LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

CAN YÜCEL İLE ANI KIRINTILARI (5)

19 Ağustos 2024, Pazartesi 16:56
CAN YÜCEL İLE ANI KIRINTILARI (5)

Foto: Can Yücel'in "kontesim" dediği biricik eşi rahmetli Güler Abla. Emecik-Cavur deresinde bir gezide (1997 yılı).
Can Babayı deniz kenarında ulu bir çam ağacının gölgesine kendisiyle ve nevalesiyle baş başa emanete almışız. Biz ormanın derinliklerine dalmışız. Güler Abla ormanın gizemlerine dalmış, kafasına göre takılıyor, incelemeler yapıyor.
Bu yaştan sonra yalan mı söyleyeyim? Can Babayla siyasetin, edebiyatın, tarihin dışında en çok takıldığımız konu kadınlardı. Bir gün, bir sohbet anında içkiye yoğunlaşmış bir kafayla, haddimi biraz aşıp kabaca sormuştum Can Baba'ya:
İdeal kadın nasıl olmalıdır?
Sağır ve dilsiz!
Karınız Güler Abla çok mu konuşuyor?
O benim hiç karım olmadı. Hep sevgilim kaldı.
Keskin zeka işte... Kestirmeden konuşurdu.
Şimdi yine 1997 yılına, Köse Mustafa Abimizin Kumluk Koyundaki çay bahçesine dönelim. Sıcak bir yaz gününde soğuk biralarımızı yudumlarken, masamıza davet ettiğimiz her tarafı ışıl ışıl altın parlayan saçları, yüzleri boyalı, geçkince yaşlı, Neriman Köksel suratlı banal (!) kadının hikayesine dönelim.
Kadın ha bire paldır küldür konuşuyor, hayat hikayesini anlatıyor, zengin, lüks yaşamıyla övünüp duruyordu. Uzunca bir süre denizin tadını çıkaran Güler Abla, denizden çıkıp kadını umursamaz tavırlarla masamıza geldi. Kadına hiç de soğuk olmayan bir "Merhaba" çaktı. Can Baba'nın yanaklarından öptü. Masadaki gazeteleri kaptı.

"Hep bunlar senin başının altından çıkıyor" der gibi yüzüme baktı.

Hadi canım, ben deniz kenarına senin için yanmaya gidiyorum. Senin için güzelleşmem lazım, dedi.
Şıkır şıkır, kadınsı kadınsı yürüdü gitti. Ne de olsa kadındı.
Masamızda misafir Neriman Köksal suratlı kadın sıradan birileri olmadığımızı anlamıştı. Soğuk birasından iki fırt aldı. Çivit mavisi gözlerini -belki de lensli- kırpıştırdı.
Siz galiba mekteplisiniz. Ben de hayat mektebinden mezunum! dedi.
Benim yine biraz da alkolün etkisiyle patavatsızlığım tuttu.
Hadi anlat bize okuduğun hayat mektebini! deyiverdim.
Bizleri samimi bulup öyle bir içini döktü ki kadın. İkimiz de hiç müdahale etmeden, ağzımız bir karış açık, can kulağıyla dinledik. Kadın sosyetikliği bırakıp köylü şivesine dönmüş, bütün çıplaklığıyla çileli yaşamının safhalarını tüm içtenliğiyle ortaya dökmeye başlamıştı.
Can Baba pek keyiflenmişti. Arayıp da bulamadığı şeydi. Kimbilir bu kıssalardan ne hisseler çıkaracak, şiirine meze yapacaktı. Kadın İzmir'in bir ilçesinin gariban bir köyünün, gariban bir ailesinin, gariban bir kızıydı. 7-8 yaşlarında komşu köyün ağasının kapısına besleme olarak verilmişti.
Büyüdükçe, kendi tabiriyle memeleri kabardıkça, etrafındaki cinsel açlık çeken köpekleri beslemeye başlamıştı. Önce ağanın 15-16 yaşlarındaki şımarık züppe oğlu dadanmıştı körpecik gariban kızcağıza. Sonrası gelmişti.
Hikaye gerçekten çok ilginçti. Tam feodal, namuslu köy eşrafı, çekirdek aile yapısı görüntüsünün perde arkasıydı. Sözün kısası; klasik bir Türk filmiydi.

(Sürecek)


Okunma Sayısı: 150

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.