LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU'NDA ÜLKE ANLAYIŞI

26 Eylül 2023, Salı 13:09

Mustafa Necati Sepetçioğlu (1932-2006); her ne kadar yalnızca tarihi romanları ile tanınmış olsa da
gerçek anlamda " Çağımızın Dede Korkut'u" lakabını hakkı ile taşıyan bir edebiyatçı idi. Sepetçioğlıu
tarihi olaylar ile birleştirdiği fikri anlatımlarında; romanını yazdığı şartlara göre eleştiriler getirmiş ve
Türk Devlet geleneğini romancılığın getirdiği kurgu rahatlığı ile esnek ve anlaşılır bir şekilde anlatmıştır.
Bu hususiyeti açık olarak Malazgirt' ten İstanbul' un Fethine kadar geçen süreci anlattığı Dünkü Türkiye
adlı nehir roman serisinde yer almaktadır.
Dünkü Türkiye Serisi' nin sekinci kitabı Geçitteki Ülke' de ( İrfan Yayınevi,1978, s. 278) Sepetçioğlu;
ülke konumunun önemi; konumundan dolayı oluşan düşmanları ve düşman tarafındaki bilgilerden
faydalanmak gerektiğini anlatmaktadır:
"Oğul bu bizim batımız ah bizim batımız bizi yemezse kursağının kuruyacağını sanır. Tokluğumuza açtır
bizim, yoksulluğumuza susamıştır. Kirişte durup gözümüzü açmazsak bizim batımızın dişinin kovuğunda
kaldık bilesin. Bizim batımız Haçlıdır; tee Alparslan Bey'den beridir, Kılıç Arslanlardan beridir bize
bilenir bütün dişleri, bize bilenecektir unutmayasın. Gelgelelim durum vaziyet bu merkezdedir diye bizim
batımıza sırt mı çevirmeliyiz hepicikten? Yoo, olmaz bu işte. Güneş de yakıyor, kurutuyor, güneşi yok
belleyebiliyor muyuz? Güneş gerçektir; batı da bir gerçektir, gerçeklere sırt çeviremeyiz. Oğlu bu
dünyada kimse tek başına bir şey bilemez, kimse de tek yaşayamaz, Yaradanın yazısıdır bu. Bizim
batımız bizden çok şey öğreniyor, onların bildiği bir nesne varsa biz de onlardan onu öğrenmeliyiz."
Sepetçioğlu bu parargrafta kullandığı imgelerden olan "güneş" i apaçık Doğu' yu anlatmak için
kullanmaktadır. Kendini biraz da Doğulu/asyalı gören yazar ülkesinin sıcaklığını Batı' yı karşıtlarken
kullanmaktadır ve ülkesinin konumu gereği komşusu olan Batı ile ilelebet bir mücadelede olacağını ifade
etmektedir. Ancak bu mücadelede Sepetçioğlu nun tasavvurundaki ülkeden Batı çok şeyler öğrenmiş,
buna karşın da Doğu ülkesi Batı ülkelerinden yeni bilgiler almakta ikirciklenmektedir. Sepetçioğlu bu
bilgi alışverişine ülkesinin mücadelesine katkısı olacağı inancıyla onay vermektedir.
Sepetçioğlu ; serinin onuncu kitabı olan Ebemkuşağı'nda yaratmış olduğu karakterlerden olan Sefil Ali'
ye kendi ülke tasavvurunu şu şekilde açıklattırmaktadır: (İrfan Yayınevi, 2015,s.15)
"... Bizim terbiyemizde ülke vardır. Ülke, şu adına Osmanlı Ülkesi dediğimiz toprak, nereye kadarsa
oraya kadar olanı işte, tamam mı? Bizim ustalarımız dediler ki arkadaş bu ülke var ise sen de varsı. Bu
ülke yok ise sen de yoksun demektir bu. Anladın mı? Sen bir şey almak istiyorsan önce bu ülkeye vermen
gerekir. Ne vereceksin? Neyin varsa. Bizim verecek tek bir şeyimiz vardır, emeğimiz, emeğimiz taa
canımıza kadar varır, gerekirse onu da vermecesine. Pekey ne alacağız ülkeden ? Yaşamak var ya
yaşamak, hani şu dipdiri duruşumuz; boynumuz eğri olmadan, elin adamlarının buyruğu ile kalkıp
oturmadan, kendi dilediğimizce yaşamak, işte buna sahip olduk mu yeter. Öyle dediler bize, doğruluğuna
iman ettik. Bu Osmanlı ülkesi bizim olduğu müddetçe yaşamayı elimizden alamazlar, bu da bize yeter
ondan sonrası kendiliğinden gelir, işte bu kadar söyleyeceğim."
Burada yazarın bağımsızlık; ülkenin varlığındaki amaç ve milletin ülkeden beklentilerine dair fikirlerini
okuyoruz. Sepetçioğlu; milletin başka milletlere minnet etmeden yaşaya bildiği bağımsız bir ülkeden
bahsetmektedir. Bunun için de ülkedeki tüm insanların canları pahası emeği ile bu düzeni ortaya
çıkarmaları gerektiğini ifade etmektedir.
Sepetçioğlu' nun bu serideki diğer kitabı olan Sabır'da da ülkenin güvenliği ve bayındırlığı için fikirlerini
Murat Beğ(II) betimlemesinde şöyle anlatmaktadır: (İrfan Yayınevi, 2014,s.265)
" Murad Beğ de katlandığı yorgunlukları düşlediği tebessümlerde erimiş farz ediyordu. Bir de şu Batı' yı
o hiçbir zaman Osmanlı' yı kabul etmeyecek olan Batı' yı, hiç değilse kendi kabuğu içerisinden çıkamaz
hale getirebilse idi, o vakit değmeyin Murat Beğ' in keyfine. Bir uzun süreli barış; hem içeride hem
dışarıda uzun süreli barış. Türkmen' i toprağına bağlayacak bir çalışma düzeni kurabilmek için o yorgun
beynini yeni yorgunluklara salmaktan geri durmayacaktı. Yol mu gerek? yol sana; su mu gerek ? Su
sana. Tohum mu tırpan mı saban mı at mı öküz mü ? İşte dilediğince... Yeter ki sen üret, yeter ki biri iki
yap, üç yap, beş yap getir, saç,dağıt... Aç kalan olmasın, çıplak görünmesin. Hekim mi isterler senden?
Aç medreseni, hocanı bul, nereden getirtirsen getirt değil mi ki istiyorlar, hoca peşinde koş bre Murad
Beğ bin savaşa bedel değil midir? Köprüleri yapacak mimar mı gerek, susuz yerler içimn suyolcuclar
mı? Aç bir medresedaha, adam yetiştir, dökülecek kanı yetiştireceğin adamın damarına sal.. Dünya
dediğin budur ki ancak ahireti yapa yoksa bu dünyayı adamsız bırakmışsın da ahirete gitmişsin
...mümkün mü? Dünyası olmayanın ahireti mi olur a beğim ahireti mi olur?"
Sepetçioğlu' nun bir padişahın fikirlerini anlatırken böyle bir tespit yapması mühimdir; yazarın
anlayışında Osmanlı padişahları da ülkelerini sosyal devlet olarak tasarlamışlar ona göre plan yapıp
kalkındırmışlardır.
Hele ki 2. Murad'ın fikirlerinde bunu görmek ardından gelecek olan oğlu Fatih' i anlamak için daha
anlamlı olmaktadır.
Sepetçioğlu' na göre devleti yöneten kişiler dışarıdaki huzuru sağladıktan sonra içerideki huzuru
sağlayacak; halkın her türlü ihtiyaçlarını sağlayacak kişilerdir. Tüm Türk devletlerinde de bu böylece
süregelmiştir; devlet adamının karizmasına göre devlet hukuk boyutunda; sosyal boyutta; din boyutunda;
ekonomik boyutta gelişmiştir.
Aynı çizgide gelişen ülke anlayışı ile Sepetçioğlu; İstanbul Fethi' ni de Gündönümü kitabında anlatmış,
ülkenin temelinin insan olduğuna vurgu yapmıştır:
"Ülkeyi ülke yapan insanlar köklerdir, besler, hem görünürdedir hem görünmezdedir. Bir ülkeyi yıkmak
için ülkeyi kurutmalı ki ağaç çöksün, yani ülke çöksün. Sonra göğde gerilir, göğdeyi yaralam ağacı
yıpratmak , ömrünü kısaltmaktır; göğde halk dediğimiz kalabalığın tümüdür. Alt dallar vardır, orta
dallar vardır, üst dallar vardır ağaçta. Ülke de öyledir. Üst dallar, zenginler yani, sen şimdi onlara
vereceksin ağırlığını. .. Kök çok dallı budaklıdır, ağacın kendine benzer. Kök sağlam ise, dalanı budağını
eyi salmış ise ağacı kessen de sürer çıkar yenisi. Göğde de öyle. Alt dalları kesmen çürütmen neye yarar?
Üst dalları güçlendirmişi olursun. Alt dalları öfkelendirip üst dallara çullandırma sevdasına kapılmanız
bir işe yarar muhakkak, ama alt dallar üst dalların elindekilere sahip olunca ne yapacaksınız? bu sefer
onlar üste çıkacak, alt başkasından oluşacaktır, he mi? ..."
İnsanların sınıflarından bahseden Sepetçioğlu bu sınıfın bir kavga sonucu değişmesinde ülkenin zarar
göreceğini; bu sınıfların ne kadar karmaşık da olsa gerçek konumlarında kalmasının ülkeyi iyi yerlere
getireceğini anlatmıştır.
Ancak bu parargrafta en önemli olan unsur yazarın kök olarak nitelediği törenin anlatımıdır.
Ülkelerin/devletlerin isimleri değişse de insanların içinde yaşayan töre/yaşama nizamı oldukça aynı halk
aynı devleti kurar ve yaşatır.
Çoğu yazar/şair halkı anlatırken ağaca benzetmiş ve toplumsal yapıyı ağacın düzeni ile anlatmıştır. İdeal
insanı da ağaca benzeterek kurgulamış ve öyle betimlemiştir. Sepetçioğlu' nun yanında aynı hususiyeti
Bahtiyar Vahapzade ' de görüyoruz:
"Ağaçlar kök üste boy atır,
Uç alır.
Ağaçlar Kökünden güç alır.
Dünyada her şeyin kökü var.
Kökü var toprağın da daşın da
Adamsa kökünü gezdirir başında"
Velhasıl Sepetçioğlu halkı anlatmaya başlayarak ideal ülke kavramına ulaşmakta ve Türklerin ülke/devlet
anlayışını kurmaktadır.
Sağlıcakla.


Okunma Sayısı: 1195

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.