YAŞAMAK NEYE YARAR: KİMLİK MESELELERİ
07 Ekim 2019, Pazartesi 17:47Kişi kimliği üzerine yaşar ki bunun üzerine dünyaya gelir. Devlet de toplum yapıları ve katmanlaşmanın alt yapı ve dinamikleri de kimlik meseleleri üzerinden yürür. Türk kimliği de tarih boyunca büyük tehlikeler arasında serpilip yayıldığı bu ortamda zirveye çıkmaktadır. Tabii ki de yeni sorunlarla baş başadır Türk kimliği mefhumu ancak büyük başın derdi büyük olacaktır. Osmanlı'da enderuni/patrimonyal bölük pörçüklükte güç kaybeden Türk kimliği Türkiye Cumhuriyet ile yeni bir “titreme” devrine girmiştir. Bu süreç halkı da kimlik bilincine katarak sürdürülmüştür. Halksız kimlik devri sorunlu olmakla beraber tarih bütün talihini kullanan bu düzeni yıkılmak mecburiyeti ile sınamıştır ancak Mustafa Kemal Atatürk gibi bir önder ile bu zehirli rahmi Türk kimliği yarmıştır. Artık kendi yaşama çevresinde başka engelleri vardır: gecekondulaşma, zenginlik trendleri,Doğu-Batı farklılaşması,dilde büyük yozlaşma, siyasi katılmanın kötüye kullanma,sosyal tabakalar arası farklılaşma, globalleşmeye kayıtsız-şartsız uyma çabası, aydın sınıfın dar alana hapsolması … (daha uzatılabilir)
Peki kimlik bir yaşama biçimi ve amacı ise bu engellerle baş edebilmek için bu kimlik mefhumunu nasıl güçlendireceğiz?
Bu sorunun cevabı tek olmamakla beraber zannedildiği kadar zor da değildir. Ulusun inşa süreci daha tamamlanamamakta “kurucu kültür”den bu süreç uzaklaştırılmaktadır.
Hem aşiretleşme hem de milliyetçilik karşıtlığı bu “kurucu kültür”den uzaklaşma sürecinin hareket sahalarını oluşturmaktadır. Bu saha devletimizin ulus-devlet karakterine saldırı manasına gelmektedir. Ki “kurucu kültür”ün gelişme sahası ulus-devletin güvenliği sağladığı sahadır.
Ulusal bütünleşme meselesi de bu eklemlenen gelişme yumağına eklenmekte yaşamanın sağlığı kaygısının ana değişkeni olmaktadır.
Bu bütünleşmenin kendi içindeki değişmenin dinamikleri “yaşama”yı doğru veya yanlış olarak eklemektedir. Etnik kimlik,kavmiyetçilik,enternasyonel kültür meseleleri bu yanlışlığın öne çıkan unsurlarından bazılarıdır. Yaşamayı ve doğrudan bizim düşündüğümüz kimliği etkileyen bu yanlış unsurların entegrasyon sorunu ulusal bütünleşmenin güçlenmesini isteyen cenahın hep gündeminde olması gereken tehlikelerdir.
Lakin bu yanlış tarafları yok saymak gibi bir amatörlük bu alanda “yaşamak” kaygısına tutulanlar için gerçekten büyük bir sorun olmaktadır.
Yaşamak kaygısı tam olarak bu yazıda bahis mevzuu edilen hususların üstüne eğilerek oluşturulmuştur.
Bu kapsamda anahtar bilgiler içeren Orhan Türkdoğan Hoca'nın şu pasajı bu yazıda tam yerine oturtmak gerekmektedir:
“Günümüzde bazı aydınların çokkültürlülük macerasına yönelik eğilimleri, “Türkiyeliyim” tarzındaki yaklaşımları, her şeyden önce “Kurucu Kültürü” dışlanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu tür bir yaklaşım, aslında etniklilik kimliğini sürdüren unsurların bilinçaltı tepkileri olsa gerek. Devleti kuran ve egemen konumunda bulunan bir çoğunluk grubu, birlikte yaşadıkları unsurlar tarzında algılamaları ve onu etniklik kimliği ile belirlemeleri, her şeyden önce ulus-devlet kimliğinin dışlanması anlamını taşır. Bu tür bir yaklaşım,ütopik anlamda anarşik toplum modelinin daveti demektir. Dolayısıyla sosyolojik açıdan bir anlamı olmasa gerek.”
Okunma Sayısı: 7432
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.