MİSAFİR UMDUĞUNU DEĞİL BULDUĞUNU YER
10 Aralık 2019, Salı 12:33Bir Pazar günü öğleden sonra ne yapacağımızı bilmeden tembel tembel evde oturuyoruz. Kış günü, dışarıda devamlı yağmur ve kasvetli karanlık bir gün, dışarı çıkıp bir yerlere gitmek gelmiyor içimizden. Evde bile pek bir iş yapmamışız, ortalık dağınık. Bir den kapı çalıyor, bu ne deyip yerimizden hoplayıp kapıyı açıyoruz. Arkadaşlarımız Selen ve Aykut kalkıp öğleden sonra çayına bize gelmiş. Biz hazırlıksız yakalandık derken, ellerinde iki tabak, birinde poğaçalar, diğerinde elmalı kek. Hani bizde „Misafir Umduğunu Değil Bulduğunu Yer„ sözlü vardır ya, tam tersi oluyor, biz ev sahibi olarak ummadığımızı yiyoruz. Misafirlik bizim toplumumuzda çok önemli bir konudur. Bizler misafirlerimizi her zaman en iyi şekilde ağırlamak ister ve onlar için elimizden geleni yaparız. Ancak bazı misafirler habersiz geldiğinden onlar için özel bir hazırlık yapamayız ve evimizde ne varsa onlara o yemekleri ikram ederiz. Bununla birlikte bir yere misafirliğe gittiğimizde ev sahibinin bizim için özel yemekler yapması beklentisi içinde de olmamamız gerekmektedir. Çünkü misafirliğe gittiğimizi evin sahibinin bizim için özel yiyecekler yapacak durumu olmayabilir. Ekonomik açıdan zorluk çeken kişiler bizim için en iyi yemekleri yapmak isteseler de bu bazen mümkün olmayabilir. Misafirliğe gittiğimizde önümüze ne konulursa burun kıvırmadan yememiz gerekmektedir. Çünkü misafirler yemek istediklerini değil, gittikleri yerde ne varsa onu yerler. Ama „Misafir Umduğunu Değil Bulduğunu Yer„ sözlü sadece yemek yemek ile kısıtlı değildir. Habersiz gittiğiniz bir yerde, size sunulan yemekte, iş de, hìzmette, bekledìğinizden, arzu ettiğinizden daha az bir şeylerle de karşılaşmağa hazırlıklı olun anlamında da kullanılır. Aslında çok konuksever olan, ya da eskilerde öyle olan Türk milleti olarak dilimize çeşitli "misafir" konusunu içeren atasözleri vardır. İşte bunların en başta gelenlerini ve anlamlarını burada şöyle bir ele almak istiyorum: „Misafir kısmeti ile gelir“ : Ev sahibi konuğu yük saymaz. Konuğun geldiği o evde yiyecek bulunur; ya da beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir. Yani bu sözle misafirin kısmetini Allah'ın göndermiş olduğuna inanılır. „Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de“ : Misafir, gittiği evde kendisinden başka misafir istemez. Çünkü durum böyle olduğunda ev sahibi ayrı ayrı iki misafirle de ilgilenmek zorunda kalır. Ama misafirler ağırlanmanın sadece kendisine yapılmasını ve kendisine özel olmasını ister. Hal böyle olunca da gelen konuklar rahatsız olur. Aynı şekilde bu durum da ev sahibini rahatsız eder, bir bakıma zorda kalır ve o da her ikisini de istemez. .
„Misafir on kısmetle gelir; birini yer dokuzunu bırakır“: Konuksever milletimiz inanır ki misafir, ev sahibine fazla bir gider yüklemez. Allah, konuğun yediğinden kat kat fazlasını, kulumu ağırlıyor diye, ev sahibine verir. „Ahmak (şaşkın) misafir ev sahibini ağırlar“ : Gelen misafirleri ağırlamak ev sahiplerinin görevidir. Ama şaşkın misafir bunun tersini yapar. Temizlik, servis, kapıyı açma vb. işleri yapmaya koşar. Başkasının görev ve yetkilerini üzerine alan böyle ahmaklar (şaşkınlar) başka konularda da görülür. Oysa şaşkın misafir içinden gelerek hizmete kalkışır. Evin düzenini bilmediği için de gaf yapar. Başkasının görev ve yetkilerine müdahalede bulunmamak gerekir. „Vakitsiz misafir keseden yer“: Uygun olmayan bir zamanda hareket eden, herhangi ve beklenmedik bir işe girişen biri bunun cezasını kendi öder. „Misafir üç gün misafirdir“: Geleneğe göre konukluk hakkı üç gündür. Misafir, konuk olarak gittiği evde iyi bir şekilde ağırlanmak ve iyi bir hizmet bekler. Fakat misafirin, ziyaretini üç günde sonlandırması gerekir. Yoksa ev sahibine yük olabilir. Eğer ki misafir daha fazla kalacaksa, örneği senli benli bir arkadaş ise, üç günden sonra konukluğu bırakıp ev sahibine yardım etmeli ve ev sahibinin o andaki durumunu anlayışla kabullenmeli, yani halinden anlamalıdır. Yukarda ki atasözlerinde gerçek payı olabilir ama ben hepsine tam katılamıyorum. Biraz hayali bile olsa bence en güzeli " Misafir on kısmetle gelir; birini yer dokuzunu bırakır". Çünkü ben misafiri çok severim. Şöyle bir 20-30 yıl öncesine kadar akşam, ya da hafta sonu bir ara kapımız çalar ve akraba, eş, dost, arkadaş "Size bir çay, kahve içmeğe geldik" deyip habersiz gelirdi. Ne güzeldi o günler. Hiç mühim değildi ev sahibi için evi o anda ne kadar düzenli, ikram edebileceği bir şeyler varmı. Ev sahibi yine de çok sevinirdi, öyle çat kapı habersiz gelten misafir de zaten umduğunu değil bulduğunu kabullenerek gelirdi. Amaç bir araya gelip hoş sohbet, ondan bundan, işten, çocuklardan, iyi haberlerden, tasalardan konuşup birlikte olmanın tadını çıkartmaktı. Bu günün modern dünyasında ne yazık ki bu yok. Önce, belki de günler evvel telefon edip, ya da Whatsapp yazıp gelmek istediğinizi söyleyip, belki de gidip bir saatten fazla bile kalmayacağınız ev sahibinin olurunu alıp, doktor randevusu gibi tam saatini falan planlayacaksınız. Belki de bir bakıma doğru, günümüzde genellikle eşlerin ikisi de çalışıyor, ev sahibi durumunda olanlar belki de biraz dinlenmek istiyor, belki evlerinde ikram edecek bir şey yok, ev dağınık falan. Yani ani misafir kabul etmek, onlara yeterince misafirperverlik gösterebilmek zor. Ama ben yine de 20-30 yıl önceki tarzı istiyorum. Evet, ne güzeldi o günler. Hiç mühim değildi ev sahibi için evi o anda ne kadar düzenli, ikram edebileceği birşeyler varmı. Ev sahibi yine de çok sevinirdi, öyle çat kapı habersiz gelten misafir de zaten umduğunu değil bulduğunu kabullenerek gelirdi.
Zaten günümüzde misafirlik kavramı da bayağı değişmedimi? Hani biraz da mizah yaparsak, eskiden misafirlikte hal hatır sorulurdu, şimdi prizin yeri, internetin şifresi soruluyor. Şimdi size içinde gerçek payı büyük olan başka bir hikaye anlatayım. Orta yaşın üzerinde bir adam kendisinden oldukça genç ve güzel bir bayan ile tesadüfen bir gezide tanışmış. İşleri, ilgi alanları farklı olduğu gibi birbirlerinden çok uzakta yaşıyorlarmış. Olaylar öyle gelişmiş ki karşılıklı birkaç kere yazışmışlar. Genç bayanın işi gereği çok yoğun ve enerji dolu çalışması ve özel hayatındaki etkinliklerinin çokluğu bu sadece karşılıklı yazışmaya bile yeterince zaman ayıramamasına neden oluyormuş. Adam ise bayanın arkadaşları ile ilişkilerinde daha az aktif olması yönünde baskılar uygulamağa çalışıyor, ya da bayanın birkaç ilişkisini kafaya takarak onun bu ilişkilerini zamanını kendisine daha çok yöneltmesine uygun olarak ayarlaması için çaba sarfetmesini istiyormuş, ama hepsi nafile. Hani yani bir bakıma bu uzaklardaki bayana daha çok ve sık whatsapp ile yazabilme arzusunun, ona böyle sanal misafir olmağa çalışıp ama umduğunu değil bulduğunu yemesiymiş bu olay başka bir deyimiyle. Hani platonik aşk ederler ya, bu da platonik yazışma misafirliği imiş bir bakıma. Kısmet olur da birgün o bayanı birlikte yemeğe misafir edebilmenin hayalinle yaşayıp, 40 kere bu dileğimi dile getirirsem olur mu acaba deyip duruyormuş.
Misafir umduğunu değil de bulduğunu yermiş, ama ben Datça Haber gazatesinde „Misafir Yazar“ olarak şimdiye kadar ummadığımı, yani hiç beklenediğim, beni şaşırtan sevgiyi buldum, yani misafir olarak tadına doyarak yedim ve yemeğe devam ediyorum. Neden mì, çünkü yazılarıma değer veren, „sevgi ile yaklaşan“ bir gazete yönetmenim var. Aslında onun ve gazetenin başarısının arkasında da bu yatıyor, çünkü nerede Sevgi varsa, orada Başarı ve Zenginlik de vardır. !
Datça Haber'in bu iş anlayışını ve bir bakıma da parolasını şu güzel hikaye de bize anlatıyor:
ÜÇ İHTİYAR MİSAFİR!.. (Google'dan alıntıdır ama tam kaynağını ne yazık ki bilmiyorum)
Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür.
'Ben sizi hiç tanımıyorum, der... Ama aç ve susuz olmalısınız... Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim...'
'Evin erkeği içerde mi?' Diye sorar adamlar.
'Hayır, der kadın. Şu an evin dışında.'
'O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil...' diye cevap verirler.
Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır.'Peki, onlara söyleyebilir misin, der adam. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler...'
Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder.
Ama bu defa da;
'Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz' der yaşlı adamlar.
Kadın öğrenmek ister; 'niye giremezsiniz?..'
İhtiyarlardan biri açıklar:
'Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek. Diğeri BAŞARI...
Ben ise SEVGİ... Sonra ekler; 'Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?..'
Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek; 'Ne güzel, der. Madem öyle, Zengin'i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun...'
Karısı itiraz eder; 'Canım, niçin Başarı'yı çağırmıyoruz?'
Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan gelinleri konuştuklarını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini söyler; 'Sevgi'yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!..'
'Gelinimizin teklifini dikkate alalım, der adam karısına... Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi'yi davet et.'
Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar;
'Hanginiz Sevgi idi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol...'
Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler... Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı'ya sorar; 'Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?'
Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler:'Eğer Zengin'i ya da Başarı'yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı. Ama sen Sevgi'yi davet ettin... O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz. Çünkü nerede Sevgi varsa, orda Başarı ve Zenginlik de vardır!..'
Ben „Misafir Yazar“ olarak siz okurlarımın sevgisine layık olmağa hep gayret edeceğim.
Keşke bütün insanlar dünyayı sevmeyi öğrense; yaşadıkları topraklarda birer misafir olduklarını anlayıncaya ve çocuklarına daha yeşil bir gelecek, doya doya nefes alabilecekleri bir dünya hazırlamanın ve bırakmanın bilincine erişinceye kadar,
Sevgilerimle …
Rumuz: Sensiz Olmaz, 06.12.2019
Okunma Sayısı: 1836
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.