TÜRK KİMLİĞİ ÜZERİNE BAZI TESPİTLER
12 Ekim 2017, Perşembe 10:38“Coğrafya kaderdir.” Diye bir söz vardır ama Türklerin coğrafyası tüm dünyanın kaderidir,diye bir söz ben şimdiye kadar görmedim.Artık göz önüne almak gerekir ki biz Türkler dünyanın her yerinde tüm zamanlarda varız ve etkiliyiz.?Asya'dan Avrupa'ya ; Sibirya'dan Afrika'ya her yerde izlerimiz var.?Ve bu izler tüm dünya milletlerinin kimlik oluşumunda çok etkili olmuştur.İnsanlık doğu dünyasını Türkler'den tanımışlardır.(Orta Asya ve Uzak Doğu'yu kastediyorum)
Hatta imparatorlukların son devirlerinde bir süper güç olarak etkin olan Osmanlı İmparatorluğu Doğu'nun yegane temsilcisi haline gelmişti.Batılıların Doğulu prototipi adeta Osmanlı-Türk idi.
İşte bu etkileşimin ve büyük miktarda etkinin yanında kendi kimliğimiz de bir üst-kimlik olarak gelişip yetişiyordu.Çünkü tüm dünya milletlerine hem devlet sistemi hem adalet hem hürriyet alanlarında ve en önemlisi kültürün korunması alanında timsal oluyorduk.?Lakin Osmanlı Devleti içinde kültür korunumu faaliyeti aydınlık çoğunluk tarafından değil taşralı sıradan halk (karabudun) tarafından yapılıyordu.Fuzuli gibi bazı taşra ile alakasını kesmeyen aydın ne kadar büyük lütuflar görmeyerek patrimonyal sistemi eleştirse de kültür korunumu ( adeta bir gate-keeper) konusunda büyük görevler üstlenebiliyordu.Ama bu görevleri aydınlara bir merci taltif etmiyordu.?Zaten aydın dediğin bu görevi kendiliğinden anlayan kişiydi.Son dönem batılılaşmada bu özellik büyük rol oynadıysa da bu büyük devrim kendi rayından çıkmış ve devletin başına patlamıştı.Çünkü Fuzuli'nin taşra ile ilişkisi gibi BatılıLaşma hareketinin de Türklük ile ilgisi kesilmekteydi.Böylece anlaşılmalıdır ki bir kimlik yarılması baş göstermekteydi.Kırım gibi büyük bir Türk nüfus olan coğrafyaların kaybıyla bu yarılma açılmakta ve Balkanlar ile artık kopma noktasına gelmekteydi.?Bilinmelidir ki Osmanlı devrindeki Türk kimliğinin ayrılmaz parçası Balkan coğrafyasıdır.Çünkü devletin anavatanı orasıdır ve Türk göçünün ulaşabildiği son en uzak noktadır ve bu da onların karakterinde buranın ayrılmaz bir parça olduğu imajı yer etmiştir.Hatta bir antlaşmada Niş söz konusu olduğunda Türkler “oldu olacak İstanbul'u da verelim” diye tepki göstermiştir.Yani Balkanlar kimlik bağlarını koparma noktasına gelmiştir.Ziya Gökalp,Mehmet Emin Yurdakul,Ömer Seyfettin gibi aydınlar Osmanlı'nın kurucu kültürü olan Türk kültürüne zor olsa da dönmeyi başarmışlardır.Böylece bu kopma noktasına gelen kimlik bağları yeniden onarıma girmiş oluyordu.?Son devlet Cumhuriyet daha kurulmadan Kurtuluş Savaşı yıllarında artık en güçlü halini alarak eskiden de iyi bir konumda kalan son coğrafyayı korumuştur.
İşte Mustafa Kemal(Atatürk) o devrin aydınının onarmaya çalıştığı milletin kimlik bağlarını en iyi gören bir devlet adamı olarak Türk devletini tekrar kurabilme payesine erişmiştir.
Hepimiz o yüzden ona müteşekkiriz.Ve artık bu kopmaya yüz tutmuşken onarılan kimlikler hiçbir yarılmaya maruz kalmadan devleti ayakta tutmaya memur edilmiş en kuvvetli ögelerdir.Bu kimlikleri değersizleştiren faaliyetler devletin beka sorununu körüklemektedir.
-devam edecek-
Okunma Sayısı: 4256
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.