TANRI MİSAFİRİ! NE OLDU BİZE!
15 Eylül 2020, Salı 10:57Dünyanın bir başka ülkesinde var mıdır bilmem. “TANRI MİSAFİRİ” kavramı. Hatta misafir(konuk) ile ilgili atasözleri, deyimleri, türküleri bir başka ülkede var mıdır ?
Evet, biz göçebeyiz. Göçmeniz. Belki hala yerleşik değiliz. Çarpık da olsa DP(Demokrat Parti) gazıyla, hurra Anadolu'dan , köylerden şehirlere akın etmeye(Özellikle İstanbul'a) başladık. Tam yerleşik olduk mu bilmem…Ama Anadolu'da, biz göçmeden yerleşik toplumlar vardı. Ama genlerimizde bir konukseverlik vardır.
Gerçekten ,üstümüze yoktu(r) konukseverlikte…
Konuğun Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Musevi'si, sağcısı, solcusu da olmaz(dı). Kim olursa olsun…”İster kafir olsun, ister ateşe tapsın, ister puta. İsterse yüz kere tövbe etmiş olsun ve isterse yüz kere bozmuş olsun tövbesini…” Hiç önemli değildir. İster Hıristiyan engizisyonundan kaçmış Musevi olsun, ister Hitler faşizminden kaçmış komünist, ya da isterse Komünist devriminden kaçmış kapitalist…Her zaman açıktı(r) kapısı halkımın.
Yaklaşık 530 yıl önce,1490 yılında İspanya engizisyonundan kaçıp ülkemize gelen yüz binlerce insanı içine almış, kendinden saymış (Sefaradlar) bir toplumduk biz.
Bunların o kadar çok örnekleri vardır ki; Jerzy S. Latka”Osmanlılar, Polonyalı vatanseverlere daima ülkelerini açık tutmuşlardır. İstanbul'da Boğaz kenarında Polonya muhaceretinin siyasi şubesi açılmıştır…”!diye yazmaktadır.
Hatta bugünkü Polonezköy, oradan gelenlerin kurduğu bir yerdir.
Sadece Polonyalılar,Sefaradlar değildi konuk edilenler…
SEFARAD, SEFARİD, SEFARD, ..İspanya sözcüğünün İbranice'deki karşılığı Sefard olduğu için, İspanya ve Portekiz Yahudileri anlamına gelmektedir.
İsveç Kralı Demirbaş Şarl(veya Karl XII), 8 Temmuz 1709'da Poltava Savaşı'nda Ruslara yenilince, beraberinde bin beş yüz, iki bin kişilik bir birlikle Os
manlı İmparatorluğuna sığınmıştır. Padişah III. Ahmed, sığınık
kralı ve beraberindekileri konuk kabul etmiş ve yıllarca ağırlamıştır.
Konumuzla ne kadar ilintili bilemem. Şarl'ın , İsveç'ten gelirken, malını, mülkünü yönetmek için emanet bıraktığı adamın adı OMBUDSMAN'dır. Günümüzdeki ombudsmanlık oradan gelmiştir. Anadolu'da, özellikle Ahilik döneminde buna benzer yapılar vardır zaten. Aksakal, halk adamı, ehli vukuf gibi…
1848-1849 arasında, Rusların önünden kaçan Macar ulusçularına da ev sahipliği yapmıştır Türkler…
Öyle sığınıklar vardır ki, Afrika'nın taa öteki ucundan gelip yerleşen konuklarımız vardır. Örneğin; 1991 yılında Adana'da SHP Seyhan İlçe başkanlığı yapmış olan Mehmet Tatlı, bu yüzyılın başlarında Çukurova'ya yerleştirilmiş Moritanyalı sığınıkların torunlarındandır.
1981 yılında Nobel edebiyat ödülü alan Avusturyalı yazar Elias Canetti de, üç ciltlik yaşam öyküsünde şöyle der”İspanyol Yahudilerinden çoğunluğu Türk uyrukluydu; Türklerin yönetimi altında her zaman rahat ve iyi yaşamışlar, Balkanlardaki Hıristiyan İslavlardan daha üstün bir konumu ellerinde bulundurmuşlardır. …İspanya'dan kovulduktan sonra geçen yüzyıllar içinde aralarında konuştukları İspanyolca pek fazla değişmemişti. Zmanla dilin kapsamına bazı Türkçe sözcükler alınmışsa da, bunların Türkçe sözcükler olduğu anlaşılmaktaydı hemen. “ diye yazmaktadır.
Çok ilginçtir, İspanya'dan kaçıp gelen Sefarad'lardan 440 yıl sonra, bu kez Alman Nazilerinden(Hitlerden) kaçan Yidiş Yahudilerinin de yardımına yine Türkler koşacaktı.
Hitler'den canını zor kurtarmış, bütün Orta Avrupalı Yahudiler ve demokratlar çağrılmış, ülkede konuk edilmişlerdir. Hatta bu gelen bilim insanları, mimarlar, mühendisler, tıp adamları üniversitelerimizin değerli eğitmenleri olmuşlardır. Bunlardan birkaç örnek vereceğim;
Yani, İkinci Paylaşım Savaşı arifesinde, hiç kuşku yok ki. Avrupa'nın, belki de dünyanın en demokrat ve konuksever ülkesi Türkiye'dir. Kimler ağırlanmamıştır. Kimler?...
HİTLER'DEN KAÇIP…”BOĞAZİÇİ'NE SIĞINANLAR….”
Bunların en ünlüsü, dünyanın saygı duyduğu, 1933 yılında, üniversite reformu için çağrılan ve bunu hemen kabul eden, daha 33 yaşında genç bir bilim adamı. Hitler faşizminden kaçarak Türkiye'ye gelmiş. İstanbul Üniversitesi, İktiisat Fakültesi kurucusu, 1952 yılında ülkesine döndükten sonra da 2 kez Frankfurt Üniversitesi'ne rektör seçilen, uzun süre Almanya Maliye Bakanlığı danışmanlığı yapmış, Türkiye Anılarını yazan Prof. Fritz Neumark ,”Boğaziçi'ne Sığınanlar” adını verdiği bir kitap yayınlamıştır.
Öyle bir konukseveriz ki, yüz binlerce konuk ağırlamışız, bunlarla ilgili bir tek kitap yazmamışız. Bu bilgileri , o konuk ettiğimiz güzel insanlar yazmasa çoğunu bilemeyecektik!
Ötekilerden de birkaç örnek vereyim:
-Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin şehircilik profesörü, savaş sonrası Berlin'in ünlü belediye başkanı Ernst Reuter
-İstanbul Üniversitesi İktisat profesörü Wilhelm Röpke
-Ünlü cerrah Rudolf Nissen,
-İstanbul Üniversitesi Pataloji profesörü Philipp Schwaertz
-İstanbul Üniversitesi kimya profesörü Fritz Arndt
-Çağdaş mimarlığın kurucularından Prof. Bruno Taut
Bu saydığım ünlüler, tıpkı Neumark gibi anılarını Türkleri överek anlatmışlardır…
Bu insanların tamamı ya Yahudi ya da Demokrat ve solcu idi.
Tabii Hitler'den kaçanlar sığınmış da, Mussolini'den kaçanlar sığınmamışlar mı?
-Ünlü iktisatçılardan Roma Üniversitesi Öğretim Üyesi Ord. Prof. Umberto Ricci de, savaş yıllarında, Mussolini'nin hışmından kaçıp, eşiyle birlikte Boğaziçi'ne sığınmıştır.
Eğer saymaya kalkarsam, yüzlerce bilim adamını buraya yazmam gerekiyor. Hepsi ben de var. Ama konumuz Tanrı Misafiri olduğu için , burada tutuyorum.Birkaç bilim adamını daha yazacağım;
-Ünlü ressam Leopold Levy gelenlerden…
-Ünlü Alman yontucu Rudolf Belling
-Ünlü besteci Paul Hındemıth gelenlerden…
-Ünlü Macar besteci Bela Bartok Devlet Senfoni orkestrasına getirildi.
-1917'den Sonra da hem Troçki, hem de komünistlerden kaçan Ruslar Boğaziçi'ne sığınmışlardır…
-Rus Devriminden kaçıp, Türkiye'ye sığınan Beyaz Ruslar'ın sayısı (sadece İstanbul'da) 200 binin üzerindedir.
Konukseverliğimiz üzerine Jak Deleon'dan bir alıntıyla sonlandırıyorum:
J.Deleon “SPASSİBO BOSPHORUS!...Spassibo Constantinople!...”
Rusça, şükran, teşekkür anlamına gelen kitabından;
“ SENİN İÇİN TÜRKİYE!... İkinci vatanımızdayız. Gözyaşları ve umutsuzluk içinde kıyılarına ayak bastığımız Türkiye'de sıcak bir dostlukla karşılaştık. Bu konuksever topraklar bizi bir kardeş kucağı gibi sardı ve ısıttı. İstanbul'da yeniden insan kimliğimize kavuştuk. Bir bölümümüz Batı Avrupa ve Amerika'ya gidiyor. Ama hiçbiri Türkiye'yi unutmayacak. Tümü beraberinde Türkiye'den güzel anılar götürecektir. Bu nedenle kardeşçe şükranlarımızı ve yine kardeşçe elvedamızı lütfen kabul ediniz. Spasibo Constanople!... Şükran sana İstanbul1 Bize kollarını açtın, barındırdın, iş buldun, hayatımızı kurtardın. Sizleri hiç unutmayacağız. İstanbul'u hiç unutmayacağız. Dünya güzeli şehir!”
Peki dünyanın gıpta ile baktığı bir ülke iken, şimdi yalnızlaştırılan bir ülke nasıl olduk?
Bu kadar konuksever iken, neden Suriyelilere, neden ötekilere düşmanca bakmaya başladık? Ne oldu bize? Kim, nasıl, niye bize kıydı? Niye o güzel hasletlerimizi kaybettik? Kılıç Artığı ne demek!? Ne demek Kılıç Hakkı! Yeniden toplayabilir miyiz?
Bir umudum var, biraz beylik ama, oda “GENÇLİKTEDİR….”
Okunma Sayısı: 2798
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.