Terzi'nin Makası ve Sarı Kutu
23 Mart 2023, Perşembe 16:48
Ben her türlü bahane ile hiçbir şeyini atamayan biriyim. Yok efendim hatırası var, bunu başka amaçlı kullanabilirim, bir gün gelir yine giyerim, okudum ama ikinci defa okurum, bilmem sonra ne işe yarar ama o kadar para vermiştim gibi düşüncelerle yıllarca biriken aletler, parçalar, elbiseler, kitaplar falan. Hatta beş yıl evvel başka eve taşındığımızda kutulara konup hala kutularda kalmış ve üzerine yazmamışsak içinde ne olduğunu unuttuğumuz şeyler gibi.
Yıllardır her Pazar günü niyetlenip sonra bir sonraki Pazara, sonra yine bir sonraki ya da bir ay sonraki Pazara diye ileri attığım bu artık evden dışarı taşan ve hiç kullanılmayarak birikenleri elden geçirme ve bir kısmını atma ya da bir yardım kuruluşuna falan verilebilecekleri ayırma işine nihayet geçen Pazar günü başladım. Neler biriktirmişim neler, bir çoğunu hatırlamadım bile. Ama bir şey, daha doğrusu iki şey vardı ki elime alınca eski çok güzel anılara döndürdü beni. Yani iki adet damatlık takım elbiselerim, lacivert renkli, hala çok şık görünüşlü, naylon bir kılıfta 34 yıldır sakladığım bir hazinem. Baktım, yine baktım ve o nikah ve düğün günümüz gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Tabii onları elden çıkaracağım diye bir şey düşünmedim, yine ve ömrüm boyunca saklayacağım. Naylondan çıkarıp önce içime çekerek doya doya bir kokladım ve sonra da öptüm, gözlerim yaşardı, aşırı duygulandım. Sonra elime alıp pantalon ve özellikle de ceket ceplerine baktım, acaba bir şey kalmış mı diye. Yarı şaka yarı ciddi, belki de eşime takılan mücevherlerden, onun bana al sen şimdilik cebine koy deyip de cebimde unutulmuş değerli bir şey olabilir mi diye ceplerimi birkaç defa kontrol ettim. Hayır, iki ceketten diğerine göre biraz büyük olanının iç cebinde kalmış küçük bir kağıt parçasından başka bir şey yoktu. O küçük kağıtta "Ceket boyu 78 cm, kol 67 cm, göğüs çevresi 92 cm, pantalon boyu 96 cm" yazıyordu. Elbiselerimi tekrar naylon kılıfa koyup kaldırdım.
Şimdilerde bir nikah, düğün için çoğunlukla hazır elbiseler piyasada var, belki ufak tefek rütuşlarla vücuda ve isteğe uyduruluyor. Tamamen sıfırdan bir terzide diktirmek çok nadir yaptırılıyor. Tabii meşhurlar, tanınmış sanatçılar, zenginlerin bilmem hangi tanınmış moda dizaynerinin modeline göre özel olarak diktirdikleri hariç. Ama bizim zamanımızda hazır ve çeşit çeşit modeller içinden seçmek yerine bir terziye diktirilirdi. Ben de çok yakın bir arkadaşımın kardeşi olan terzi Cemal'e gittim. Kumaşı da onun dükkanında olanlardan seçtim. İlk gün nasıl bir elbise istediğimi onun elindeki artık iyice eski ama yabancı bir katalogdan seçtik ve sonra da benim ölçülerimi aldı. Beş gün sonraya randevu verdi. Bu sürede o kumaşı kesip biçip prova yapılacak şekilde hazırlayacaktı. Ölçüleri alırken bir yandan da yüksek sesle tekrarlıyor ve bir kağıda yazıyordu. Ceket boyu 78 cm, kol 67, göğüs çevresi 92, pantalon boyu 96 cm idi, çünkü ben de aklımda tutup sonra bir kağıda yazmıştım. Annem dikişten anladığı için onda da biraz görmüştüm. Önce kumaş ince ve sert bir hale gelmiş beyaz bir sabunun kenarını kalem gibi kullanarak çizilir, sonra kesilir, sonra tela ve astar falan da üzerine konularak toplu iğnelerle geçici olarak tutturularak elbise, yani ceket ve pantalon, provaya hazırlanırdı. İlk provadan sonra bazen tekrar bir prova daha da yapılabilir ve sonra da dikilerek elbise bitirilirdi. Terzi Cemal ile birlikte ilk provada bazı bollukların çok az küçültülmesine karar verdik, yine ölçüler aldı ve tamam artık son halinde dikerim, bir hafta sonra alırsın dedi. Bir hafta sonra neşe içinde damatlık elbisemi almaya gittiğimde tabii ki tekrar giyerek denedim, ama ne yazık ki pantalona giremedim ve ceketin önü kapanmadı. Bendeki o büyük hayal kırıklığı ve üzüntüyü her aklıma geldiğinde hala içim yanarak hatırlarım. Cemal bana „abi iki haftada nasıl böyle kilo aldın, göbek yaptın“ deyince daha da şaşırdım. Kilo falan almamıştım ve hatta düğünde yakışıklı gözükmek için son haftalarda yediklerime dikkat bile ediyordum. Terzi Cemal çok sevdiğim yakın arkadaşımın kardeşi olduğu için tartışmak istemedim, mühim olan yılların dostluğuna zede vermemek deyip, olan ziyan olan kumaşa olsun dedim. Neyse ki çok beğendiğim aynı kumaştan elinde ikinci bir elbise için yeterlice vardı ve sıfırdan başlayarak bana yeni bir takım elbise dikti ve o da tabiri caizse cuk diye vücuduma oturdu ve en önemlisi de nikah ve düğüne uc uca da olsa yetişti. Başta iki adet damatlık takım elbisem dememin nedeni ise, biri bana küçük gelen diğeri de tam ölçülerimde olan, ikisini de uzun yıllar boyu hatıra olarak saklamış olduğum elbiselerim. Bu olaya o zaman,
"Terzinin yanlış kesen makası,
bana olan tafrası,
ekstra kumaş masrafı da cabası,
mutlu olalım da, bu da olsun şakası" diye bir de dörtlük uydurmuştum.
Düğünümüzden üç yıl sonra terzi Cemal'in abisi olan yakın arkadaşım Tufan'a o zaman çıkan sorunu öyle ondan bundan konuştuğumuz bir anda aklıma geldiğinde bahsettim. O da çok şaşırdı ve sonra kardeşinle de konuşmuş. Benim sonunda olayı tekrar açmaya ve hele ki tartışmaya falan hiç niyetim yoktu. Ama iki gün sonra terzi Cemal bana telefon edip ve kendinde hiç suç bulmayıp "Kamil abi, sen o zaman yiyip yiyip on günde göbek yaptın, ben ne bileyim, sana da hayır yaramamış, kısa zamanda ikinci defa dikip sana düğüne yetiştirdim" diye ters bir konuşma tarzıyla dönüş yapınca çok üzüldüm ama konuyu yine de uzatmadım. Ama kendi içimde konuyu kafamdan atamadığım için insanların bir "Kara Kutusu" olsa keşke, her şey kayıt olsa ve gerekirse geriye dönüp "bak ben böyle söylemişdim, sen böyle söylemişdin, vücut ölçülerim şu tarihte şöyleydi, kilom bu tarihte öyleydi" gibi bulunup gerek olursa kullanılabilse diye düşündüm. Hayatta her şey olabilir, bir kişi o günlerde bazı nedenlerle kafası karışık olup bir yanlış yapabilir, ya da bir şey söyler ama aslında başka bir şey ifade etmek istemiştir. Yani bir diğerini hemen suçlamak doğru değildir, sakin bir kafa ile tekrar bir durum değerlendirmesi yapmak kimseye zarar vermez. Onun için de ben o zaman söylediğim dörtlükle suçu terziye değil onun makasına atarak konuyu şaka olarak kafamda bitirmiştim. Ama yine iyi niyetli bir dörtlük de bugün yazayım.
Terzinin yanlış kesen makası,
sadece bir makas ama, kendini asıl usta sanması,
düğünümüzün üzerinden yıllar geçti, çok mutluyuz hala,
iki adet damatlık elbiselerim de olsun bunun şakası.
"Kara Kutu" demiştim ya, şimdi ben o konuyu da biraz ele alayım. Çoğunuzun bildiği gibi „Kara Kutu“ bir hava taşıtında bulunması zorunlu olan bir kayıt, uluslararası kullanılan şekli ile bir „flight recorder“ ünitesidir. Uçuş ile ilgili bütün bilgiler (uçağın yüksekliği, motor ısıları, kokpit ses kayıtları, uçağın hızı ve uçağın genel olarak bütün verileri) bu kara kutunun içine belirli bir algoritma ile kaydedilir. Böylece ihtiyaç duyulan anlarda uçuş verilerini yetkililer için ulaşılabilir kılar. Kara kutu düşünülenin aksine çoğunlukla siyah değil, parlak turuncu renktedir. Kara kutu, uçak kazalarının anlaşılmasına ve bunlardan tecrübe kazanılmasına yardımcı olur. Cihazın ilk kullanımı 1947 yılına dayanır. 1958 yılından sonra ise Sivil Havacılık Kurulu tarafından hava taşıtlarında kullanılması mecburi hale getirilmiştir. Kara kutu, uçakla ilgili her türlü bilgiyi gövdesinin dış katmanlarının güçlülüğü sayesinde birçok zorlu şarta rağmen günlerce koruyabilir. Yolcu uçakları içerisindeki kara kutular, 90 gün boyunca deniz içerisinden sinyal yollayabilir. Ortalama 5 kilo ağırlığında olan kara kutular, deniz suyu ile etkileşime girdiği an aktif hale gelir ve sinyal yaymaya başlar. Böylece düşen bir uçağın yerini arayan bir ekip, onu deniz altında bile bulabilir. Pilotların konuşmaları da kara kutuya kaydedilir. Böylece araştırma görevlileri pilotların son konuşmalarını dinleyebilir. Ancak bu durum, her kara kutu için geçerli değildir. Bazı kara kutular sadece uçakla ilgili verileri kaydederken bazıları her iki işi de yapar.
Kara kutular, çarpışmadan en az şekilde etkilenmek için tasarlanır, bunun için uçağın kuyruk kısmına yerleştirilirdi. Artık modern dünyada bulunan kara kutular ise iki parçadan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi uçağın kanat kısmı içerisinde bulunan kokpit ses kaydedicisidir. İkinci cihaz ise kuyruk kısmındaki uçuş verileri kaydedicisidir.
Yalnız ben insanlar için düşüdüğüm kara kutuya kendimce " Sarı Kutu" demeğe karar verdim. Neden sarı, artık anlayan anlasın !!!
Aslında günümüzün yazılım teknolojisinde yakında bu işi cep telefonları ile bile yapabiliriz, çünkü şimdi bile adımlarımızı sayan, bir cep telefonu ve akıllı kol saati bağlantısı ile tansiyon ölçen, EKG yapan App' ler var. Benim yukarıda saydığım beklentiler de eklenirse „ Sır küpü bir sarı App" yani bir „Sarı Kutu App“ i ortaya çıkar. Aman sakın kimse benden önce fikrimi kullanıp patentini almadan ben bir patent alayım bari. Korkun artık benden terzi Cemal ve benzerleri !!!
Yalnız Kara Kutu ile Sarı Kutu arasındaki farkın ben sadece birincisinin hava taşıtlarının bilgilerini kaydetme amaçlı, ikincisinin de (eğer bir gün gerçekleşirse) insanların bilgilerini kaydetme amaçlı olduğunu düşünmüyorum. Bir anket yapsak sorduğumuz kişilerin herhalde %100 'e yakını Kara Kutunun kullanımı için „çok faydalı“ diye cevap verir. Ama aksine, benim düşünceme göre, Sarı Kutu için faydalıdır diye cevap verenler %50'yi bile bulmaz. Çünkü insanlar hem bencildir hem de birçok kişisel bilgileri gizli kalsın isterler, hele ki bazı gizli işleri, ilişkileri var veya yaptıkları hatayı kabul etmeyen, ya da her yaptıklarını doğru sanan kişilerse. Hatta son günlerde bir yerlerde okuduğum şu basit, masum yorumlar, düşünceler bile bu tezimi destekliyor:
- Yanlışım varsa, düzeltmeyin. Hayatıma yapılan müdaheleler canımı sıkar.
- Yanlış kararlar verecek gibiyim, içimi bir görseniz, kıpır kıpır.
- Hasta olduğumda dünyada en değerli şeyin sağlık olduğunu anlıyorum. İyileşince tekrar parada karar kılıyorum. Para, para, para !
Bana „Peki sen kendin Sarı Kutu' dan yanamısın?“ derseniz, cevabım "Ben de insanım" olur. Siz anladınız ne demek istediğimi !!! Şu hatasını kabul etmeyen terzi Cemal'in foyasını ortaya çıkarmak için bir Sarı Kutu icat ediyorken, attığım taş bumerang gibi geri dönüp benim başıma düşmeden bu konuyu keseyim ve lafı değiştireyim en iyisi.
Eeee daha daha nasılsınız bugün?
Rumuz : Sensiz Olmaz, 17.03.2023
Okunma Sayısı: 964
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.