ROMANTİZM
10 Haziran 2022, Cuma 11:46Akıl çağının sonuçları yeni kapitalist değer yargıları üretirken, hem bireyi özgürleştiren hem de onu yabancılaştıran bir durum ortaya çıktı. Akıl çağının insanı maddeleştiren sonuca karşı bireyci bir başkaldırıcı ruhu gelişmeye başladı. Bu ruh inanç çağı insanları ruhuydu. Bu insanlarda görülen konumsal, duygusal yan toplumsal değişimlere çözümleyici olarak değil, eleştirip kendi dünyalarına çekilerek bakmalarını doğurdu. Örneğin burjuvaların yaşantılarından ve bulundukları yerden kaçıp, duygularını ve bireyselliklerini duyumsayacakları sakin ormanları, kendi hüzünlü anlarını tercih ediyorlardı. Bu yüzden duyularla algılanan gerçeğin bilinmesinin ötesinde şeyler arıyorlardı.
İmgelem (insanın istediği şeyleri gözünde canlandırabilme yetisi) aracılığıyla nesnel olan bireyselleşiyordu. Zaten Romantizm de imgelem Gerçekçilik ve İzlenimciliğe göre daha fazla rol oynamıştır.
Kant 'a göre ''kendine şey-nesne'' duyumlarımızı etkiler ve ham duyumlarımızı etkiler ve ham duyumsal bilgiler verirler. Aklımızın veya zihnimizin bilme gücünün süzgecinden geçen bu ham bilgi, burada kavramlaşır. Kant, özne ile nesne arasındaki algı ve bilgi ilişkisine ''Transandantal düşünme'' diyor. Bilme gücümüzün sınırlarını irdelediği için onun felsefesine ''kritik felsefe'' de denir. Kant'a göre duyarlığımız ve kavrama yetimizin, önsel (a priori) kategorileri bizde önceden vardır. Ve bilme gücümüz de bunlarla sınırlıdır. Ve özneldir. Bu yüzden de ''kendin de şey-nesne'nin'' bilinme olanakları sınırlıdır; hatta tam olarak da bilinmez. İşte Romantik ruh böyle bir bilinemezcilikte akıldışı olanın kaynağını buldu. Kant'ın felsefesinin bu metafizik boyutu, romantiklerin kişiliklerini de akılla birlikte var olabilecek bireyselliğin her türlü boyutlarını, yaratımları için seferber etmelerini sağlayacaktır.
Bireysel duyuş gücüne sahip insan varlığının dışında hiçbir şey hiçbir yasa onun özgür seçimi hakkında karar veremez artık. Bu da kaçınılmaz biçimde öznelliğin zorunluğunu ve duygunun gerçekliğini ortaya koyuyordu.
Bu oluşumlardan sonra, yaratıma insanın duyguya ilişkin boyutları girmeye başladı. Gerçek karşısında şiirsel eylem, gizli varlığın (kendinde şey) zorladığı bilinçaltı, coşku halleri , metafizik açımlayıcı esin kaynağı olmuştur.
Şimdi bu aşamada şöyle bir belirleme yapmak durumundayız. İnsanın manevi yönü onun düşünsel, ruhsal boyutlarının tamamından oluştuğuna göre, insanın soyut düzlemde görebildiğimiz her yanı onun manevi boyutudur. Ancak Orhan Hançerlioğlu, ruh bilim terimleri sözlüğünde, ruh insanın daha çok düşünsel yanıyla ilgili bir kavram olarak ele alınıyor. Ruhu ise daha çok duygusal yanıyla ilintili bulunuyor. Ancak iki kavram anlamdaş olarak da kullanılageliyor. Ancak biz ruhi duyumlarla ilgili, duyumları da kaplayan geniş bir zihinsel kapasite olarak anlıyoruz. Bireysellik boyutun da genişleyen ve çeşitlenen bir kapasite. 20.yy. sanatında böyle çok boyutlu gelişen soyutlayıcı zihin faaliyetlerinin ürünleriyle bu çeşitlilik içinde karşılaşacağız.
Şimdi tekrar Romantizme dönüyoruz. Duygunun temel alındığı romantik dönemde, bu bunalımlı ve çalkantılı çağda pek çok akım birbiri içine giriyor. Romantizme bulaşan onun içinde eriyordu.
'' Resim sanatında Barok ve Rokoko üslubunun yapaylığına karşı güç kazanan Neo Klasik eğilim, toplumsal değişimler ve Fransız Devriminin etkisiyle (geleneklerin alt üst olması nedeniyle) öğretisel eğitim temeli oluşturamadan yok oldu… Bu anlamda başlangıçta pek çok Neo-Klasisist sanatçı(David'de dahil) sonradan Romantizmin kurallarını uygular hale gelmişlerdir.(Francis Cloudon romantizm sanat ansiklopedisi)
İngres'de öyle, ancak o akademik ve doğaya bakarak çizim yöntemiyle Romantik tarzdaki resimlerini oluşturdu. Romantizm de bireyin duygularını pek çok olgu (ekonomşk,toplumsal,düşünsel) yönlendirildi. Mesela sanayi uygarlığı İngiltere'de ''pitoresk (picturesque)( doğa parçalarının katı bir biçimde anlatılmamış çolak ve artistik bir heyecanla yapılmış olan resimlerine denir) olarak nitelenen doğa görünümlerine yönelik ilgilerin artmasına neden olmuştur.(a. genç g.s.f doktora tezi)
Delacroix Fransız devrimine sempatisini resimleriyle dile getirmiştir. Bu olay pek çok sanat alanlarında ortaya çıkan bireycilik ve başkaldırı ruhuna ortak bir hava verdi. Romantiklerle devrim yaklaşımında eş cevher söz konusuydu. Ancak bu eş cevher, oluşan ruh haliyle kurulan bir paralellik ve bu başkaldırısal özden kaynaklanan iç tepkiydi. Bireyin var olana karşı hoşnutsuzluğu, düzenden sıkıntısı, kutsala ve sonsuza özlemin somutlaşması isteği…
Kısaca toparlarsak…
Düş bilgisi romantiklerde derin bir anlam bulmuştur. Bu estetik ya da özel bir metafizik değer kazanan gece düşüdür. Mesela Albert Benguin Romantik ruh ve düş adlı kitabında ''insan düşüncesinin her dönemi, düş ile uyanık yaşam arasında kurduğu ilişkilere göre yeterince derin biçimde tanımlanabilir.''
Her türlü duygu taşkınlığına sahip olan Romantizm'de kadın acıyı doğuran, düşlenen, sevilen, tutkuyla bağlanılan bir olguydu. Goethe'nin Genç Werther'in ölümünde, Werther'in umutsuzluk aşkıyla ince yakarışlarına ve trajik sonuna neden olan yüceltilen ve gizlere bürünen kadın imajını açıkça görürüz. Böylece kadın romantiklerde ölümü, iffeti, khramanlığı, yabansılığı simgeler oldu.
Romantizmin psiko-patolojik ve hastalıklı abartılara kayan yanına da Kara Romantizm denir. Romantik taşkınlığın en karakteristik boyutudur bu. Bu anlamadaki sanatçılar kendi kişisel ruh bozukluklarında ortaya çıktığı anlarda karabasanların sanrılarını (halisülasyon) görselleştirmişlerdir.
Okunma Sayısı: 1291
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.