Bir varmış iki yokmuş !
09 Ekim 2023, Pazartesi 17:51„Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde; develer tellâl iken, pireler berber iken; ben bağda üzüm
bekler, derde odun yükler iken; bir varmış, bir yokmuş… Masalın
yalanı mı olurmuş? O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan“
Kafa dengi komşularla geçirilen yazların tadı bir ayrı. 52 haneli,
denize yakın bir sitede yazları 2-3 ay kalıyoruz. Komşuların biri
geliyor öbürü gidiyor, tabii çoluk çocuk, onların okul dönemleri,
çalışanların izin durumu falan bu gidiş gelişleri ve sitede kalış
sürelerini etkiliyor. Emekliler daha uzun kalabiliyor. İşin güzel
tarafı neredeyse yurdumuzun her tarafından gelen
komşularımız oluyor. Tam bizim kafa dengi 10 civarında
komşumuz var. Onlar, yani evli çiftler ya da bekar olanlar, ya da
bu defa eşini evde bırakarak gelmek zorunda kalmış olanlar,
genç veya orta yaşlı karışık bir gurup olarak her iki haftada bir
akşam gazinomuzda buluşuyor, yer içerken bir yandan da güzel
sohbetler yapıyoruz. Evvelki günkü buluşmamızda gurup halinde
otururken ele ele oturan bir çifte diğer bir komşumuz iltifat
ederek, "Maşallah, Allah mutluluğunuzu eksik etmesin, hala el
elesiniz, kıskandık valla, nasıl tanıştınız, kaç yıldır evlisiniz?"
dedi. Bunun üzerine o kendi anılarını anlattı. Tabii benzeri soru
ondan ona atladı. Kendi tanışmalarının geçmişte kalmış güzel
hikayesini anlatanlar olduğu gibi, başı güzel başlamış ama
sonunda ayrılmış ya da eşini kaybetmiş olanlardan birkaç kişi de
hikayelerini bizden esirgemediler. Ne yazık ki her ikisinin de hala
hayatta olmasına rağmen sonunda ayrılıkla bitmiş ilişkilerin
çoğunlukta olması benim beklemediğim ve üzüldüğüm bir
gözlem oldu. Birkaç anıyı o kişilerin iznini alarak ve isimlerini
değiştirerek burada yazıyorum.
Rahmetli eşim Turhan bana arkadaşlık teklif ettiğinde ben daha
15 yaşında bir kızdım. Kak kah kih kih sokaklarda koşan, ip
atlayan, annemin "bak Semra artık genç kız oluyorsun,
oturmana, kalkmana, nasıl konuştuğuna dikkat et" demesine
rağmen ağzımda sakız, ağaçlara tırmanan, eteğimi edepli bir
şekilde toplamaya bile dikkat etmeyen, kendini hala çocuk sanan
küçük bir kızdım. Benden 6 yaş büyük olan Turhan bana
arkadaşlık teklif ettiğinde ona "Benim için böyle bir ilişki çok
erken" diye cevap verdiğimi anlatır hep. Ben ise nasıl olmuşta
böyle aklı başında bir cevap verebilmişim diye hala şaşırırırım.
İki yıl sonra bir 8 Haziran günü benim meslek okuldan çıkışımda
karşımda lacivert bir takım elbise giymiş beni beklerken tekrar
görüp neredeyse tanıyamamıştım o çok yakışıklı Turhan'ı. Bana
yaklaşıp " Bak iki yıl bekledim. Seni hiç aklımdan çıkaramadım.
Öyle güzel bir genç kız oldun ki seni bir başkasına kaptırmaktan
korktum" deyip elimi tutuverdi ve bana şu şarkı sözlerini
kulağıma fısıldadı;
Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde
Tatlı bir kız yaşarmış Boğaziçi'nde
İşte bir sabah erken masal böyle başlamış
Delikanlı genç kıza iskelede rastlamış
Bakışmışlar göz göze, gören kimse olmamış
Fakat denizde dalga oynamaya başlamış
Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde
Tatlı bir kız yaşarmış Boğaziçi'nde …
Sonrada, „Biz şu anda Boğaziçi'nde değil bizim kasabanın
deresinin kenarındayız, fakat hiç farketmez seni yanımda
görünce burası Boğaziçi'nden de güzel. Sana tekrar soruyorum,
benimle çıkarmısın?" dedi. Kalbim küt küt atarken onun
yakışıklılığına vurulmuş olarak "Evet" dedim. Bir yıl sonra da
ailemin de rızası ile nişanlandık ve ondan 6 ay sonra da evlendik.
Ama o çok sevdiğim eşimi 53 yaşına bir kalp krizi sonucu
kaybettim. Şimdi kalbimde yaşıyor artık.
Bir diğer komşumuz ise şunu anlattı;
Ben okul yıllarında çok çalışkan bir öğrenciydim. Ayrıca hep
sınıfın en iyisi olmak için deli gibi uğraşan çok hırslı biriydim.
İlkokul, orta okul, sonra sınav kazanarak girdiğim özel lise gibi
basamaklarda devamlı iftihara geçtim. Sabahları saati kurar 5'te
kalkar ders çalışırdım. Ondan sonra Mimarlık tahsili yaptığım
üniversite yıllarım da tabiri caizse hep ineklemekle geçti. Sınıf ya
da mahallemizdeki arkadaşlarımın bir çoğu daha lise yıllarında
kızların peşinde koşup, onları tavlama, el ele birlikte gezmek
derdindeyken, ben sadece ders çalışmakla mesguldüm. Ta ki
üniversitenin son sınıfında birkaç arkadaşımla oturduğumuz
kantine yine benim bölümümde okuyan komşumuzun kızı Selin
ile gelen ve bizim masamıza oturan Hayal'i tanıyana kadar. Şimdi
eşim ve hayatımın tek anlamı olan Hayal'e onu görür görmez
orada vuruldum. Sonra birkaç ay komşumuzun kızı Selin'i
bahane olarak kullanarak onun hep Hayal'le birlikte bulunduğu
kantin, yemekhane, okula gittimiz otobüste olmak
çabasındaydım. O derskolik Mehmet gitmiş yerine gece gündüz
Hayal'i düşünen biri olmuştum. Malum kız peşinde hiç
koşmayan, o konuda tecrübesiz ve çok çekingendim. Ama bu
zincirleri kırıp bir 5 Mayıs günü birlikte bir pastaneye gitmeyi
teklif ettim. Ve ona orada arkadaşlık teklif ettim. O da zaten
onun hep çevresinde olmamdan, peşinden koşmamdan anlamış,
bana "Evet" dedi. O gün o pastahaneden ele ele çıktık. Hayal'in
babası üniversiteyi bitirmeden böyle bir ilişkiyi tasvip etmediği
için iki yıl boyunca biraz dikkatli, yani onu evinin sokağına
bırakırken aman görülmeyelim diye ellerimizi birbirinden
ayırarak o sözleneceğimiz 15 Ekim gününü heyecanla bekledik.
Sonra üzerinden nişan ve benim askerliğimden sonra da
evlendik. 41 yıldır o ilk birlikte çıkışımızdaki heyecan ve aşkla
birlikte çok mutlu yaşıyoruz.
Son olarak da Tülay ismindeki genç bayan bir komşumuzun
anısını yazayım;
Ben bir zamanlarki eşimle bir ortak arkadaşımızın düğününde
tanıştım. Uzun boylu, siyah gür kaşlı çok yakışıklı bir delikanlı
olan Orhan yan masada oturuyor ve gözlerini bana çevirmiş hiç
ayırmadan bana bakıyordu. Ben önce rahatsız oldum ve onun
tarafına bakmadım. Ama sonunda onun ısrarlı ve delici
bakışlarından etkilendim ve ona hafif bir gülücükle ben de
baktım. İşte olan olmuştu. Hemen yanıma gelip bana bir görüşte
aşık olduğunu söyledi ve ertesi gün bir öğle yemeğine davet etti.
Tesadüf iş yerlerimiz de yakınmış, adı Seferköylü olan çok tipik
ve romantik bir restoranda buluştuk. Birbirimizden bahsederken
Orhan'ın benden dört yaş küçük olduğunu anladım, ama bu ne
onda ne de benim için bu yıldırım hızı ile başlayan aşkımız için bir
engel olmadı. Ama daha iki yıl geçmeden erkeğin daha küçük
olması hem onda hem de bende sorunlar yaratmaya başladı.
Bunda elalemin olmadık dedikoduları da etkili oldu. Birbirimizi
sık sık ve çok kırar olduk ve ne yazık ki başladığı gibi hızlı bir
şekilde de ayrıldık. Onu hala kalbimde yaşatıyor ve çok
seviyorum ama nafile. Orhan hemen bir hafta sonra başkasını
buldu.
"Bir varmış bir yokmuş, ..... " diye başlayan anlatımlar hep
masaldır ve sonunda genelde güzel biter. Ama hayatta herşey,
her ilişiki ne yazık ki hep mutlu sonuçlanmaz. Onun için yazımın
başlığını "Bir varmış iki yokmuş" diye seçtim. Yani ilk olarak
yazdığım bu iki mutlu hayat hikayesi ne yazıkki her ilişkinin bir
örneği değildir, bir tutarsa iki tutmaz. Üçüncü anıdaki gibi son
yıllarda özellikle genç çiftlerin, eşlerin çok kolay ve artan bir
oranda çabucak ayrıldığını, boşandığını görüp üzülüyorum.
Nitekim 40 yaşın altında üç bayan ve iki de erkek komşumuz çok
güzel ve romantik başlayan, sonra da evlenerek sürdürdükleri
ilişkilerinin birkaç yıl sonra ayrılıkla sonuçlandığını anlattılar.
Onların anılarının diğerlerini bu yazıma katıp sizleri üzmek
istemedim. Ama bir ilişki var, yani kalıcı oluyor, fakat en azından
ikisi yok, yani çabuk biten oluyor sanki. Evet, ne yazıkki eski ve
uzun aşklar, birlikte geçirilen ömürler artık gittikçe azalıyor.
Modern ve daha özgür denilen bugünkü hayatımızda artık ne
yazık ki " Bir varmış, iki yokmuş" diyorum ben.
Keşke bana "Yok canım, sen haksızsın" diyenleriniz çoğunlukta
olsa ve "Bir varmış, bir yokmuş" lu, hep mutlulukla ve bir ömür
boyu devam eden hayat hikayeleri (masallar) baskın çıksa.
Takmayın beni kafanıza, ben biraz fazla etkilendim bu
duyduklarımdan ve onun için „Bir varmış, iki yokmuş“ dedim.
Ama sizler eşlerinizle ömür boyu hep mutlu ilişkiler içinde olun.
07.10.2023
Okunma Sayısı: 685
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.