TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ
14 Ekim 2019, Pazartesi 18:48Türkler her zaman cihan hakimiyeti emeli ile hareket etmiş ve bu sürükletici güç ile tarihteki o büyük devletleri kurmuşlardır.Bu fikrin ilahi,siyasi,içtimai temelleri olmuş ve Türkler Müslüman olduktan sonra da aynı şekilde bu fikir devam edegelmiştir. Türklerin ansiklopedik sözlük olarak ilk eserleri olan(11.?yy) Divan-ı Lügat'it Türk'te geçen şu pasaj konuyu aydınlatmak için iyi bir örnek teşkil eder:
“Yüce Tanrı, Türk burçlarında doğdurdu devlet güneşini; onların ülkeleri etrafında döndürdü göklerin çemberini; ve onlara ad verdi Türk diye; ülkelerin idaresini verdi mülk diye;zamanın hakanları yaptı onları; ellerine verildi günümüzdeki insanların yuları; onları görevlendirdi halk üzre; onları kuvvetlendirdi hak üzre; aziz kıldı onlara yanaşanları ve idareleri altında çalışanları; onlar(Türkler) sayesinde muratlarına erdiler ve ayak takımının şerrinden esen oldular.?Aklı olan herkes onlara katılmalı ve onların oklarından korunmalı. En iyi yol konuşmaktır onların dillerini; duyurabilmek için onlara ve meylettirebilmek için gönüllerini.”
Bu pasajda da anlaşıldığı üzere cihan hakimiyeti davasının aracı Türk dilidir ve tekraren aynı eserde;
“Peygamberimiz(s.a.) kıyamet gününün şartlarını, ahir zamanın fitnelerini,Oğuz Türklerinin çıkışını anlatırken dedi ki: Türk dilini öğreniniz,çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır…Bu hadis doğru ise –sorumluluğu ravilere aittir- Türk dilini öğrenmek vaciptir; eğer doğru değilse,aklın gereği budur.”
Türk milletinin ilk kitaplarından sayılabilecek bu eserde bile Türk cihan hakimiyetinin lisani ve ilahi kökleri gerçekten başarı ile irdelenmiştir. Bu da gösteriyor ki Araplara karşı bir dil manifestosu olan bu eserde Türklerin amacının cihana hakim olmak olduğu taa o zamandan itibaren anlatılmaktadır.
Türklerin cihan hakimiyeti mefkuresi diğer milletlerin hayallerine benzememekte; tarihin kılcal damarlarından işlenerek gelip şimdinin Türk milletini beslemektedir. Dostoyevski milletlerin bu konudaki anlayışlarını şu sözü ile ortaya koymaktadır:
” Büyük bir milletin gerçeğin sadece kendisinde olduğuna, dünyayı kurtarmaya ve yeniden canlandırmaya salt kendisinin yetkin bulunduğuna yönelik inancını yitirdiği anda büyüklüğü yoktur artık, budunbetimsel bir gereç olmuştur. Gerçek büyük bir toplum insanlıkta ikinci derece rol oynamayı asla kabul etmez, hatta birinci dereceye bile razı değildir,kesinlikle TEK olmayı ister.”
Eski Türk devletlerinde bu anlayış yönetim tarzında yani törede de açıkça görülmektedir. Hun hükümdarı herhalde bir taarruz nutkunda demektedir ki; “Şimdi ölürsek dünya durdukça kahramanlık şanımız yaşayacak; oğullarımız ve torunlarımız başka milletlerin başbuğları olacaktır.”
Keza Büyük Göktürk hakanı İstemi Han demektedir ki:
“Atalarımızda işittik ki Garp imparatorluğu(Roma) elçileri geldiği zaman bu bizim için artık yeryüzünü fethedeceğimize delalet eder.”
İşte hala o elçi beklenmektedir. Bütün Türkler bu inancı benimsemelidir ki yeryüzünün fethi onlara kısmet olacaktır. Türk cihan hakimiyeti bu demektir.
Yine Divan-ı Lügat'it Türk'te yer alan şu hadis-i şerif Türklerin ilahi nizamda ne kadar önemli görevlere layık görüldüklerini anlatmaktadır:
“Peygamber (s.a.v.) dedi ki: Allah (c.a.) diyor ki; “benim bir ordum vardır;onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim. Bir kavme gazaplandığım zaman Türkleri onlara musallat ederim.”
Türkler işte bu görev üzere yaratılmıştır. Şu günlerde de bu inanca sıkı sıkıya yapışmaya ihtiyacımız vardır. Tüm Türk milleti olarak bunu düşünerek şu günleri hassasiyetle geçirmek zorundayız.
Okunma Sayısı: 6568
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.