TEK PARTİ TEK ŞEF TEK PROGRAMA KARŞI 3 MAYIS HAREKETİ
05 Mayıs 2020, Salı 11:11İsmet İnönü'nün tek parti dönemiydi. Ülke açmazlarda boğuşup tutunacağı bir ideoloji arıyordu. Hem solcular hem muhafakarlar bu ideolojinin kendi ideolojileri olması için her türlü aracı kullanıyor ve propaganda yapıyorlardı. Ancak Türkçü kesim bu propagandaların dışında kalıp daha işlevsel yönlerden fikirlerini geliştiriyorlardı. Türkçü cenahta o devrin en büyük ilim adamları toplanmıştı : Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar ve Türkçülük fikrinin babası olmasa da en büyük temsilcisi olan Hüseyin Nihal Atsız. Bu isimler o zamanın en büyük çalışmalarını yürütmüş kişilerdi. Her birinin eserleri Türkiye tarihinde büyük öneme sahiptir. Ancak o devirde tek parti rejimi hakim olduğundan ülkede sadece bu partinin propagandasına izin veriliyordu. Hatta resmi bayramlarda tüm şehirlerde “tek parti tek şef tek millet” gibi sözler yazılı dövizler tüm sokakları süslüyordu. Böyle bir ortamda tek egemen gücün kendisi olduğunu düşünen hükümet kendi organlarına süzülen kominist akımın farkında değildi. Bu durum sadece Türkçüleri rahatsız ediyor ve Türkiye'nin kurucu kültürü ile beslendiklerinden dolayı bir aksülamel geliştirmek istiyorlardı. O günlerde de mecliste Şükrü Saraçoğlu “Ben Türkçü bir başkanım” şeklinde konuşmalar yapıyordu. Bunun üzerine bu kominist sızmasını önlemek için Atsız Saraçoğlu'na bir açık mektup yazdı. Durumu bu mektup şöyle anlatıyordu:
“ Memlekette açıktan açığa kominist propagandası yapan dergiler çıkarılmaktadır. Bu dergiler Milli Eğitim Bakanlığı'nın emri ile ve devlet parası ile satın alınarak bütün okullara dağıtılmaktadır. Sonra Ankara DTCF' de, Devlet Konservatuarında ve diğer başka bir çok önemli mevkilerde memleketimizi komünistleştirmek isteyen, bu uğurda çaba gösteren insanlar vardır.”Ayrıca bu mektubunda Atsız o devirdeki ünlü fikir adamları olan ve fikirleri gittikçe yayılan Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali'yi suçluyor onlar gibileri göreve getiren Hasan Ali Yücel'in istifasını istiyordu.
Peki devlet buna müsamaha gösterir miydi? Tabii ki hayır.
Yukarıda sayılanlar ve diğer birçok kişi (içlerinde Alparslan Türkeş de vardı) tevkif edildi. İşkence gördüler hatta işkence tarihindeki rekorları (lağım içinde kalma, 1500 mumluk lambalar altında bekleme vd.) bir bir kırdılar ancak hiçbiri Türkçülükten vazgeçmedi. Devletin ana kuruluş felsefesini her zaman savundular. Hatta Atsız'ın bu Irkçılık-Turancılık Davasındaki sorgusunda söyledikleri şu şekildedir:
“Milletlerin üç ülkü merhalesi vardır. Birinci merhale istiklaldir. İkincisi milli birlik kurmak, yani sınırlar dışındaki ırkdaşlarını kurtarmaktır. Üçüncüsü cihanı istiladır. Eğer şimdiye kadar hiçbir millet cihanı işgal edemediyse, bu aynı ülkü ile yaşayan başka milletlerin mukavemetiyle karşılaşmasındandır.”
“Yazılarımda Türk birliğinin ne şekilde olması lazım geldiği hakkında bir kayıt yoktur. Ben yalnız bunun bizim için zaruri olduğunu belirttim. Şahsi kanaatime göre bu iş şöyle olabilir: bu önce neşriyat vasıtası ile Türk milletinin kalbine yerleştirilir. Bu fikirle iş başına gelenle o zamanki siyasi şartlara göre bunu nizama sokarlar. Bu programla Türk birliği bir gün tahakkuk edebilir.”
İşte bu görüşler ile Türklerin tekrar güçlü olabileceğini anlatan Atsız ve diğer Türkçüler Türkiye'ye büyük bir ülkü bırakarak dünyadan ayrıldılar: Türkçülük-Turancılık.
Okunma Sayısı: 14058
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.