili… Ve Hiç Bilinmeyen Bir Timur Fıkrası…

Hoca’nın Timur’la ilgili çok fıkraları var. Çağdaşı olarak bilinir, fakat tarihi açıdan bu olanaksız, aynı devirde yaşamış olamaz; çünkü Timur (1335-1405 arasında) yani Hoca’dan sonra yaşamıştır. Fakat gerçek olan şudur: Nasrettin Hoca, daha çok tanındığından ve onun nükteli fıkra ve öyküleri de halkın yaşamında daha çok yer aldığı ve daha çok tanındığı için benzer tüm fıkra ve hikayeler-fıkralar adeta Hoca’ya yakıştırılmıştır. Ayrıca aynı mizah anlayışı ile, ‘’Olsa olsa bu fıkra kesin Hoca’ya aittir...’’  diye düşünerek benzer olan yeni birçok fıkra da Anadolu insanı tarafınan yaratılmıştır ve kabul de görmüştür.
Sevgili okuyucular, biliyorsunuz en çok bilinen, yani hemen herkesin bildiği meşhur bir fıkradır: ‘‘Timur’un Fili‘‘. Bilmeyenler için birkaç cümleyle kısaca özetleyip, sonra size onun Timur ile ilgili, hiç bilinmeyen fıkrasını anlatacağım.

Timur’un Fili Biliyorsunuz: Akşehir’e ziyarete gelenTimur Akşehirlilerin konukseverliğinden çok memnun kalır ve  onlara bir fil hediye eder. Fakat çok obur olan bu fil, bağ bahçe bırakmaz hepsini talan eder. Akşehirliler çok şikayetçidirler, ama Timur’dan çok korktukları için bir şey yapamazlar ve son çare olarak Hoca’yı ikna ederler ve birlikte Timur’a gidip durumu anlatmaya karar verirler. Fakat daha yoldaykenTimur’dan çok korkarlar ve Hoca’dan habersiz arkadan birer ikişer sıvışırlar. Hoca önde, tam saraya yaklaşınca arkasını dönüp bir bakar ki… Eyvah, o da ne!  Peşinde kimse kalmamıştır. Hoca’yı karşısında gören Timur, önce ziyaretinin sebebini sorar, sonra da hediye ettiği filini sorar. Hoca: ‘‘ Padişahım, köylüler hediye ettiğiniz filden çok memnunlar, ama onun yalnız kalmasına üzülüyorlar. Şimdi sizden bir de dişi fil istiyorlar. İki tane olursa hem ikisinin de canları sıkılmaz hem de böylelikle çoğalırlar‘‘   der…

Anadolu insanı Timur gibi daha birçok hükümdarın zulmüne karşı mizahı silah gibi kullanarak mücadele etmiş ve hayal gücüyle, içinde Hoca’nın da geçtiği daha yüzlerce fıkra üretmiştir. Zaten Pertev Naili Boratav’ın dediği gibi – ki bu konuda en yetkin uzman ve araştırmacı odur- orjinal olarak Hoca fıkralarının yaklaşık beş yüz civarında olduğunu belgelerle açıklayıp kitap haline getirmiştir. Ama oysa bugün Hoca adına yazılıp söylenen fıkraların ve  kitapların sayısı binlercedir; yani tahmin edilmeyecek kadar çoktur. Çünkü Anadolu insanı her türlü yaşadıklarını ona mal ederek hem protesto etmek istemiştir hem de herkese duyurmak istemiştir ve bir daha olmasın diye de gelecek kuşaklara da anlatmıştır ve  bunda da çok başarılı olmuştur. 
İşte gerçek ortada: Hepimiz bugün de görüyoruz,Taa günümüze kadar gelmiş olması da bunun kanıtıdır.

Hoca adına sadece fıkralar değil, Türkçede onun fıkralarından esinlenerek atasözleri ve deyimler bile türetilmiştir. ( Parayı veren düdüğü çalar, ye kürküm ye, bilenler bilmeyenlere anlatsın, küçük kıyamet büyük kıyamet,  paranın sesi, … ) ve daha birçok örnekler verilebilir.

Timur o devirde Anadolu‘da korku ve dehşet saçan zalim bir hükümdardır. ‘Timurlenk‘ veya ‘Aksak Timur‘ diye de bilinir. Aslında daha önceden birçok hükümdara olduğu gibi, Timur’a da danışmanlık yapan şair Ahmedi’nin Timur’la ilgili olan nükte ve fıkraları, ondan önce yaşayan Nasrettin Hoca daha çok tanındığı için, Hoca’ya yakıştırılmıştır. Yoksa şair Ahmedi’yi kim tanır? Ama o devirde bile sadece Anadolu’da değil , çok daha geniş bir coğrafyada Hoca daha çok tanınmıştır: örneğin Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar, Volga, Kırım, Ukrayna, Güney Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya ve taaa Çin’e kadar uzanmaktadır. Bunu yazanlar onun yaşamını anlatan kitaplar yazan Hollandalı ve Alman yazarlar… Ve bu kitaplar hala kütüphanelerde var.
Ben bu kitabımı yani,  ‘‘ Nasrettin Hoca Uçan Halıyla Almanya’da‘‘ adlı Almanca-Türkçe kitabımı yaklaşık 4 yıla akın sürede, onun hakkında yazılmış Türkçe ve Almanca kitapları araştırarak yazdım. Almanya’da basıldı ve okullara yardımcı ders kitabı olarak tavsiye edildi. Kütüphanelerde de bulunuyor ve Alman-Türk oyuncular tiyatro olarak sunuyorlar. Ben de yıllarca okullarda onun fıkralarını öğrencilerle sahneye koyup ( iki dilde ) tiyatro olarak canlandırdık. 
Kısaca: Hoca kültürel yönde hele de MİZAH ve HİCİV sanatı yönünden bizim için büyük bir hazine. Yeter ki onu sahiplenip iyi tanıtalım. 
 
Ona sahip çıkamadığımızın ve bugün bile daha iyi tanıtamadığımızın üzücü ve tarihi bir  belgesi daha var ki çok acıklı… : 
Onun fıkralarına ait en eski ve orjinal EL YAZMASI kitap bugün hala, ne yazık ki Hollanda Leiden Ünüversitesi Kütüphanesinde olup 1625 yılına aittir. Almanca ilk baskı 1855’te yayımlanmış. Hatta bazı fıkraları müstehcen bulunduğu için o tarihlerde örneğin Avustur’ya da yasak kitaplar listesinde yer almıştır.

Şimdi okuyacağınız bu fıkra da onun çok az veya hiç bilinmeyen fıkralarından birisi… Hoca’nın Timur ile Sınavı 
 
Timur yine bir gün yanında devrin büyük alimleri Seyid Şerif Cürcani, Molla Cami ile birlikte Akşehir’e gelir. Büyük meydanda otururlar ve Akşehirliler’e seslenir: “ Eyyy Akşehirlier, bakın, beni iyi dinleyin; sizin en büyük aliminiz kimse gelsin. Benim ulemamın soracağı sorulara doğru
cevap verirse, kurtuldunuz. Ama veremezse onun kellesi de sizin kelleniz de gidecek.  Eğer sizin aliminizin sorusuna benimkiler cevap veremezse, benimkilerin de kelleleri gidecek.” der.  Akşehirliler korku ve şaşkınlık içinde, yine Hoca’yı gönderirler.  Hoca,Timur’un alimlerinin karşısına çıkar her soruya gayet rahat cevap verir.  Böylece Akşehirliler kurtulur. Soru sorma sırası Hoca’ya gelir ve sorar: “Bakın iyi dinleyin! Kısa ve tek bir sorum var size. Bilin bakalım bu nedir?”
Tune tunne hu Yete yete zerzerune  Zırzırıltiyyetun  İnnehu kaal
Timur’un alimleri şaşkınlıkla bakışırlar ve, “Hünkarım,bilemedik” derler. Timur öfkelenir, “Tiz kellelerini vurun” der.Timur’un alimleri, “Hünkarım, bari cevabını öğrenelim de, ondan sonra ölelim” deyince, Hoca araya girer,’’Ya Hakan,bunlara bir ay mühlet verelim. Araştırsınlar, bir ay sonra tekrar geleyim’’ der.
Timur’un alimleri harıl harıl çalışırlar. Bir ay geçer. Buluşma günü gelir. 
Hoca başına  çoooook büyük bir sarık sardırır. Koca sarığın altında küçücük kalır. Başındaki sarıkla meydana ancak fillerle taşınır ve Timur’un huzuruna çıkar. 
 Timur’un uleması ise, o deeeev kadar büyük sarığı daha görür görmez,‘’Eyvah, yandık, bittik biz!’’ der. Timur adamlarına,’’Buldunuz mu cevabı?’’ der.’’Hünkarım bulamadık’’ derler. Timur hemen, ’’Vurun kellelerini!’’ der. Alimler yalvarırlar, “Hünkarım, bari cevabını versin de öyle gidelim’’ derler. Hoca hemen araya girer:
“Aaa, şu cehalete bir bakın hele! Bilmiyor musunuz bunu?’’ der Hoca.   “Hoca efendi, nedir bu?’’ diye sorarlar. Hoca gayet sakince:  “Yahu ramazan davulu! Bildiğiniz davul…’’ deyince, onlar da şaşırır ve , ’’Ne alakakası var!’’ derler. Hoca açıklar:  “Bakın! O tokmak var ya, o tokmak! Tune tunne hu’ diye vurur...’’
“Haaaaaaa...’’diye şaşırırlar.  Hoca devamla: “Davulcunun öbür elinde de hani ince bir çubuk vardır ya... Vurdukça o da yete yete zerzerune diye ses çıkarır.
Davulun içinde bir de ince bir tel gerilidir, davulcu vurdukça, o da zırzırıltiyyetun diye öter.” Hepsi daha da şaşkın şaşkın bakarlar ve merakla son mısrayı sorarlar: “Pekiiii, Hoca efendi, o hani hadis gibi, kutsal bir söz gibi, en son söylediğin innehu kaal nedir?’’ diye sorduklarında, Hoca cevabı yapıştırır:
 “İşte ben de onunla avladım ya sizi ve onunla becerdim bu işi!” der. Oradakiler çok şaşkın, aval aval bakarlar, hala da tam anlamamışlardır…
 Yani, o gün Hoca orada, kutsal bir söz söyler gibi, son mısrayı, son söyleyeceğini Arapça söyleyerek… bayağı uydurmuştur yani… Ve yırtmıştır, yani paçayı kurtarmıştır tabii ki ...


 


Okunma Sayısı: 247

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.