Anlamak, Anlamamak, Anlamak İstememek, Kestirip Atmak
26 Haziran 2023, Pazartesi 16:30Aylar sonra tekrar merhaba. Sizden uzak kalmak bana zor geldi. Tembelliğime verin lütfen. Tekrar yazmaya başlamak uzun sürdü ama umarım yazılarım daha devamlı olur.
Her hafta Cumartesi akşamları bir araya gelen 20 kişilik bir gurubuz. Bir restoranda ayrılmış büyük bir masamız var. Soğuk ve yağışlı günlerde içeride, hava güzel olunca restoranın bahçesinde bu masamız. Yıllardır devam ettirdiğimiz bu toplantı hep aynı restoranda olduğu için bizim de ara sıra bazı özel yiyecek ve içecekleri kendimizin getirmemize de karışmıyorlar. Bazen öylesine sadece ondan bundan konuşuyoruz, bazen de evvelden kararlaştırdığımız bir konuda konuşuyoruz. Aramızda bayağı hazırlıklı gelenler, hatta o konuda bir sunum yapan arkadaşlarımız bile oluyor. Seçtiğimiz konularda birbirimizden çok farklı düşünenlerimiz de oluyor ama bu çok doğal. Ama bazen savunduğu konuyu, kendi düşüncesini anlatmak isteyen arkadaşımızı farklı anlayan, kendi kafasına göre anlayan , hatta sırf inat olsun diye farklı anlamış gözükenler oluyor ve ben buna üzülüyorum, o birlikteliğimizin benim için tadı kaçıyor ve sinirlerim bozulmuş olarak eve dönüyorum.
Geçenlerde bir toplatımızdaki konumuz "Üniversite mezunu olmak önemli mi?" idi. Ben üniversitede Elektrik Mühendisliği öğrenimi yaptım ama konuşmamızda ileri sürdüğüm düşüncem „hayatta başarılı olmak, gereken ya da arzu ettiğin kadar para kazanmak ve mutlu yaşamak için ille de üniversite mezunu olmanın gerekmediği“ şeklinde idi. Çünkü 30 yılı aşan iş hayatımda, özellikle benim çalıştığım şirketlerde üniversite mezunu olmanın olmazsa olmaz şeklinde olmadığını çok gördüm. Amacım burada bu konuyu derinlemesine tartışmak değil. Bizim 20 ki?ilik gurup toplantımızda çok normal olarak çeşitli farklı görüşler ortaya atıldı. Ama beni rahatsız eden şey bazı arkadaşlarımızın diğerlerinin görüşlerini anlamağa bile çalışmadan, ya da buna gayret göstermeden sadece kendi görüşlerini savunmaları, ya da başka hiçbir görüş doğru olamaz tavrında olmaları idi. Hele ki birkaç kişinin de benim dediğim dedik şeklinde kestirip atmalarıydı.
TDK'nin Tükçe sözlüğünde “Anlamak” kelimesinin karşılığı “Bir şeyin ne demek olduğunu, neye iahet ettiğini kavramak - Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek - Sorup öğrenmek - Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek” biçiminde açıklanmıştır. Kestirip atmak ise; bir konu hakkında ayrıntılı olarak düşünmeden, bilgi sahibi olmadan kesin olarak karar vermektir.
Franz Kafka onun eserlerini okuyan birçoğunuzun bildiğini tahmin ettiğim şu sözleri yazmıştır : “...Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin...”. Konfüçyus'un meşhur sözü ise ”Bana anlat ama unutabilirim; bana göster ama belki hatırlayabilirim; beni derinliklerine götür; işte o zaman anlayabilirim.“ olmuştur. Soren Kierkegaard ise “Anlaşılması gereken ilk şey, anlayamadığımızdır” demiş.
İnsan beyni; duyu organlarından gelen sinyaller aracılığıyla etrafını tanımayı, neden sonuç ilişkisini öğrenmeyi, başkalarıyla iletişime geçip, konuşup, anlaşıp, tartışarak, ona bir şeyler verip bir şeyler almayı ve değerlendirmeyi sağlayacak şekilde yaratılmıştır. Bu algılar ne yazık ki çeşitli şekillerde zayıflatılabilir ve sonunda kişinin çevreyle bağlantısı kesilebilir. Örneğin eğitimsizlikle, bilinçli veya bilinçsiz zorlamayla, zorbalıkla veya yobazlıkla.
Anlama süreci, anlamayı istemekle başlayabilir. Anlamayı istemek için de bazen anlamadığını kabul etmek gerekir. Ne kadar anlatırsan anlat, ancak karşındakinin anladığı kadar anlaşılırsın. Bazı kişiler için dibini göremedikleri şey dipsizdir. Anlamak, şu anda olanları doğru değerlendirmeyi ve dolayısıyla geleceği doğru öngörmeyi sağlar.
Anneler, babalar, yakın akrabalar ve dostlar; çocukların bazı şeyleri anlayamamalarına kızmayın, ters reaksiyon göstermeyin. Çünkü onlar henüz anlamadıklarını rahatça söyleyebilecek kadar cesaretli ve bilgili değildir. Onlara anlamadıkları zaman anlıyormuş gibi yapmayı, daha sonra da buna aldırmamayı öğretmeyin. Aksi taktirde bir süre sonra da siz çocukları anlamakta güçlük çekersiniz. Onlara şimdiden anlamanın ve anlatmanın değerini öğretin ki, ileride onlar da size ve başkalarına kendilerini anlatsınlar, anlayamadığınızı anladıklarında tekrar tekrar anlatsınlar. Kendi anlamadıkları şeyleri ise gerçekten ve tam anlayana kadar peşini bırakmamayı görev edinsinler.
Yazımın başlığı „Anlamak, Anlamamak, Anlamak İstememek, Kestirip Atmak“ ya, bu konuda hep beni çok rahatsız eden, içimi kemiren bir anım var. Aslında bu tarz yaklaşımları ben bazı kişilerde isteyerek değil ama kontrol edilemeyen, o insanın yapısından doğan, her şeye rağmen çok masum ama yine de olumsuz olarak yansıyan davranışlar olarak tanımlıyorum. Örneğin ne kadar olumlu ve iyi niyetli bir insan olsa da sarı inat davranmaktan kaçınamayan kişiler gibi. Bir gazetede yazdığım ve onun web versiyonunda kalıcı olan ve hatta hem benim hem de birçok kişinin çok beğendiği bir yazımı bazı nedenlerle kaldırmak istedim ve yönetmenim bu arzumu hemen yerine getirdi. Ama bir yandan da nedenini bilmek için beni çok zorladı. Ben çok sınırlı açıklama verebildim, ama o tatmin olmadı ve benim o sırada daha fazla açıklama yapamayacağımı anlamak gayreti göstermeyip, kestirip attı. Neyi mi kestirip attı? Yıllar süren çok iyi, iki dost, bazen de iki sırdaş olan ve benim çok değer verdiğim ilişkimizi. Hem de biraz da sert ve sivri bir dil ile ve „ Bana artık yazma, sadece yazı göndereceksen gönder“ falan şeklinde. Ama şunu da söylemem gerekir ki, o çok profesyonel bir yönetmen olduğu için gazetedeki ilişkimizi kesip atmadı. Onun bu ani, bana çok ters gelen ve anlaşılmaz davranışını anlayabilmek için bir insan davranışları analizcisi buldum. Ona „ yönetmenim Sertap hanım bazen sanki benim bildiğim Sertap olmaktan çıkıp aniden sivri, keskin dilli, insanı çok kırıcı tarzda cevap veren bir Sertap'a bürünebilir mi?„ dedim. Biraz düşündü, onun hakkında söylediklerimin analizini yaptı ve onun karakteri içinde şöyle olmak da var deyip aynen şunu söyledi. „Sinirli ve gerginken dili oldukça kesin olabilir ve bu da karşısındaki insanlardan olumsuz tepkiler almasına yol açar. İnsanlara kendilerini ve duygularını ifade etmeleri için alan ve özgürlük tanınmalıdır. Yoksa kısaca kestirip atarlar ve hatta böylece bèn ne dersem o olur diyerek üstünlük gösterirler. Aslında bu kişiler genelde çok zekidirler. Yani sizi anlayamama sorunları falan yoktur “. Hoppala, kendim ettim kendim buldum, ben böyle analizlere falan hiç inanmazdım ama işte bire bir Sertap'ı tanımlayan bir analiz. Ben de çaresizim, yani çok sevdiğim, değer verdiğim Sertap'ın bana bu tarz davranışına bir açıklama bulup Sertap' dan kopmamak istiyorum ya, atladım bu analizin üstüne ve kendime „Hakan, ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin“ dedim. Hayatta bazı şeyleri yaşamadan ona inanılmıyor. Hani Mevlana demiş ya „Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. Sonrada diyorum ki; Söyleyince ne olacak? Sus ! bitsin.“ Bu da aslında ne doğru bir sözmüş, ben zaten bana keskin, sivri diliyle, onunla hiç bağdaştıramadığım tarzda sözler eden Sertap'a düşüncelerimi hiç açıkça söyleyemedim, hatta onun hakkında hep pozitif düşündüm. Gerçek bir dostu, çok değerli bir arkadaşı sevmek bu olsa gerek, yani ya bitirirsin ya da ondan kopamaz, devam deyip razı olursun kaderine. Ben de razı oldum kaderime ve Mevlana'nın sözlerindeki gibi 'sustum' artık‚ ‚bitsin' bu kırıcı ortam diye umdum hep. Ama Sertap yine o Sertap kalır, ben Hakan ise dediğim dedik demeğe devam edersem bu yangın ara sıra yine körüklenìr, ama her seferinde söndürebilmek için yeterli suyu bulabilir miyiz bilmem! Ama çok inandığım dostluğumuz uğruna sabrım sonsuz, beklerim ben.
Yazımı buradan gönülden inandığım bir öneri ile bitirmek istiyorum. Bir dost insanın sizi anlamadığını anlamasını sağlamak ve buna inançla gayret göstermek birçok olumlu şeyin ve yeni güzel günlerin başlangıcı olabilir. Ha gayret, sakın pes etmeyin.
22.06.2023
Okunma Sayısı: 1084
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.