© DATÇA HABER

KIŞIN UĞRAMADIĞI MUĞLA'DA KARTPOSTALLIK GÖRÜNTÜLER!

Tür­ki­ye'nin büyük bö­lü­mü kar ve so­ğuk­la mü­ca­de­le eder­ken, Muğla sa­hil­le­rin­de gün ba­tı­mın­da olu­şan gö­rün­tü­ler kart­pos­tal­la­ra taş çı­ka­rı­yor.Yur­dun büyük bö­lü­mün­de karlı ve soğuk hava et­ki­si­ni gös­te­rir­ken, Muğla'nın sahil ke­sim­le­rin­de gü­ne­şin ba­tı­mı sı­ra­sın­da kart­pos­tal­lık gö­rün­tü­ler oluş­tu.

0

Muğla'nın Mar­ma­ris, Datça, Or­ta­ca (Dal­yan), Köy­ce­ğiz ve Ula il­çe­le­rin­de gurup vak­tin­de de­niz­den yan­sı­may­la olu­şan kızıl renk, eşsiz bir man­za­ra or­ta­ya çı­kar­dı.
Mar­ma­ris'in Söğüt, Taş­lı­ca ve Boz­bu­run ile İngi­liz Li­ma­nı çev­re­sin­de­ki koy­lar­da gün­ba­tı­mı sı­ra­sın­da de­niz­den uza­nan de­rin­lik fo­toğ­raf me­rak­lı­la­rı­nın il­gi­si­ni çe­ki­yor.

AŞIK­LA­RIN UĞRAK YERİ
Çam­la­rın ar­dın­da göz­den kay­bo­lan gü­ne­şin kızıl gö­rün­tü­sü ro­man­tizm ya­şa­mak is­te­yen­le­rin de uğrak yer­le­rin­den oldu.

KART­POS­TAL­LIK MAN­ZA­RA­LAR
Datça'da Kni­dos, Ula'da Ak­ya­ka, Or­ta­ca'da Dal­yan ve İztuzu, Köy­ce­ğiz'de ise Köy­ce­ğiz Gölü kı­yı­sı, gün­ba­tı­mın­da kart­pos­tal­la­rı arat­ma­yan man­za­ra­la­ra sahne oldu.

CEN­NETİN BİR KÖŞESİ DATÇA
Taş ev­le­rin be­gon­vil­ler­le süs­len­di­ği so­kak­lar, güler yüzlü in­san­lar, mis gibi kekik ko­ku­su, muh­te­şem bir doğa, dün­ya­ca ünlü koy­lar... Datça de­nin­ce akla gelen pek çok şey­den yal­nız­ca bir­ka­çı. Bin­ler­ce yıl­lık bir ta­ri­hin üze­ri­ne ku­ru­lu doğa ha­ri­ka­sı bir cen­net...
Datça, Muğla'nın gü­ney­ba­tı­sın­da yer alan, Ak­ya­ka Gö­ko­va ve Hi­sa­rö­nü kör­fez­le­ri ara­sın­dan Ege De­ni­zi'ne uza­nan bir ya­rı­ma­da. Üs­te­lik bo­zul­ma­mış, kir­le­til­me­miş bir güzel.

Datça de­di­niz mi, her­kes Mar­ma­ris'ten sonra yolun çok kötü ol­du­ğun­dan bah­se­de­cek­tir size; ama siz buna al­dır­ma­yın. Nefis man­za­ra­lı yol vi­raj­lı ama hiç de abar­tıl­dı­ğı gibi değil. Ay­rı­ca bir kez gör­dük­ten sonra "Ucu Datça'ya va­rı­yor­sa her yol­dan gi­de­rim." di­ye­ce­ği­ni­ze emi­niz. Bir de Bod­rum'dan Dat-ça'ya ge­çi­yor­sa­nız daha da ke­yif­li bir yol­cu­luk sizi bek­li­yor. Bod­rum'dan kal­kan fe­ri­bot­lar ile Datça'ya güzel bir deniz yol­cu­lu­ğu son­ra­sı ulaş­ma­nız müm­kün.

Ta­rih­çi St­ra­bon, "Tanrı, ya­rat­tı­ğı ku­lu­nun uzun ömür­lü ol­ma­sı­nı is­ter­se, Datça Ya­rı­ma­da­sı'na bı­ra­kır." demiş. Datça'nın gü­zel­lik­le­ri­nin far­kın­da olan yal­nız­ca St­ra­bon ol­ma­sa gerek ki; Datça Ya­rı­ma­da­sı, Boz­bu­run Ya­rı­ma­da­sı ile bir­lik­te, 1999 yı­lın­da WWF (Dünya Do­ğa­yı Ko­ru­ma Vakfı) ta­ra­fın­dan acil ola­rak ko­run­ma­sı ge­re­ken 100 yer­yü­zü nok

­ta­sın­dan biri ola­rak be­lir­len­di. Ken­di­ne özgü coğ­raf­ya­sı, bo­zul­ma­mış kı­yı­la­rı, ku­mul­la­rı, zen­gin su altı ya­şa­mı, bit­ki­le­ri ve yaban ha­ya­tı ile Datça Ya­rı­ma­da­sı ger­çek­ten ola­ğan üstü ve gö­rül­me­ye değer..

Üze­rin­de bit­ki­le­rin ko­ku­la­rı do­la­şan Datça'nın ta­ri­hi çok es­ki­ye da­ya­nı­yor. Yak­la­şık 4 bin yıl­lık bir ta­ri­he sahip ya­rı­ma­da üç "B" ile anı­lı­yor: Bal, balık ve badem.Tür­ki­ye'nin en lez­zet­li ba­de­mi­ni ya­ra­tan ağaç­lar şubat ayın­da Datça'yı beyaz çi­çek­le­riy­le süs­lü­yor. Ve tabii kekik balı... Datça'nın ke­ki­ği ise mis ko­ku­suy­la in­sa­nı adeta sar­hoş edi­yor. Kekik balı nefis ta­dıy­la şifa da­ğı­tı­yor. 

Datça'da her yer­den fış­kı­ran çi­çek­ler, in­sa­nın içini ya­şa­ma se­vin­ciy­le dol­du­ru­yor. Pa­pat­ya­lar, ge­lin­cik­ler ve or­ki­de­ler... Tür­ki­ye'deki 154 tür ya­ba­ni or­ki­de­nin bir bö­lü­mü Datça Ya­rı­ma­da­sı'nda ye­ti­şi­yor... Datça'nın bir de ha­ri­ka balık res­to­ran­la­rı var. Hemen fe­ri­bot is­ke­le­si­nin ora­lar­da salaş bir ba­lık­ça mey­ha­ne­si mi is­ter­si­niz, yoksa mer­kez­de lüks bir res­to­ran mı? Han­gi­si­ni is­ter­se­niz mev­cut Datça'da... 

Önem­li bir liman kenti olan Kni­dos, mal alıp sat­mak ya da açık de­niz­de­ki kötü hava ko­şul­la­rın­dan ko­run­mak is­te­yen ge­mi­le­rin uğrak ye­riy­di. Ancak ken­tin ef­sa­ne­leş­me­si­nin ne­de

­ni, bugün dün­ya­da bir­çok kop­ya­sı ol­ma­sı­na rağ­men ori­ji­na­li bu­lu­na­ma­mış, çıp­lak Kni­dos Af­ro­di­ti hey­ke­li... Hey­kel­tı­raş Prak­si­te­les'in M.Ö. 4. yüz­yıl­da yap­tı­ğı bu ese­rin ünü, dün­ya­da çıp­lak ola­rak ta­sar­lan­mış, ilk kült Af­ro­dit hey­ke­li ol­ma­sın­dan kay­nak­la­nı­yor.

O dö­nem­de büyük cüret ge­rek­ti­ren ve ye­ni­lik ge­ti­ren bir sanat eseri ola­rak kabul edi­len bu hey­ke­lin hi­ka­ye­si şöyle; Kos Adası'nın si­pa­ri­şi üze­ri­ne, Prak­si­te­les iki Af­ro­dit hey­ke­li yapar. O za­ma­na kadar tanrı hey­kel­le­ri ta­ma­mıy­la çıp­lak ya­pı­lır ancak tan­rı­ça hey­kel­le­ri hafif de olsa ör­tü­lü olur­du. 

Prak­si­te­les'in hey­kel­le­rin­den biri çı­rıl­çıp­lak­tır ve ada halkı bunu çok müs­teh­cen bu­la­rak geri çe­vi­rir. Oysa Kni­dos­lu­lar hey­ke­li be­ğen­miş­tir ve bunu satın ala­rak, ken­tin en yük­sek te­ra­sı­na, Ege'den ve Ak­de­niz'den gö­rü­lecek şe­kil­de yer

­leş­ti­rir­ler. Ünlü ta­rih­çi Lu­si­en, ban­yo­dan yeni çık­mış ve elin­de giy­si­si­ni tutan Af­ro­dit hak­kın­da şun­la­rı söy­ler; ''Gü­zel­li­ği­ni hiç­bir şey ört­me­miş, sol eli­nin eği­miy­le ka­pa­dı­ğı yer­den başka.’

Za­man­la ünü ya­yı­lan çıp­lak Kni­dos Af­ro­di­ti, ti­ca­ret­ten daha güçlü bir gelir kay­na­ğı ha­li­ne gelir. Af­ro­di­ti gör­mek için bu­ra­ya sa­de­ce sanat se­ver­ler değil aynı za­man­da bin­ler­ce tu­rist akın et­me­ye baş­lar. 

Adeta bir hac yeri ha­li­ne gelen bu ta­pı­nak­ta, ha­cı­lar ri­tü­el­le­ri­ni, ta­pı­nak­ta ça­lı­şan fa­hi­şe­ler­le ta­mam­lar­lar. Kni­dos'un bu kadar ün­len­me­si­nin ar­dın­dan, bugün ben­zer­le­ri­ne tu­ris­tik böl­ge­ler­de­ki tez­gah­lar­da rast­la­dı­ğı­mız ero­tik tas­vir­li he­di­ye­lik eş­ya­la­rın zi­ya­ret­çi­ler ta­ra­fın­dan satın alın­dı­ğı­nı, ya­zı­lı kay­nak­lar­dan öğ­re­ni­yo­ruz.

Eko­no­mik sı­kın­tı­ya düşen Kni­dos­lu­la­ra, Bi­tin­ya Kralı Ni­ko­me­dos, borç­la­rı­nı ödeme kar­şı­lı­ğın­da Af­ro­dit hey­ke­li­ni satın al­ma­yı tek­lif eder. Bunun üze­ri­ne bir halk oy­la­ma­sı ya­pı­lır ancak so­nuç­ta halk bunu ka­bul­len­mez. Aris­to­ta­les ''ger­çek de­mok­ra­si Kni­dos'tadır'' di­ye­rek bu­ra­da baş­la­yan erken de­mok­ra­tik ha­re­ke­tin al­tı­nı çiz­miş­tir. 

Hey­ke­lin kay­bo­lu­şu, Bi­zans İmpa­ra­to­ru The­odo­si­us'un, çok tan­rı­lı inanç ta­pı­nak­la­rı­nı ka­pat­tı­ğı gün­le­re da­ya­nır. İmpa­ra­tor, hey­ke­li ta­pı­nak­tan sök­tü­rüp İstan­bul'daki La­usos Sa­ra­yı'na gö­tü­rür. Af­ro­dit hey­ke­li­nin, M.S. 5. yüz­yıl­da çıkan bir yan­gın­da yok ol­du­ğu­na ina­nıl­dı­ğı gibi, Bi­zans­lı­lar ta­ra­fın­dan par­ça­lan­dı­ğı­na ina­nan­lar da var.


Ta­be­la­lar, çok iyi ol­ma­sa da, bun­la­ra göre antik kent için­de kendi tu­ru­nu­zu ya­pa­bi­lir­si­niz. Hatta bu nok­ta­dan gün­ba­tı­mı­nı sey­ret­tik­ten sonra, Af­ro­dit'in böy­le­si­ne ün­len­miş ol­ma­sı­na daha da hak ve­re­cek­si­niz.(DATÇA HABER)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER