DOLUNAY GECELERİNDE DATÇA..
16 Ekim 2017, Pazartesi 17:18İki aydan bu yana her zamanki yerden denize girmek için kıyıdayım. Bu kez 90 yaşına merdiven dayamış Hasan Ayhaner hocamızla koyu bir sohbete dalıyoruz; mezun olduğu Çifteler Köy Enstitüleri ile ilgili anıları… Seydi suyunda kurulan mini baraj, elde edilen elektrik.
Hasan Ali Yücel, Tonguç, M.Rauf İnan v.b yürekli aydınlanma insanları ve günümüz.
Datça'daki RES' ler.
Reşadiye
Ege ile Akdeniz'in en dar koridorlarından; esinti, kuru hava …
Reşadiye, hemen dibinde yeni tip RES gülleri…
Henüz yapım aşamasında .
Ya bitince?
O ses, titreşim, radyasyon bu güzel şirin beldeyi ne yapar?
Yerel yöneticilere soruyorum tık yok…
Toplum; H.Ali, Tonguç, R.İnan'larını arıyor.
Bir taraftan da gözüm denizde, nihayet dalgalar sönümlenmeye başladı. Boyutları ve frekansı düştü, deniz havuz gibiydi, karanlık kıyıya düşmeye başlamıştı bile, usulca denize girdik, sadece bizim kulaçlarımızın oluşturduğu enerji dalgalara dönüşüyor ve hemen yok oluyordu. Bir müddet yüzdüm, yorulunca da kendimi Arşipel ve Akdeniz karışımı şurup gibi suyun üzerine bıraktım o an deniz ve ben sanki aynı titreşim ve frekanstaydık. HOLİSTİK insanmı olmuştum!
Kıyıdan uzaklaştıkça Boztepe'nin ardında kaybolan güneşi seyretmeye başladım, güneş – deniz ve ben bütünleşmiştik, düşüncelere daldım.
İki ay önceydi Edremit'ten başlayarak Ege kıyılarını tarayarak Akdeniz'e doğru yol almıştık. Ayvalık, Sarımsaklı, Salihleraltı, Dikili, Bademli, Kalemli, Denizköy, Aliağa ve Yeni Foça ardından Çandarlı, Bakırçay, Menemen üzerinden İzmir.
Kıyıların ranta kurban edilerek ne hale geldiğine bir kez daha tanıklık ettik. Foça kavşağında ise demir-çelik tesislerinin kirliliği. Demir çelik tesislerinden başlayıp Menemen - İzmir aksındaki trafik, gürültü kirlilik. Oysa ben bunlardan kaçarak dinlenmeye gitmiyormuydum!
Yüzü koyun döndüm tekrar, kulaç atmaya, artık antrenmanlıydım çabuk yorulmuyordum bir süre yüzdükten sonra tekrar sırtı üstü döndüm .
Tekrar düşüncelere…
Evrensel düzenle aynı frekansta titreşmeye mi başlamıştım!
Yaklaşık iki ay önce geldik, zaman su gibi akıyor.
Önce Villa Datça, orayı gözümüz tutmadı oradan geçici süre ile şehir merkezinde otele.
Günde üç kez deniz bizi yoruyordu, dalgalar, güneş ve harcadığımız efor.
Ardı ardına gelen deprem cabası.
Bir sabah erkenden dışarıdan gelen sesleri Knidos'lu Praksiteles'in çekiç seslerine benzettim. O çekicini sallarken kent konseyi ise heykelin nereye konacağını tartışıyordu, Apollon heykelinden daha yüksek bir tepede mi olsun karar veremiyorlardı.
Uyandığımda gelen seslerin kaymakamlık binasının yıkımından gelen sesler olduğunu anladım. Turizmin en yoğun zamanında çalışmaya ara vermemişlerdi, demek çok önemli!
Ancak hemen yanı başındaki kamu binalarının yıkım kararı yoktu.
Hatta bu binadaki bazı kurumların eski devlet hastanesinde görev yaptığına tanık oldum.
Eski hastane binası ise son 6,5 Richter ölçeğindeki depremden yara almıştı.
Nihayet Paraksiteles muhteşem bir Afrodit heykeli yaptı. Heykeli yapmadan önce acaba PHRYNE'ye aşıkmı olmuştu! Bilinmez!
Bilinen bu güzel heykelin şehrin en hakim tepesine konmasıydı. Kent konseyi Paraktiles'i onere ederken , heykel şehre renk katmış. Şehir ziyaretçi akınına uğramıştı.
O anda Knidos ve çevresinde yüz elli bin civarında insan yaşadığı söylenir. Gelen ziyaretçiler cabası.
Su sorunu yok mudur?
Gıda sorunu yok mudur?
2500 yıl sonrası henüz 50 bin civarında insanı barındıran Datça da ise çeşmelerden günde bir saat su akmıyordu.
Turizm diye kıvranan esnaf ise elindeki misafirleri kaçırmak üzereydi.
Hani Hisarönü, Emecik için planlanan baraj- göletler?
Kızlan ovası'nı delmekle su problemi çözülemez, ya suyunuz tuzlanırsa bu ova ve tatlı su kaynaklarınız ne olur?
Gerçi ovada imara açılmak üzere.
Yani şimdiden kayıp.
Yine kulaçlara devam , bir yarım saat daha yüzü koyun , daha sonra tekrar sırt üstü.
Dönüyoruz düşüncelere;
Dolunay geceleri öğretmen ( eski ) evi kıyısı bank kapma yarışı. Bu gecede oradaydık üstelik yanımızda Datça'nın yerleşik yaşlıları.
Onlar anlatıyordu. Datça tarihinde ilk kamu binasının yarım adanın içindeydi. Çok önceleri biz oraya giderken yarım adanın limana sapan en dar yerinden yürüyerek zor geçerdik, yol oraya daha sonra yapıldı. İkinci yeri ise şu an yıkılan kaymakamlık binasıdır. Eskiden Datça böylemiydi? Buraları bağlık bahçelikti. Herkes evini tarlasının başına yapardı. Evler geniş bahçeli ve havadardı ya şimdi?
Muhabbet sırasında dolunay nereden doğacak diye iddiaya girdik. Nihayet Simi üzerinden Urfa bakırcılar çarşısındaki sini renginde, desenler ise üzerindeki ahşap takozun desenleri gibi.
Yaşlı teyze dileklerimiz hayırlı olsun dedi. Birbirimize bakarak gülümsedik.
Yine dolunaylı bir akşamdı, radyodan melodiler yükseliyordu.
Vor der Kaserne bei dem großen Tor
Stand eine Laterne und steht sie noch davor
So wollen wir uns da wieder seh'n
Bei der Laterne wollen wir steh'n
Wie einst, Lili Marleen.
Wie einst, Lili Marleen.
Kışla kapısının önündeki fener Eskiden de oradaydı, şimdi de orada Orada tekrar görüşsek ya Dursak yine lambanın altında
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Marlene Dietrich.
Güzel sesi bir anda sessizliğe dönüşerek ön plana çıktı.
K.Kore ve ABD arasında geçen sürtüşmelere inat radyodan aşk sözleri yükseliyordu , güneşin oğlu Sedat'in radyosundan.
Aus dem stillen Raume, aus der Erden Grund
Hebt mich wie im Traume, dein verliebter Mund
Wenn sich die späten Nebel drehn
Werd' ich bei der Laterne steh'n
Wie einst Lili Marleen
Wie einst Lili Marleen
Sessiz odalardan, yerin yatağından
Aşk dolu dudakların, bir rüya gibi, beni kaldırıyor
Sabahın sisi dağıldığında
Lambanın altında olacağım
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Tıpkı eskisi gibi, Lili Marleen
Dolunaylı, depremli Datça gecelerinde onunda başka bir hikayesi vardı. Umutlarının bir kısmını Gölcükte yıkılan binalarda bırakmıştı. Ama hayata bağlanmış ve yaşıyordu. Radyosundan konçertolar, klasik müzikler, Dünya klasikleri eşlik ederken o dolunayı seyrediyordu.
Ve karanlık, denizin tüm yüzeyine kaplamaya başladığı anda, yorulmadın mı baba dedi kızım.
Son akşamımızdı, biraz fazla denizde kaldık. Çıkmalıydık, çünkü yarın çok erkenden Rodos'a yolculuk vardı.
Deniz üzerinde süzülerek dışarı çıktık. Ne bir titreşim ne de dalga vardı, durgun suyun huzurunu kaçırmamak için sadece birbirimize bakarak gülümsedik.
Güzel …
Muhteşem …
Diyebildik.
Hoşçakal Datça
Okunma Sayısı: 4041
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.