DATÇALI ZAKKUM'UN ÖYKÜSÜ (son)
30 Eylül 2024, Pazartesi 09:43Foto: Dillere destan Mersincik çiftliği.
Datçalı gül-ağcı'nın (zakkum) öyküsünü anlatacağız derken daldık gittik... Geçmişte Datçalı'nın kahpe belalısı, kanlı felaketi olan cavur baskınlarına...
Seferberlik yıllarında (1915-1918) Datçamızın vahşetin içindeki vahası Mersincik çiftliğinin yediği cavur baskınlarını anlatmayı sürdürelim bari...
Uzun yıllar önce kızlı-erkekli üç-beş kafadar Sındı köyünden, çetrefelli patika yoldan Mersincik’e doğru uzanmıştık. Yolu kaybettik, geri döndük. Dönüşte yolun bitimindeki tarlada karşılaştığımız koyunlarını otlatan yaşlıca ama dipçik gibi dimdik, ipince-upuzun bir nineciğimiz bize öyle şeyler anlattı ki...
"U zamanla Mersincik çiftliği Betçe ağalarının elinde... Baskının birinde cavurla daş üstünde daş, beden üstünde baş gomamışla... Canını kurtaran dağlara kaçışmış, inlere sığınmış..."
"... Çiftlik kenarında bir mağarada iki dene topal gardeşçik yaşar, çiftliğin ayak işlerini görürlermiş... Yerli urumlar da bunları severmiş.
"...Neme lazım! Günahlarını almayalım. Cavurların hepsi kötü değilmiş... Her köyün Türk olsun, Urum olsun iyisi de varmış, kötüsü de..."
"... Cavur baskıncıla bu topal gardaşlara dokunmamışla... Hatta giderken bu zavallıcıklara urba (giysi), erzak bırakmışla...
Çiftlikte damızlık beslenen çok besili, azgın, tezgin, gadana gibi bir boğa var imiş. Boğacağaz, silah seslerini duyunca; ürküntüden hoplaya zıplaya ipini koparmış... Dağ yollarını aşarak kan ter içinde köy meydanına gele-gomuş..."
"... Köylüle u saat Mersincik’i cavur bastığını anlamışla... Silahlanıp yola goyulmuşla...
Çiftliğe bir de varmışlar ki... Ortalık... Mezbelelik..."
Nineciğin kendi aksanıyla o günleri yaşar gibi öyle bir anlatışı vardı ki... Hepimiz duygulandık, içlendik... Sırt çantalarımızda ne varsa ortalığa serdik. İçkimizden bir fırt çekip, birer cigara telledik...
Efkarlanıp... güttüğü anaç koyunun uzunca ipinin ucunu eline sarıp sarmalamış olan nineciğe sordum:
--Nine, sen seferberlik yıllarını hatırlıyor musun?
-- Hayal mayal hatırlarım evladım...
--Başımızda hangi padişah vardı?
--Ben padişah olarak bir tek Atatürk’ü bilirim evladım.
Fanatik, klasik, biraz manyakça bir Atatürk tutkunu olarak bozulmuştum doğrusu.
--Atatürk padişah falan değil ki nine... O padişahlığı devirdi. Cumhuriyeti kurdu.
--Ben cumhuriyet, mumhuriyet bilmem çocuğum... Başımızda kim varsa padişah odur. Hem zaten bizim yaşantımız hiç değişmedi ki çocuğum... Gine aynı goyunu güttük... Gine aynı ineği sağdık... Gine aynı tarlayı sürdük... Gine aynı kuyudan su çektik! Yaşlı nineciğin elini öptük, boynuna sarıldık.
Köy kahvesine varıncaya kadar... Nineciğin son söylediklerini... derin derin... düşüne düşüne... Hiç konuşmadan...
Sessizce... yürüdük... (son)
Okunma Sayısı: 112
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.