DÖNÜLEMEYEN KÜRKÇÜ DÜKKANI, TİLKİNİN AKLI DATÇA'DA KALDI
08 Kasım 2019, Cuma 11:08Tatil bitti İstanbul'a döndüm. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.
Bir kimse ne yaparsa yapsın, ne kadar gönlünce yaşarsa yaşasın, sonunda bağlı bulunduğu çevreye, yaşadığı yere ve kendi işine dönmek zorunda kalır. İnsanlar alışkanlıklarına bağlıdır. Şu ya da bu nedenle işinden, çevresinden ayrı yaşamak zorunda kalan kimse, ya da kendi dileğiyle bir süre ayrılan, örneğin tatil yapan kişi sonunda alıştığı işe ve çevreye döner. Hayat budur, bazı sonuçlar kaçınılmazdır.
Ama bu defa benim için hiç de öyle olmadı. Kürkçü dükkanında keyifsizim artık. İşime bir türlü konsantre olamıyorum. Tatilden evvel yarım bıraktığım, bir tekstil makinasının daha ekonomik, yani elektrik kullanımını azaltacak yeni tasarımının çizimleri masamın üzerine yayılmış durumda. Notlarımı aldığım defter açık ve kalemim onun yanında aynı bıraktığım gibi. Artık ana detaylarını planladığım parçaları tasarımda bir araya getirmem lazım. Tasarım şöyle 10 günlük bir çalışmayla bitiririm dediğim safhada iken tatile gitmiştim.Öğlene kadar dayanamadım ve kendimi büromdan dışarı attım. Sanki nefes alamıyorum. Ayaklarım yürümüyor. Beynim durmuş gibi, düşünemiyorum. Aklım orada kalmış, yani kürkçü dükkanına dönmekten nebze kadar mutlu değilim. Büromdan Sarayburnuna 20 dakikalık yürüme mesafesi. Sahil yolundan değil ağaçların arasından geçen yolda yürüyüp temiz hava alırım diye düşünüyorum. Nuruosmaniye Camiinin yanında geçip yeşil alana dalıyorum. Deniz kenarına ulaştığımda orada bir bankta kurup denize bakıyorum. Sahilburnu Istanbul'un en güzel yeşil alanlarından biridir, sonra oradaki çay bahçesinde bir çay içiyorum. Güneşli bir gün olduğu için ağaç dalları arasından süzülen güneş ışınları etrafı daha bir güzel yapmış. Ama bu kürkçü dükkanı artık eskisi gibi değil. Keyifsizim, enerjim geri dönmüyor, güzel çevremi idrak edemiyorum. Istanbul'lular bana kızmasın, çünkü ben de 15 yıla yakın bir süredir İstanbul'da yaşıyorum, ama keyfim yerine gelmiyor, yani beynim kürkçü dükkanına dönememiş henüz. Tilkinin aklı hala Datça'da. Büroya geri dönmeye karar veriyorum. Dönüş yolu olarak Kennedy Caddesi üzerinde kaldırımda sağ tarafımda Bizans Surlarını görecek yönde yürüyorum.
Masama oturdum, aldım elime kalemimi ve defterimi, tatile çıktığım gün
projemle ilgili yolda aklıma gelen bazı ufak detayları unutmadan yazayım
diyorum. Ama beynim kalemime yanlış komutlar veriyor. Yazdığım şeylerin
projemle alakası yok. Yazdıklarımı okuyorum şöyle bir. İlk cümlem şöyle:
"Sahil manzaralı kafede oturmuş kahvaltımı yaparken, uzakta süzüldüğünü
seyrettiğim iki direkli beyaz yelkenli masmavi denizin ortasında sanki bir gelin
gibi." Allah Allah, neler yazmışım öyle! Kendimi toplayıp, daha evvel
düşündüğüm proje ile ilgili fikirlerimi defterime yazamazsam unuturum hepsini
bir süre sonra. Yine kalemimi elime alıp yazıyorum. Sonra okuyorum ne
yazdığımı. " Palamutbükü'nde denize vuran güneş o berrak, dibi gözüken
denizin dibindeki kuma ve taşlara ulaşmış, ortaya çıkan bir renk cümbüşü göz
kamaştırıyor ve ayrıca kulaklarımda sahildeki gazinodan gelen Bengovil
şarkısı". Hoppala, benim kalemime başka bir beyin emirler veriyor. Bu tilki,
yani ben, kürkçü dükkanına dönememiş kesinlikle. Bana yardim eden stajyer
üniversite ögrencisine "Kemal, hadi ikimize de birer kahve yap, benimki şekerli
olacak bildiğin gibi" diyorum. Şekerli kahvem beni kendime getirir ümidindeyim.
Kahvemi içerken ikinci kattaki büromun penceresi açıp dışarı bakıyor, bu arada
da özellikle derin derin nefes alıyorum. Bu beni kendime getirir diyorum.
Yine masamdayım, tatile giderken yolda düşündüklerimi defterime not etmek
için üçüncü gayret. Zaten bu fikirlerimi de sonra tek tek tasarımımın teknik
çizimlerine aktaracağım. Üniversitede Makina Mühendisliği öğrenimim
sırasında en sevdiğim derslerden biri teknik resim idi. Mezuniyetimin üzerinden
15 yıl geçti. Artık bilgisayar ortamında teknik çizimler yapmamı sağlayan
programlar var ve ben de kullanıyorum. Ama bazen, bu projemdeki gibi, ara sıra
teknik resimlerimi o eski yıllardaki T- cetvelimi kullanarak çizmek en büyük ve
unutmadığım zevkim. Notlarımı almayı becerir ve inşallah unutmazsam
fikirlerimi teknik resimde hayata geçireceğim. Kalemim yine elimde, yazıyorum
yine. Yazdığım cümleyi okuyorum. "Ne güzeldi Datça'da akşam üzeri kumsala
kurulan masalardan denizin en kenarında olan bir tanesinde, neredeyse
denizin içine girmiş gibi, keyifle balığımızı yemek, içkimizi içmek. Ve, akşam
hava karardığında ağaçlara asılmış onlarca fenerin ışıklarının denize yansıyan
pırıltılarını seyretmek". Yine beynim ve kalemim başka yerlerde dolaşmış, hala
kürkçü dükkanına dönememişler.
Datça'yı bilirmisiniz? Hiç orada tatil yaptınızmı? Oradaki denizi, kumu, güneşi
taddınızmı? Orada sahilde kahvaltı, deniz kenarına akşam yemeği yedinizmi? Bir
tekne turu ile Knidos'a kadar gittinizmi? Datça'nın Cumartesi günleri olan
pazarında çevrede yetiştirilmiş taptaze sebze ve meyvaları alıp tadına
baktınızmı? Oranın zeytinleri ve zeytinyağı ayrı bir lezzetlidir, bunu yaşadınızmı?
Bir süredir orada ayda bir kurulan bit pazarında gezdinizmi? Sabahları saat
08:00 civari denizden tekrar Datça'ya dönen balıkçıların getirdiği taze
balıklardan satın alıp evde ızgara yada mangal yaptınızmı? Orada tabii olarak
kumsallarda yetişen, dünyada da çok nadir olan ve korumaya alınmış, inanılmaz
güzellikteki „Kum Zambaklarını“ hiç gördünüzmü? Ne diyorsunuz, bu
sorularımın hepsine hayır mı dediniz? Yani siz hiç Datça'ya gitmedinizmi? O
zaman siz şimdiye kadar hayatınızı doğru dürüst yaşamamışsınız ne yazık ki.
Datça başka bir hayat, başka bir tabiat, başka bir huzur, başka bir havadır,
içinize derin derin çekilmeğe değer. Ama Datça'yı yaşadıktan sonra sizin için en
büyük sorun ne olacak biliyormusunuz? Tatiliniz bitip Datça'dan ayrılınca kürkçü
dükkanına dönemezsiniz kolay kolay. Beyniniz aklınıza ve ayaklarınıza Datça'ya
geri dönmeyi emreder birkaç hafta boyunca.
Yine masamın başındayım, projemle ilgili fikirlerimi kağıda geçiriceğim ve
başlıyorum yazmağa . " Akdeniz ile Ege'nin birleştiği Tekir Burnu'ndaki Antik
Knidos kalıntıları". Olmadı, ne yapsam olmayacak, bugün projeme devam
edemiyeceğim. Kalkıp büromdan 15 dakika mesafede olan evime doğru yola
koyuluyorum. Yürüdüğüm kaldırımda herkes bana bakıyor tuhaf tuhaf, şaşırmış
ve alaycı yüzler dikkatimi çekiyor. O kalabalık caddede üzerimde mayomla
yürüyüdüğümü eve girdiğimde antredeki boy aynasında fark ediyorum. Üstelik
de elimde iş çantam yerine üzerinde „I love Datça“ yazılı plaj havlum var.
Rumuz: Sensiz olmaz, 29 Ekim 2019
Okunma Sayısı: 3169
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.