SuÇ ve SEVAP
12 Kasım 2021, Cuma 11:19Datça'dan hep sonbahar aylarında ayrılırdım. Bu defa Ekim'i buldu. Ayrılma zamanım gelince bu ayrılığın üzüntüsünü azaltmak için kendime nedenler bulmaya çalıştım yine her yıl olduğu gibi. "Zaten sular sık sık kesiliyor, elektrik dersen o da öyle. İnşaat yasağı da bitti, sanki yazın ona uyulmuş da, yine rahatsız eden gürültüler başladı, sokaklar başı boş gezen köpeklerle dolu, zaten artık denize de giremem" gibi aklımda arka arkaya sıraladığım daha bir sürü „suçlar“ yükledim Datça'ya. Savcı falan değilim ama sanki öyle davranıyorum gibi bir duygu hali içindeyim. Bahar ayları yaklaştığında ise bir an evvel Datça'ya gidebilmeğe kendimi ikna etmek için onun, yani Datça'nın „sevaplarını“ saymağa başlarım hep. „Masmavi deniz, içimizi ısıtan güneş, birbirinden güzel koylar, denize bakarak kahvaltı ettiğim kafeler, arkadaşlarla limana bakan bir yerde oturup bir şeyler içerken geç saatlere kadar tatlı sohbetler, doğa ve tarih zenginliği, henüz göremediğim yeni açılmış Kavakdibi Demokrasi Evi ve tabii o çok özel kişi“. Bunların bir bölümünü Türkiye'nin birçok tatil yöresinde yaşayabilirsiniz ama Datça'da olunca ayrı bir özeldir. Yani benim için Datça'dan ayrılmak zorunda olduğum zamanlarda onu istemeyerek SUÇlamak, yeniden Datça'ya gitmek için içim kıpır kıpırken de bunu bir an evvel yapabilmek için onun SEVAPlarını sıralamak. Benim her yıllık kısır değil, mutlu döngüm bu; SUÇ ve SEVAP.
“Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski' yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.” demiş Jorge Luis Borges. Ben de “Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Datça' yı keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir”
diyorum.
Benim Datça ile ilgili içimi köpürten bu duygularım orayı tanımanın ve yılın bir bölümünde orada yaşamanın verdiği inanılmaz hazın dışıma yansıması ve kendimi bu nedenle çok şanslı bulmamdandır. Ama hayat herkese aynı ve güzel yolu çizmiyor ne yazık ki.
Bilmem okudunuz mu, ama eğer okumadıysanız ilk fırsatta okumanızı öneririm Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanını. Ana karakteri olan Raskolnikov adındaki genç adamın işlediği cinayetleri konu edinen bir kitaptır. Kitabın ana fikri ise, insan ne durumda olursa olsun haksızlığa ve diğer olumsuzluklara karşı dimdik ayakta durmalıdır düşüncesidir.
Dostoyevski'nin Rusya'yı ve halkını gözlemleyerek çıkardığı Raskolnikov hem onun ve belki de edebiyat tarihinin en karanlık karakteridir. Yoksulluğunun güzel bir hayat kurmasına engel olduğuna inanan genç bir hukuk öğrencisinin, yaşlı bir tefeci kadını öldürüp parasını çalmayı planlamasıyla başlayan hikâyesi, Raskolnikov' un, kaynağı onun iç çatışmalarının sonucu olarak, insanlığa sorduğu ahlaki, felsefi ve can alıcı sorularla edebiyatı çok değişik ve düşündürücü bir seviyeye taşımıştır.
Suç ve Ceza Dostoyevski'nin kendi dehasını tüm yönleriyle yansıttığı bir roman ve bir suçun psikolojik kaydıdır aynı zamanda.
Datça'nın sevaplarını yazarken önemli bir tanesini sona bıraktım. O da her Datça'ya gelişimde o masmavi denize, eşsiz koylara bakarken, bu keyifle o güzellikler karşısında kahvemi içerken içimde hapsolmuş duygularımın ard arda dışarı taşmasıdır. Hani Kanarya adalarından La Palma'da günlerdir fışkıran, bitmeyen ateşli volkan lavları gibi.
Dert mi, derman mı,
Suç mu, Sevap mı,
Sarı inat mı,
Başa bela mı,
Şık mı, güzel mi,
Normal mi, biraz kaçık mı,
Tepesi atar mı, sinirli mi,
Ciddi mi?
Uzak durayım desen haklısın,
Sataşmayayım desen, en akıllısın,
Bulaşmayayım desen, bulaşmışsın bir kere,
Der habire sanane, banane,
İdare etmekten başka çare yok,
Almışsın bu derdi bile bile.
Suya girmiş gibi sırılsıklam olmakla bitse,
Başka bir şey bu, ya ıslanması, ya kuruması zor,
O çok özeldir benim için demekle bitse,
Ya gündüzü zor, ya gecesi zor,
Boşver demekle bitse,
Ya inanması zor, ya vazgeçmesi zor,
Yazmam artık yeter demekle bitse,
Zaten ya kalemim kör, ya mürekkebim bitik,
Aldırmam demekle bitse,
Ya sarı inat, ya hiç anlaşılamaz o.
Zorla „Sus, bir yıl yazma“ diye cezalandırılmak çok acı, Böyle suçlananların hapisanesinde yatmak bir deneyim, Derdini anlatamamak ayrı bir çile, İyi halden erken dışarı çıkabilmek bir arzu, Olmazsa demirleri kesip firar etmek hep koca bir hayal.
Çaresizim demekle bitse,
Ya çilesi zor, ya unutması zor,
Başkasını bulurum demekle bitse,
Ya yerine koyması zor, ya hiç koyamamak zor. Kaderin bu artık, Datça ve ona „sensiz olmaz“ demekle avunup dur.
Bu arada birkaç gün önce 29 Ekim'de ulusca Cumhuriyet Bayramımızın 98. yıldönümünü kutladık. Arkasından da 10 Kasım'da ulu önder Atatürk'ün 83'üncü ölüm yıldönümünde onu ve onun bize kazandırdığı değerleri andık ve onun çocukları olarak devam ettireceğimize söz verdik. Ben ne yazık ki bu kutlamaları Datça dışında yaptım ama özellikle de Cumhuriyet Bayramımızın 100. yılını Datça'da kutlamak istiyorum.
Datça'dan uzak olduğumda orada daha uzun süre ya da bütün yıl kalan kişilerin, dostların çeşitli sanal ortamlardaki yazılarını ve fotoğraflarını takip ederek hasret gideriyorum. Örneğin bir keresinde tanımadığım ama sık sık yazan bir Datça'lı ona karşılıklık olarak kendi hakkında iyi bir şeyler yazılmasına olan mutluluğunu belirtmiş ve şunu yazmış ve ben de o çok beğendiğim bu geri dönüşü saklamıştım:
"YAZMAKMI YAZILMAKMI? Yıllardır yazıyorum hemen hemen her telden. Her yazdığım satırda alın terimi, duygularımı, içtenliğimi, samimiyetimi, sitemimi, sevgimi bazende öfkemi !...Ve Paylaşıyorum. Bunun en gururlu yanlarından biri de kuşkusuz, ya da belki, ülkem için üretiyor olmak, ileriye, gelmişe, geçmişe dönük imzalar bırakıyor ve bırakacak olmak... Kısaca, yıllardır yazdım yazıyorum AMA bana yazılacağını tahmin etmezdim HEMDE BU KADAR GÜZEL ve ANLAMLI, teşekkür ederim güzel insan!. Meğerse Ne Güzelmiş Yazılmakkk."
Yukarıda bahsedilen güzel insan kimdir çok tanımak isterdim. Bu yazışma insanların karşılıklı olarak birbirlerine değer vermesinin çok güzel bir örneği değil mi sizce de? Bizim basit bir şekilde elimize alıp internet üzerinden okuduğumuz bu sanal yazılar bazen de bir sürü zor ve emek isteyen basamakların sonucudur. Bunların arasında bu yazılar için çekilen fotoğraflar da vardır. Datça'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bir kişinin bu etkinlikler ile ilgili fotoğraflar çektiği ve kendisinin de günün anlam ve önemine uygun olarak kırmızı beyaz bir kıyafet giydiği bazı internet sayfalarında fotoğraflarla birlikte paylaşıldı. Benim burada bu konuya değinmemin nedeni ise, o kutlamaların fotoğraflarını çeken kişinin fotoğraflarını çekip paylaşan o diğer kişiye TEŞEKKÜR ETMEK. Bir kişi belki de yıllar boyu etkinlikler peşinde koşup fotoğraflar çekerken nihayet başka güzel bir insan da onun fotoğraflarını çekip bizlerle paylaşmış; onun yaptığı, belki de bazılarımızın çok basit sandığı güzel ve anlamlı fotoğraf çekmenin önemini vurgulamış. Bunun üzerine ben de „FOTOĞRAF ÇEKMEKMİ, FOTOĞRAFI ÇEKİLMEKMİ ?“ şeklinde başlayan bir yazı yazmak isterdim ama o artık başka bir zamana kalsın. Peki şimdi de siz bana „bunun senin Suç ve Sevap başlıklı yazınla ilgisi ne?“ derseniz; ben de size „benim Datça'ya böyle kalpten bağlı olmamın nedeni olan sevaplarından biri de işte Datça insanlarının bana böyle güzel ve anlamlı şeyler yaşatmasıdır“ şeklinde cevap veririm.
Ne mutlu biz de Atatürk'ün çocuklarıyız diyenlere …
Sensiz Olmaz, 11.11.2021
Okunma Sayısı: 6522
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.