LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

ÜLKEMİN İNSAN YÜZ­LERİ TARIK AKAN

17 Eylül 2020, Perşembe 15:25

Ye­şil­çam gün­le­ri­min en önem­li an­la­rın­dan bi­ri­si­ni de “ÖYLE OLSUN” fil­mi­nin Hür­ri­yet Ga­ze­te­si basım te­sis­le­rin­de­ki çe­kim­le­rin­de ya­şa­dım. Ye­şil­çam Gün­le­ri ajan­da­ma 21 Mart 1976 Pazar günü, Orhan Aksoy'un yö­net­ti­ği film­de mat­baa iş­çi­si­ni oy­na­dı­ğım ve çe­kim­ler so­nun­da ya­şa­dı­ğım se­rü­ven, yaşam da­ğar­cı­ğı­ma il­ginç­lik­le­ri ek­le­me­yi sür­dü­rü­yor­du. No­tu­nu düş­mü­şüm.

21 Mart 1976/Be­yoğ­lu

Pazar sa­ba­hı Nec­det'in fi­gü­ras­yo­nun­da sekiz on kişi kadar çekim ha­be­ri bek­ler­ken Arzu Film gö­rev­li­si be­nim­de ara­la­rın­da bu­lun­du­ğum dokuz yar­dım­cı oyun­cu­yu seçti. Ne­re­ye git­ti­ği­mi­zi bil­me­den gö­rev­li­nin ar­dı­na düş­tük. İki sokak ötede Kos­tüm­cü Ni­ya­zi Er'in apart­ma­nın­da işçi tu­lum­la­rı bö­lü­mün­de la­ci­vert işçi tu­lum­la­rı­mı­zı giy­dik. Dokuz 'tu­lum­lu işçi' fir­ma­nın mi­ni­bü­sü­ne bin­dik. İstik­lal cad­de­si henüz güne uya­nı­yor­du, çöp­ler, ge­ce­nin yen­miş içil­miş­li­ği­ni cadde bo­yun­ca göz­ler önüne se­ri­yor ve ke­di­ler sabah zi­ya­fet­le­ri­ni çe­ki­yor­du. Top­ha­ne yo­ku­şun­dan sahil yo­lu­na indik. Ka­ra­köy, Ga­la­ta köp­rü­sü. Sir­ke­ci garı önün­den, Gül­ha­ne parkı. Ca­ğa­loğ­lu'nda Hür­ri­yet Ga­ze­te­si basım te­sis­le­ri­ne gel­dik. Pazar ses­siz­li­ği bu­ra­da da sü­rü­yor­du, zemin kata indik. Mat­baa, bod­rum ko­ku­su, mazot, boya ve taze ga­ze­te ko­ku­su ha­va­sız­lık­la bir­lik­te ne­fes­le­ri­mi­ze ka­rış­tı. Bilge Zobu, İhsan Yüce, Tarık Akan bir kö­şe­de soh­bet­tey­di­ler. Basım ma­ki­ne­le­ri ça­lış­tı­rıl­dı. Yö­net­men Orhan Aksoy ve diğer set gö­rev­li­le­ri son ha­zır­lık­la­rı yap­tık­tan sonra ga­ze­te pat­ro­nu Bilge Zobu ve İhsan ba­ba­nın ko­nuş­ma­la­rı çe­kil­di. Ar­dın­dan İhsan ba­bay­la Tarık Akan'ın di­ya­log­la­rı­nı çek­ti­ler. Biz arka fonda tra­fik yap­tık. Usta oyun­cu­lar ol­duk­la­rı için iki pro­va­dan sonra çe­ki­me ge­çil­di. İlk 'motor' da İhsan Yüce'nin dili sürç­müş­tü. Gü­lüş­me­ler­le çekim ye­ni­len­di. Ka­me­ra­nın açı­la­rı de­ğiş­ti. Işık­lar yer­leş­ti­ril­di. Öğlen ara­sın­da ekmek arası köf­te­le­ri­miz geldi. Oyun­cu sa­yı­sı az olun­ca, bir de sa­nı­rım Pazar günü ol­du­ğu için öğle ye­me­ği­miz ka­li­te­liy­di. Set­ler­de pek na­dir­di bu tür ku­man­ya­lar. Yemek ara­sın­da İhsan baba biz fi­gü­ran­lar­la yedi ye­me­ği­ni se­ve­cen­li­ği ve esp­ri­le­riy­le sev­dik onu. Öğ­le­den son­ra­ki çekim için ha­zır­lık­lar ta­mam­lan­dı, ro­ta­tif­ler ça­lış­ma­ya baş­la­dı. Ben arka ta­raf­lar­da kal­dım. Ka­me­ra­dan bugün de uzak kal­dı­ğım için üzül­düm.

Al­dı­ğım yev­mi­ye önem­liy­di el­bet­te ama ben asıl işin gö­rün­tü­sün­de ta­kı­lı­yor­dum. Geçen Per­şem­be Çakıl ga­zi­no­sun­da çe­ki­len “İKİ KIZ­GIN ADAM” fil­min­de Kadir İnanır ve Pe­ri­han Sa­vaş­la aynı ka­re­ler­de olmak gü­zel­di. Bir pro­va­dan sonra, çekim Orhan Aksoy'un motor se­siy­le çekim baş­la­dı ama çok geç­me­den yö­net­me­nin 'Stop!' sesi du­yul­du. Tarık Akan ça­lı­şan iş­çi­le­rin ya­nı­na ge­li­yor söz­le­ri­ni söy­lü­yor­du. Kad­raj­da­ki ro­ta­tif­le­rin ya­nın­da iş­çi­nin bi­ri­si eği­lip kal­kı­yor ma­ki­ney­le il­gi­le­ni­yor­du. Fi­gü­ran­lar­dan Naci'yi fır­ça­la­dı yö­net­men. “Oğlum önün­de­ki işine ba­ka­cak­sın, ka­me­ra­ya değil !” Oyun­cu­la­rın ka­me­ra­ya bak­ma­sı çe­ki­min cid­di­ye­ti­ni ze­de­li­yor­du ve çekim yi­ne­le­ni­yor­du. Ka­me­ra­ya bak­ma­mak önem­li bir ku­ral­dı. Asis­ta­nı­na “De­ğiş­ti­rin bu sa­la­ğı!” uya­rı­sın­da bu­lun­du Orhan Aksoy. O arada Tarık Akan par­ma­ğıy­la işa­ret ede­rek beni ça­ğır­dı giden 'Kırık Naci'nin ye­ri­ne. Bir pro­va­dan sonra o sahne çe­kil­di. Kırık Naci başka bir çekim sı­ra­sın­da dansa eşiy­le kalk­ma­sı ge­re­kir­ken ka­dı­nı ma­sa­da bı­rak­mış sah­ne­ye fır­la­mış­tı. Yö­net­men Remzi Jön­türk set­ten kov­muş­tu onu. “Boyu çok kısa, onun için kal­dır­ma­dım.” ya­nı­tı­na si­nir­len­miş­ti. Bu ilk vu­ku­atı de­ğil­di Kırık Naci'nin.

Bizim için­de ol­ma­dı­ğı­mız se­kiz-on detay çe­ki­min ar­dın­dan yar­dım­cı oyun­cu­la­rı te­sis­le­rin ye­mek­ha­ne­si­ne top­la­dı­lar. Gö­rev­li­li­le­rin dem­le­dik­le­ri çay­dan tir­ya­ki­ler bol bol iç­ti­ler, ben bir çayla ye­tin­dim, çayı pek sev­mi­yo­rum. Aile­miz­de çay ge­le­ne­ği ol­ma­dı­ğın­dan belki de. Ofis, büro çe­kim­le­ri akşam saat al­tı­ya kadar sürdü. Gün­ler uzu­yor artık. Hava yeni yeni ka­rar­ma­ya baş­la­mış­tı. Ben alt kat­ta­ki la­va­bo­ya indim. İşim biraz uzun sür­müş ol­ma­lı ye­mek­ha­ne­ye gel­di­ğim­de or­ta­lık ses­siz­di ve kimse yoktu. Pa­nik­le­dim ve bi­na­nın dı­şı­na yol alan mer­di­ven­ler­den inip cad­de­ye indim. Hür­ri­yet ga­ze­te­si te­sis­le­ri önün­de kimse yoktu. Biraz da terk edil­miş­lik duy­gu­suy­la bir korku kap­la­dı içimi. Ka­pı­da ki ko­ru­ma gö­rev­li­si­nin "Mi­ni­büs az önce gitti." söz­le­ri beni yeni dönüş ara­yış­la­rı dü­şün­ce­le­ri­ne yö­nelt­ti. Yü­rü­ye­rek iki sa­at­ten fazla yolum vardı Sul­ta­nah­met ne­re­si, Be­yoğ­lu ne­re­si? Gün­düz ol­say­dı neyse. Bir­kaç kez Be­yoğ­lu'ndan , Tünel'den Emi­nö­nü'ne, Ka­pa­lı­çar­şı'ya in­miş­tim. Ben te­dir­gin­lik, korku, şaş­kın­lık­la ne ya­pa­ca­ğı­mı dü­şü­nür­ken İhsan Yüce'yle Tarık Akan bi­na­nın çıkış ka­pı­sın­da gö­rün­dü­ler. Tarık Akan beni ne­re­dey­se ağ­la­ya­cak halde panik için­de gö­rün­ce "Genç ne oldu, seni unut­tu­lar mı?" o kadar iç­ten­di ki şa­şır­mış­tım ve he­ye­can­la­nır­ken tüm kay­gı­la­rım yok ol­muş­tu? "Hadi gel bi­zim­le, Tak­si­me kadar." İhsan Yüce de işte böyle kar­de­şim, bun­la­rın gö­zün­de in­sa­nın de­ğe­ri yok!" Karşı kal­dı­rım­da park etmiş siyah BMW ye yö­nel­dik he­pi­miz, İhsan abi ar­ka­ya geçti ben de ya­nı­na yö­ne­lin­ce "Sen öne geç de­li­kan­lı, genç­ler önem­li­dir bizim için." Ka­pı­sı­nı açan Tarık Akan'a bak­tım göz göze gel­di­ği­miz­de göz kır­pa­rak ba­şıy­la "Haydi geç." uya­rı­sı­nı aldım ve BMW'nin ön kol­tu­ğu­na geç­tim. "Al­la­hım bu ne ya? İyi ki beni unut­muş­lar." diye ge­çir­dim içim­den. Tarık Akan'ın ara­ba­sın­da yan ya­nay­dık. Öğ­ren­ci­lik yıl­la­rım­da hay­ran­lık­la film­le­ri­ni iz­le­di­ğim, sa­kız­lar­dan çıkan re­sim­le­ri­ni bi­rik­tir­di­ğim, kart­pos­tal­la­rı­nı anket def­ter­le­ri­me ya­pış­tır­dı­ğım ya­kı­şık­lı, genç kız­la­rın sev­gi­li­si şimdi bir karış ötem­dey­di. Onlar hala benim unu­tu­lu­şum­day­dı­lar. "Bu sek­tör­de eme­ğin de­ğe­ri yok" dedi , İhsan Yüce araba Gül­ha­ne yo­ku­şun­dan Sir­ke­ci'ye sar­kar­ken. "Ör­güt­lü güç abi." dedi Tarık Akan. "Ör­güt­len­me­den he­pi­mi­zin sö­mü­rül­me­si­ni ön­le­mek müm­kün değil." "Fi­gü­ran­la­rın ör­güt­len­me­si için ön­der­le­re ih­ti­yaç var." dedim. Nasıl de­di­ği­me de şa­şır­dım. Tarık Akan "Öğ­ren­ci misin sen, ne oku­yo­sun?" dedi. Ede­bi­yat oku­du­ğu­mu, ama işgal al­tın­da ol­du­ğu için okula gi­de­me­di­ği­mi, as­lın­da öğ­ret­men ol­du­ğu­mu, oku­ma­yı sev­di­ği­mi, şiir yaz­dı­ğı­mı an­lat­tım. Sa­nı­rım o da in­san­cıl­ca dav­ra­na­rak bana yar­dım­cı ol­du­ğu için biraz daha mut­lan­dı. "Neler oku­yo­sun? Nazım Hik­met?" "Evet dedim. Okul­da Ede­bi­yat ho­ca­mız bize Nazım Hik­met'i sev­dir­miş­ti." Ga­la­ta köp­rü­sü bo­şa­lı­yor­du ve bo­ğaz­dan ge­mi­ler ge­çi­yor­du. Bu Pazar günü de böyle geç­miş­ti. Ha­ya­tı­mın da­ğar­cı­ğı­na yeni tor­tu­lar ka­ta­rak. "Sizin gibi genç­ler kur­ta­ra­cak ge­le­ce­ği sizle ço­ğal­dık­ça ha­ya­li ih­ra­cat­lar­la mem­le­ke­ti so­yan­lar aza­la­cak ve yok ola­cak." de­miş­ti İhsan Yüce'de. Bir sü­re­dir man­şet­ler­de "Yahya De­mi­rel'in sunta ih­ra­ca­tı Sü­ley­man De­mi­rel'i kö­şe­ye sı­kış­tır­dı­ğı­nı" ya­zı­yor. Kıv­rak ze­ka­sıy­la bu işi de kı­vır­ma­ya ça­lı­şı­yor... Ba­ka­lım ge­lecek gün­ler ne ge­ti­recek?

Ye­şil­çam'a her geçen gün daha çok ısı­nı­yo­rum. Ba­ka­lım gün­ler ne ge­ti­recek? Bu gün benim için çok önem­li. 21 Mart 1976
Tarık Akan bu fil­min ar­dın­dan bir film­de daha ro­man­tik de­li­kan­lı­yı oy­na­dık­tan sonra bıyık bı­rak­mış ve sos­yal içe­rik­li, emek­ten, emek­çi­den yana film­ler­de oy­na­mış­tır.
1977 yı­lın­da Zeki Ökten'in yö­net­men­li­ği­ni üst­len­di­ği baş­rol­le­ri­ni Me­li­ke De­mi­rağ ve Tun­cel Kur­tiz ile pay­laş­tı­ğı Sürü adlı filmi bu film­le­rin baş­lan­gı­cı ol­muş­tur. 1978 yı­lın­da Cü­neyt Arkın ile be­ra­ber baş­rol oy­na­dı­ğı Maden adlı film ile artık her türlü film­de oy­na­ya­bi­le­ce­ği­ni ka­nıt­la­mış­tır. 1982 yı­lın­da Şerif Gören ve Yıl­maz Güney'in yö­net­ti­ği Altın Pal­mi­ye ödül­lü Yol filmi ile çok büyük ba­şa­rı elde etmiş ve dün­ya­ya adını du­yur­muş­tur. Film 1982 yı­lın­da Can­nes Film Fes­ti­va­li'nde Altın Pal­mi­ye ödü­lü­nü alan tek film ol­muş­tur ve Akan, En İyi Erkek Oyun­cu ka­te­go­ri­sin­de aday ol­muş­tur. 1990 yı­lın­da baş­ro­lü­nü oy­na­dı­ğı Ka­rart­ma Ge­ce­le­ri adlı film Ye­şil­çam'ın kla­sik­le­ri ara­sın­da yer al­mış­tır. Tarık Akan, Altın Por­ta­kal Film Fes­ti­va­li adlı ödül ya­rış­ma­sın­da yedi ödül alan tek erkek oyun­cu­dur. Öz­lem­le ve say­gıy­la


Okunma Sayısı: 18365

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.