LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

ANTEP CANAVARI

01 Mart 2022, Salı 12:53
Adı Abdullah Palaz. Ama, herkes onu gerçek adıyla değil, Antep Canavarı olarak biliyordu.
İlk cinayetini 12 yaşındayken işledi. Dayısını öldüren iki kiralık katili  baltayla parçaladı. Ama bu cinayet faili meçhul olarak kaldı!
2'si baltayla, 8'i bıçak ve falçatayla, kalanları ise ateşli silahlarla olmak üzere toplam 43 cinayet işledi.
Bunların yarıya yakını da cezaevlerinde yaptı.
Yaralamalarını ise, sayı olarak kimse bilmiyor.
Kendi anımsadıklarını bile yazsanız 250 yaralama çıkıyor.
3 kez büyük koğuş baskını düzenledi.
En büyük koğuş baskınını Afyon Cezaevinde yaptı. 59 yaralı ve bir ölü çıktı, koğuştan.
4 kez idam cezası yedi.
740 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Türkiye'nin 38 ayrı cezaevinde 48 yıl net hapis yattı.
Sonra 1991 affıyla cezaevinden tahliye oldu.
Ve dışarıda eceliyle öldü.
 
Ardında bunca cinayeti olan birinin 69 yaşında eceliyle ölmesi insana tuhaf geliyor değil mi?
Antep Canavarı kitabının yazarı rahmetli Dr. Turhan Temuçin'in anlatımına göre;
Antep Canavarı; silah kullanmak kadar kendini korumasını da biliyor.
Güvenmediği kişilerin yanında içki içmiyor
Silahını elinin altına almadan yatmıyor
Hangi cezaevine girerse girsin, ilk işi içeri bir silah sokmayı beceriyor.
En garanti işlerinden birisi de, yemek ikram edildiğinde, yemeği çok tanıdığı biri bile ikram etse, o yemeden yemeğe kaşık atmıyor…
Ve tüm bunları 48 yıl boyunca yaşam prensibi haline getirerek yaşıyor. Yaşamaksa!
Her vukuattan sonra, hep sürgün ediliyor. 
Arkadaşlarıyla, zamanın en ünlü cezaevi Bursa'ya sürülüyor. 
Öyle bir müdürü var ki, Türkiye titriyor adını duyunca. 
Müdür bunlara bir hoş geldin niyetine, bir gösteri yapıyor…Arkadaşlarıyla birlikte Abdullah'ı da kanalizasyon çukuruna atıyor. Orada ölümle kalım arasında mücadele ederler. Abdullah uzun boylu olduğu için, daha şanslıdır. Ama arkadaşları ağızlarına kadar pisliğe bulanırlar(Bu işkenceyi 12 Eylül döneminde Diyarbakır cezaevinde de yapıyorlar….)
Sekiz saat sonunda, bu insanlık dışı muamele sonunda dışarı çıkarılırla, ancak içlerinden bazıları bayılır. Koğuşa atılırlar.
Kimse dönüp yüzlerine bakmaz.
Bundan sonrasını Abdullah anlatıyor:
"… Tam o sırada asker bozması kaputtan bir paltoyu omuzlarına atmış, saçları karmakarışık, gözleri çakmak çakmak dev gibi bir adam demir parmaklıkların önüne geldi. Bizim halimize baktı. Hiç ses çıkarmadan koşarak gitti. Biraz sonra elinde bir testi ve bir bardak ile geri geldi.
O dev gibi adamın parmaklıklar arasından doldurup doldurup verdiği bardakla diğer fenalaşmış arkadaşları da temizledim. Sonra bizler de elimizi yüzümüzü temizleyip, birer bardak ta su içtik.
-Sağ ol abi dedim, o dev gibi adama…
O bir şey demeden cebinden yeşil renkli bir sigara paketi çıkarıp içinden üç tane kendine ayırdı, gerisini bize verdi. O sigara sanki bize cennet taamı gibi gelmişti. Sigaraları yer gibi içiyorduk.
-Geçmiş olsun ağalar , dedi, o dev gibi adam. Geçmiş olsun, gene görüşürüz. 
Arkasını döndü gitti. Ben arkasından öyle  bakıyordum. Tam o sırada bir mahkum geçiyordu. Arkasından bağırdım:
-Baksana arkadaş! Şu gidin arkadaş kim?
-O mu? O şairdir, yazardır, tarihçidir. Aynı zamanda da vatan hainidir. Nazım Hikmet!
Ben de avazım çıktığı kadar bağırdım.
-Ulan puşt! Hiçbirinizin kıçı sıkmadı bize su vermeye. O verdi de onun için mi vatan haini oldu? Ben buradan çıkarım, sana da bunun hesabını sorarım…
3.günün sonunda Cezaevi müdürü Abdullah7ı yanına çağırıp, uslu durmasını, burasının başka cezaevlerine benzemediğini falan yarı tehdit,yarı öğüt verircesine konuştu durdu. Ondan söz ister.Söz verirse, kendisinin ve arkadaşlarının öteki mahkumların yanına verileceğini söyler. Abdullah'ın tek şartı vardır. Nazım Hikmet'i de kendi koğuşlarına vermesi. Müdür önce dirense de, sonra kabul eder. Çünkü karşısında namı diğer Antep Canavarı vardır…Ama giderayak açıktan Abdullah'ı tehdit etmekten geri durmaz.
-Yalnız şunu iyi bil Abdullah. Benim elimde o atıldığınız çukurun daha altında da çukurlar var.
Abdullah ,hiç korkusuz konuşur:
-Müdür beyim sen de şunu iyi bil. Benim önümde de, arkamda da bıraktığım cinayetlerden çok daha fazlası var. Ben senin çukurunu gördüm. Ama sen benim cinayetlerimi görmedin. Sadece duydun…
Konuşulan kişilerin anlattığına göre, Abdullah'ın, öyle sıradan adm öldürdüğü olmamıştır diyorlar. Adam öldürmenin savunulacak hiçbir yönü yoktur. Ancak, çoğu nefsi müdafaa durumuymuş.
Bu yazıyı şunun için yazdım. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Zaten çok nefret edilen, çok can yakmış olan birisi olsaydı , yaşayamazdı…
Daha fazlasını Dr. Turhan Temuçin kitabından okuyun derim.

Okunma Sayısı: 7350

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.