LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

KURTULUŞTAN KURULUŞA(7) KALÇİ'NİN ÖYKÜSÜ…

05 Eylül 2022, Pazartesi 17:58
Mim-Mim grubu Anadolu'ya silah temini için görevliydi. Grubun başkanı Kemal Bey'di(Kara Kemal) Silahları İstanbul'da genellikle Osmanlı cephaneliklerinden ayarlıyorlardı. Fakat çok büyük bir sorun daha vardı. Silahların kaçırılacağı en emin yer İnebolu idi. Ancak, nasıl ulaştırılacaktı. Kendilerinin gemisi yoktu. Gemi temin etmeye kalksalar çok para isteniyordu.
Böyle düşünürken, şu anda İstanbul'da bulunan Hüsnü aklına geldi(himmetoğlu) Son olarak Ararat gemisiyle İnebolu'ya iki uçakla birlikte, büyük bir silah sevkiyatı yapan adam!
Hüsnü Bey'e gidip sohbet ederken:
-Hüsnü, dedi,gerçekten,böyle ufak tefek silah kaçakçılığıyla Anadolu'yu besleyemeyiz. Ancak, senin Ararat vapuruyla yaptığın gibi bir atılımda binlerce ton silah ve cephane gönderebilirsek temelli bir iş görmüş olabiliriz. Türk ordusunu ancak böylece besleyebiliriz. 
Hüsnü böyle bir haber bekliyormuş gibi, sevinçle:
-Ben size vapuru sağlayacağım,dedi, el sıkışıp ayrıldılar. 
Albay Kemal Bey, birkaç gün sonra yine Hüsnü'nün iş yaptığı ardiyeye gitti. Çaylarını içerlerken sordu:
-Hüsnü galiba yine avuntu?
-Hayır, komutanım vapuru buldum. Hem bin ton cephane alacak..
-Bin ton mu?
-Evet, üç gecede bin ton.
-Hangi vapur, kimin?
-Yine Ararat! Sizi de sahibiyle görüştüreceğim.
Daha sonra şu açıklamayı yaptı:
-Ararat, boyanma bahanesiyle Haliç'e girecek, yüklenecek,limana çıkacak, burada da yolcusunu güvertesine aldıktan sonra denize açılacak, yükünü konuştuğumuz gibi İnebolu'ya boşaltacak.
Hüsnü'nün ayarladığı randevuya ertesi gitmeye karar verdi Kemal bey. Sirkeci'deki bir lokantada buluşacaklardı. 
Lokantadan girince, anlaştıkları masada, uzun boylu, uzun sakallı, parlak gözlü bir Fransız, yerinden doğrularak onun elini sıktı. 
Kemal Bey, ilk bakışta güven vermeyen bu adamı dinlemeye başladı:
Efendim, boyanırken vapuru yüklemek işten bile değildir. Hem de bu ilk vapurdur. Zafer yolunu bu vapur açacaktır ve artık bu işlek yoldan yürünecektir. 
Adam anlatırken, Kemal bey içinden, bu adam kimdir? Belki de bir ajan!...Bu ne biçim bir iş adamıydı? Bir serüvenci miydi?  Adam neredeyse tüm İstanbul'u, ünlü iş insanlarının hepsini tanıyordu…Adamın adını da konuşma sırasında öğrenmişti Pozalt!
Pozalt'a şöyle dedi:
-Vapur, yarın geceyle birlikte yükünü alabilir. 
Pozalt, bin ton cephaneyi İnebolu'ya on bin liraya bırakacaktı. Bu para o zaman için çok para değildi. 
Gece yükleme başladı. Fakat hamallar da ikiye bölünmüştü. İçlerinde Hürriyet ve İtilaf fırkası yanlıları vardı. Neyse uzlaşma sağlandı. 
Neyse gemi yüklendi. Sirkeci'ye yanaşıp yolcu almaya da başladı. 
Gemide başka savaş malzemesiyle birlikte kırk beş bin mavzer mermisi vardı. Kemal Bey arkadaşlarına:
-Bunca mermiyle Anadolu bir meydan savaşı kazanabilir, diyordu.
Bu sırada Pozalt'ın kemal Bey'le görüşmek istediği iletildi kendisine. 
İnsanların olmadığı, tenha bir yere oturarak, konuşmaya başladılar. Pozalt:
-Bilirsiniz, beyefendi, bu gibi olağanüstü girişimlerde başarı mali fedakarlığa bağlıdır. Durum, tasarladığım gibi çıkmadı. Vapuru kurtarmak için çok para ödemek zorundayız. Belli elli bin lira ile vapur yola çıkabilir. Ben İstanbul'da, yirmi yıldır İstanbul'da çok işler gördüm. Elli bin lira geleceğimiz için de gereklidir….Buna benzer uzun uzun konuştu. İşin özü, pazarlık bozulmuş, fazladan para isteyen bir paragözle, karşı karşıya kalmışlardı. 
Kemal Bey, vurulmuşa döndü. Adım atması mümkün değildi. Böyle düşüne düşüne tramvayla Eminönü'ne kadar gitti. İndi ama hala kendinde değildi.
Dooğru Hüsnü bey'in ardiyesine gitti. Bir çırpıda olan biteni Hüsnü'ye anlattı. Onlar böyle üzüntülü bir durumdayken, içeri güler yüzlü bir adam girdi. Kemal Bey'e dönerek: 
-Ne o bey, seni heyecan içinde görüyorum…dedi.
-Rahatsızım dedi.
-Ben, senin canını sıkan olayı biliyorum. Ararat…Bu gemi şirketin haberi olmadan  verilmiştir.  Vapur, la Francaise şirketinin malıdır. Ben, bu şirkette komiserim. Derin düşüncelere dalmayınız. Belki bir çözüm buluruz. Gel beraberce direktöre gidelim. O, iyi bir kişidir. Bize, yurdumuza umarım yardım eder.
Şirketin komiseri Arif bey, Hüsnü ile Kemal Bey'i alarak direktöre gittiler.
Direktör, çayını içerken, Kemal bey'i dinliyordu:
-Fakat efendim, şirketin sorumlu direktörü benim. Bu işten hiç haberim yok. Pozalt, bu şirkette yetkisiz bir memurdur.
Direktör çok öfkeliydi. Zile bastı. İçeri iri yarı, güçlü kuvvetli bir Rus delikanlısı girdi.
-Boris, dedi,şimdi gazetelere Pozalt'ın şirketle ilgisinin kesildiğini bildiren bir ilan veriniz. 
Hüsnü Bey ve kemal Bey çok kaygılandılar. Bu Pozalt denilen adam, işten atılınca kendisini, arkadaşlarını ve Mim –Mim grubunu İngilizlere ihbar edebilirdi. 
Kemal Bey bunları düşünürken, tek gözü olmayan, monokl gözlük kullanan direktör:
-Ben sizi haklı bulan biriyim. İçtenliğinize inanırım. Haklı mücadelenizi desteklerim. Ben de bu toprağı severim. Size söz veriyorum. Sonuncu vapurumuzu da elden çıkarıncaya dek sizinle, fakat mutlaka sizinle çalışacağım. Sevkiyatınızı ılımlı bir fiyata(sermayesine) yapacağım. Benim, büyük babam bu vatanda yaşamış, ailem burada mutlu olmuştu. Hem inanın, siz düşmanı yeneceksiniz.
-Teşekkür ederim. Fakat Pozalt'ı uzaklaştırmak doğru mu?
-Bak, burada iyi düşünmediniz. Hainler korkaktır. Şirketten ayrılan Pozalt'a şurdu için savaşanlar karşısında titremek düşer. 
Bu saygıdeğer adamla Kemal bey uzun yıllar birlikte çalışacak ve çok yararlılıklarını görecekti…
Düşmanla işbirliği yapan birçok vatan haini yanında, böyle yabancı yurtseverler de vardı.
Peki kimdi bu adam?
Rastgele bir adam değildi. Sekiz dilin edebiyatını biliyordu. Kredi Liyon'da yirmi iki yıl yüksek görevler görmüştü. Son görevi, bu bankanın bütün doğu şubelerinin genel müdürüydü. Bu adam, en sonra Avrupa'da ünlü bir ekonomi bilginiydi de. Monokl taktığı gözü kördü. Onu, okulda yitirmişti. Gözünü çıkaran öğrenciyi de mahkemeye vermeyerek bağışlamıştı. 
Az çok Türkçe'de biliyordu. 
Bu onurlu adam, bir Ermeni'ydi; adı da  (Şarl) KALÇİ idi. 
Anadolu'ya bundan sonra kaçırılacak silahların planlarını kemal Bey'le birlikte yapıp, uygulayacaklardı. 
Bir gün Kemal Bey'le özel konuşmasında, kendisini şöyle anlatacaktı:
-Görüyorsunuz, sade bir yaşantım var. Ben zevki sadelikte bulurum. Bu hafta gidemeyen, göremeyen okul çocuklarını Adalar'a, Boğaz'a götürdüm. Nasıl mutlu oldular. Onlarla birlikte ben de çok mutlu oldum. Şu Ağacamisi müezzininin güzel sesiyle her sabah uyanırım. Derin düşüncelere dalarım. Sekispir'i, Lamartin'i, Hugo'yu, Tolstoy7u okurum. 
Gözümde yaşamak, çoklarının bildiğinden başkadır. Ben bir milyonerdim. Fakat, bugünkü yaşayıştan da üzüntü duymayan bir filozofum. Ben, zevki insanlıkta ve doğruda ararım. Bütün maddesel varlığımı elimden alan Bolşeviklere karşı da bir kinim yok. Kafamı bana bağışladılar. Rusya'da zindanlardan kuruluşum da, yardıma muhtaçlara ettiğim iyiliğin bedeli… sanıyorum. 
Kemal Bey'le aile dostu olmuştu. Bazen gelip uzun uzun sohbetler ederdi. Çoğu kez onun anlattıklarını aile fertleri ağlayarak dinlerdi. 

Okunma Sayısı: 5225

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.