İŞTE BİZİM HİKAYEMİZ!...ŞU YETMİŞ YIL...
02 Aralık 2019, Pazartesi 16:40Benim yaşımda olanların çoğu 1960 ihtilalini anımsar. Ben 1957 seçimlerini anımsıyorum. Evimize ULUS diye bir gazete geliyordu. İkinci sınıfta olmalıydım. Zar zor okumuştum,gazete başlıklarını
Bir anımı daha yazmadan asıl konuya geçmek istemiyorum. 1960 ihtilali olmuş, Çarşamba'da İpçi Mustafa diye biri var. Gerçekten urgan,yular falan satarmış. DP iktidarı döneminde, Samsun M.?vekili Tevfik İleri Çarşamba Belediyesi önünde seçim konuşması yaparken;
-Biz bu halk için belimize kemer yerine ip bağladık, deyince.
Onu dinleyenlerin içinden birisi:
-Göster bakalım şu ipi,göster!...
Der demez,derdest edilip,doğru cezaevine gönderilmiş. Adı İpçi Mustafa Olmuş. Çarşamba'da hala torunlarının olduğunu sanıyorum.
İşte bu İpçi Mustafa, 27 Mayıs 1960 ihtilalini takip eden günlerde, cezaevinden salınmış; O da, Çarşamba Sofuoğlu camisinin tam karşısında tek katlı,ahşap bir binadan ibaret olan CHP ilçe binası önünde ziyafet sofraları hazırlayıp, üç gün üç gece Çarşambalı'lara ikramda bulunmuştu. Ben çocukken, bu olaya bizzat tanık olmuş biriyim.
BİZİM KUŞAK…
*Çocukluğumuz bu kargaşa içinde geçti. 1968'de 18-19 yaşın heyecanıyla 68 kuşağının çilesini çekenlerdeniz.
*Bizim o yıllarda çocukluğumuz hep sıkıntılarla geçmedi. Biz ergenliğe geç girdik.
*Çocukluğumuzu uzun yaşadık; oyun alanlarımız çoktu. Yemyeşil çayırlarda ,bahçelerde; evimizden bile güvenli sokağımızda,çeşit çeşit oyunlar oynardık.
*Biz,küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirdik. Uzun kış gecelerinde sobaların üzerinde, ya da odun yakılan ocaklarda,güğümlerde kaynatılan sularla demlenen çaylarda; aile toplantılarının sıcaklığını hep hissettik.
* O yıllarda komşuluk bağlarımız da güçlüydü. Şehirlerde ve kasabalarda”BİR MANİNİZ YOKSA AKŞAM ANNEMLER SİZE GELECEK” sözü bizleri mutlu ederdi. Köylerde bu bile yapılmadan çat kapı gidilirdi. Köyün gençleri bir araya gelince yüksük gibi,hırsız-polis gibi oda oyunları oynardı.
*Yoksul ve karanlık günlerde önlüklerimiz karaydı ama, karanlıkları aydınlatan beyaz yakalarımız gibi, umutlarımız,mutlu günlerimiz de vardı.
*Kitaplarımızı,defterlerimizi özenle kaplardık,üzerine etiketi de basardık. Eskimesin,gelecek yıl tekrardan birilerine verelim veya satalım diye. Çünkü her zaman ders kitabı bulunmazdı.
*Tahtadan,telden, ağaçtan, hatta kabaktan,cevizden,bildiğiniz düğmeden oyuncaklar yapardık
*Yaratıcı, yetenekli,paylaşımcı çocuklardık.
*Biz,yuvarlak,köşeli kurşun kalemlerimizle; düz,eğik,süslü,italik, okunaklı yazılar yazardık. Kenar süsleri içindeki sayfalarımıza.
*Okul kütüphanelerimiz bize yeterdi. Halk kütüphaneleri vardı.
*Ne omuza asmalı deri, renkli çantalarımız, ne 0,5 uçlarımız,ne kokulu silgilerimiz vardı.
*Tahta sıralı, varil sobalı,sınıflarımızda,çoğunlukla beş sınıf bir arada okurduk. Kara tahta başı heyecanlar yaşardık.
*Nohutlu,fasulyeli,mısırlı ve çubuklu matematik derslerimiz, Cin Ali serisi okuma saatlerimiz,Andımız, Gençlik marşımız, Cumhuriyet şiirlerimiz,sapanla kuş avımız,derede yüzme yarışlarımız,Yeşilırmak'a ailelerimizden kaçamak gidişlerimiz;
*Ömer Seyfettin, Dede Korkut Hikayeleri,Abdullah Ziya Kozanoğlu kitapları okurduk. Mayk Hammer'lerle yeni tanışmaya başlamıştık. Kaf Dağı arkasına uzanan masallarımız,Battalgazi,Köroğlu Destanları..
*Hele uzun kış gecelerinde dedelerimizin,babalarımızın,amcalarımızın çoğu abartılı askerlik anılarını dinleyerek uyurduk.
*Sonra o güzelim organik yaşamımızın içine ettiler. Amerikan süttozunu,balık yağını yutan,yiyen birçok arkadaşımızın kustuğunu görürdük. O zamanlardan biz Amerikan emperyalizmini sevmiyormuşuz!
*Sabah kahvaltısında sıcak dönderme havucunu(Bir çeşit kalın krep diyebilirsiniz) yemek yeterdi de artardı bize. Öğle yemeği için okulumuz evimize uzaksa,çantamıza konulan kuru yufkadan yapılmış iki parça yalancı börekle öğleyi geçirirdik. Kara lahana çorbası,hele mısır çorbasını sabah tereyağı ile ısıtıp zevkle yerdik. Akşamları da içine yoğurt koyardık.
*Köyden şehre okula gelenler,öğle yemeğinde bir çeyrek ekmekle, o ince kabuklu Kazova üzümünden yerdi. Tabii 25 kuruşu daha varsa,bir parça da peynir.
*Kasabada oturan arkadaşlarımız ellerinde markalarla fırınlara giderdi. Eve gelene kadar bir ekmeğin ucundan sıcak parçalar koparmak ne zevkliydi.
*Sonra o güzelim masallarımız gitti,Amerika'dan ithal, Tom Miks,Teksas,Zagor,Kinova,Teks gibi çizgi roman kitaplarımız vardı.
*Daha sonra Hayat,Ses Dergileri;Hürriyet'in ekleri,Resimli Romanlar,Yerli çizgi romanlar da okuduk.
*Radyoda(daha televizyonu bilmiyorduk) Enosis-Makarios,Wietnam haberleri,Arkası Yarınlarımız, Liseler Arası Bilgi Yarışmalarımız ;
*Bizimkiler,Kaynanalar;radyo Tiyatrolarımız, Erkan Yolaç'la EVET-HAYIR, Orhan Boran'ımızla YUKİ'miz,DOĞRU MU?-YANLIŞ MI bilgi yarışmalarımız vardı.
*Soğuk kış günlerinde,buzlu yollarda,bavula benzeyen tahta çantalarımızla kızak yapar, kayardık. Evdeki fırçayı kim düşünürdü?
*Bizim köy bakkalımız vardı. Birkaç yumurta götürüp,bisküvi,akide şekeri alabilirdik. Bazen birkaç kilo fasulye,mısır da bu işe yeterdi. Şehir ve kasabalarımızda mahalle bakkalımız vardı. Düğünü,nişanı,ölümü, sağlığı o bilirdi. Ondan sorulurda adresler. Veresiye defteri kurtarıcıydı.
*Yolunu özlemle beklediğimiz postacımız,Bekçi Mustafa'mız,kasabımız,manavımız, ailemizin bireylerinden biri sayılırdı.
*Lastik ayakkabıdan, naylon ayakkabıya, bez toplardan,naylon toplara,batarya pilli radyodan,ağır,iri sandukalı dantel örtülü,siyah-beyaz televizyona biz kavuştuk.
*Sacayaklı ocaklardan,gaz ocağına,oradan tüp gazlı ocaklara biz geçtik.
*Vita yağı tenekelerinden su kapları,çiçek saksısı yapardık.
*Amerika Apollo 11'i aya gönderirken,bizim ilk yerli otomobilimiz Anadolu'muz,arkasından 124 Murat'ımız,Şahin'imiz vardı. O yıllarda ne emniyet kemerimiz,ne otomatik klimamız,CD çalarımız, ne uzaktan kumandamız, ne oto alarmımız,ne hava yastığımız,ne otoyollarımız vardı.
*Çatılarda,daha iyi görüntü versin diye antenleri biz çevirirdik. Grundig, Schaub Lorenz;Telefunken, Philips,National marka televizyonlarımız vardı. Yayınlar,karlı,buzlu,çok net olmasa da bizleri mutlu ederdi.
*Akşam kararana değin,sokaklarda kimseden korkmadan,çekinmeden oyunlar oynardık. Gece muhabbetlerimiz, topacımız(tonturuk),eneklerimiz(misket), uçurtmamız(gazete kağıdından yapılmış olsalar da)Gizlice içtiğimiz,önceleri mısır püskülü sigarası,sonra Birinci,Bafra, Gelincik,Yenice,Yaka sigaraları. Samsun sigarası daha bizim için lükstü.
*Pamuk şeker, horoz şeker, kağıt helvalarımız,koz helvaları,renkli renkli şeker macunları,Hacı Bekir'in Tereyağlıları(un kurabiyesi)
*Uzun eşek,birdirbir, saklambaç, komen, elim sende, çelik-çomak,dombalis, al satarım bal satarım,mendil kapmaca, yakan top, sek sek istop, dokuz taş,on iki taş, gazoz kapağı sigara kutusu,artist resimleri,düğmelerle yaratılmış bir oyun dünyamız vardı.
*Ne güzel bayramlarımız vardı. Bayram için yaptığımız birikimlerle, bizler köyden şehre iner inmez sinemaya, şehirdekiler dönme dolap,atlı karınca,langırt, beş atış yirmi beş,çadır tiyatrosuna giderlerdi.
*Okullarımızda Yerli malı haftası vardı. Evde tasarrufa teşvik edici kumbaralarımız vardı.
*Kıbrıs Harekatını gördük. Sokakta benzin,yağ,şeker,sigara,tüp gaz kuyruklarını yaşadık.
*Postaneden yazdırmalı telefonlarımız, Pötikareli muşambalı odalarımız, Kestane pişirdiğimiz kuzine sobalarımız(hala köylerde var), mutfaklarımızda tel dolapları, duvarlarımızda Saatli Maarif Takvimimiz,içten,sıcak aile toplantılarımız vardı.
*Önceleri sırtında sepetli(küfeli) hamallar, sonraları at arabası,hamal arabası,süslü faytonlarımız, oradan, Austin, Magirus,Ford,Opel;Chevrolet marka bagajı üstünde şehirler arası otobüslerimiz vardı.
*Futbol sahalarımızda,Lefter,Metin Oktay,Şenol Birol, Kadri,Sanlı,Kaleci Varol, Can Bartu,Sabri Dino,Cemil Turan,Metin Kurt,Metin-Ali-Feyyaz ve unutulmaz derbi maçları vardı.
*Küçük Amerika olmuştuk ya. John Wayne'li,Clint Easwood'lu filmler görülmeye başlanmıştı. Beyaz perdemizde Ayhan Işık,Belgin Doruk, Ahmet Tarık Tekçe, Göksel Arsoy,Filiz Akın,Fatma Girik, Ediz Hun Yılmaz Güney, ne güzel ses sanatçılarımız vardı; Müzeyyan Senar,Zeki Müren, Behiye Aksoy, Nesrin Sipahi, Emel sayın, Erkin Koray, Berkant, Erol Büyükburç,Nezahat Bayram, Ahmet Sezgin,Nuri Sesigüzel, Yıldız Ayhan,Barış Manço ile dünya turu(yaşayanlara uzun ömür diliyorum) Yeri gelmişken yazmadan geçemeyeceğim; böyle sanatçıların artık çıkmamasının bir nedeni olarak Arabesk denen müziğin o yıllarda hayatımıza girmesi diyebilirim.
*70 li yıllarda muhtıralar. Sağ-sol çatışmaları,üniversitelerde,komünist-faşist suçlamaları. Devlet tarafından beslenen sivil militer güçler…Fabrikalarda DİSK-MİSK mücadeleleri,,,Grevler,sendika ağaları,okullarda devrimci-ülkücü kavgaları,bölünmüş,böldürülmüş öğretmenler,taraflı polisler, bu arada yok olan gencecik fidanlar;
*Taylanlar,Mahirler,Ulaşlar, Yusuflar,Denizler ve daha yüzlercesi…Bu hikaye hepimizin…Birbiri ardına dizilen cenazeler. Kardeş kavgaları,siyasi cinayetler,kurtarılmış bölgeler,okullar,mahalleler,yakılan,yıkılan,boşaltılan köyler. Deniz Yusuf Hüseyin'in idamları. Akıl almaz işkenceler…Bu işkencelere göğüs gerenler,sürgünler,kıyımlar. 68 kuşağının özgürlük savaşçıları bu hikaye sizin.
*Artık kültür emperyalizmi girdi ülkeme; Dallas,Köle İsaura, Yalan Rüzgarı, Cosby Ailesi,Taş Devri,Jetgiller, Uzay yolu,Tatlı Cadı, Küçük Ev,Amerika,Avrupa,Brezilya dizileri; Beatles,Rolling Stones,Boney-M,Adamo,Amerika,Avrupa derken bitli turistler de girdi yaşamımıza. Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık.
*Cola,Adidas, Bluejean,rak-rok pop merakıyla unutuverdik kendi öz müziğimizi, öz değerlerimizi;Türküleri,bozlakları,sürmelileri,halk oyunlarını,destanları,hikayelerimizi unutmaya başladık.
*Sonra bir 12 Eylül sabahı. Yani 12 Eylül 1980 sabahı. Hasan Mutlucan'ın davudi sesiyle “Yine de şahlanıyor aman….” Türküsüyle uyandık. Tutuklananlar,gözaltına alınanlar,inanılmaz işkencelerden geçenler,bedenlerini ruhlarını kaybedenler,yeni idamlar,yeni darağaçları..Gönülden yaralanıp,gençliğini sürdürenler bu öykü sizin,bizim…
*Ulusal değerlere biz sahip çıktık. İstanbul'da,Amerikalıları Dolmabahçe'den denize biz döktük. Karşımızda duranlar bugün bizi yönetir durumdalar.
*Bağımsızlık sevdalısı vatansever gençlerdik. ÖSS'yi bilmezdik ama gece en son 23.00'te radyodan puanları dinler,erken davranmak için geceden yola çıkardık. Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik.
*Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar, geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler, siyasi görüşe uygun yukarı-aşağı kalın bıyıklar,deri çizmeler,asker postalları,parkalar,kalın kemerler,palaskalar,kalpaklar,arka cepte ince dişli taraklar,yuvarlak aynalar,gömlek ceplerinde Gelincik,Bafra sigaraları. Adına globalizm denen(küreselleşme) döneminde Amerikanofil sigaralar çıkında yaka cebinden çorapların içine girdi samimiyetsizce sigaralar…Kızlarımızda lüle lüle saçlar,allıklar,küpeler,her genç kızın rüyası!,,,Zetina dikiş Makinası reklamları,ince belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar, döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler, doğal güzellikler,tabii kokular,masumane bakışlar,kınalı eller, Ahh…ahh o ince beller.
*Biz,anne baba sözü de dinlerdik. Çoğumuz görücü usulüyle evlendik.
*Kim ne derse desin,hala devam eden çok mutlu evlilikler kurduk. Sevmesini de,sevilmesini de iyi bilirdik. Leyla'yı bilir,Mecnun'u anlardık. Bizim de unutulmaz aşklarımız vardı. Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı. (Örneğin; benim çok önceden sevdiğim,şimdi belki torunu olan eski sevgilimden kötü bir haber duymak istemem. O'nun mutlu olmasını isterim. Benim olmadı diye mutsuz mu olmalı? ) Şarkılarda sever, şarkılarda ayrılırdık. Bizim mektuplarımız renkli kağıtlara yazılmış,kendi el yazımızla,göz yaşı dökülmüş ,aşk mektupları,asker mektupları, Gül kokulu,duygu dolu,gözyaşlarıyla ıslanmış,içinde bir tutam saç,bir küçük el izi,dudak izi taşıyan mektuplar. Çoğu yazılıp,yazılıp,sevgiliye ulaştırılmayan mektuplar…
*Ah! Biz neydik,ne değildik?
*Romanlara konu yaşamların sahibiydik. Biz o yıllarda iyi ki vardık. Bütün olumsuzluklara rağmen,mutlu bir çocuk,sevdalı birer gençtik.
*Sıradan lokantalara bile gidemezdik. Şöyle sofralar kurup,iki tek atamazdık. Ordövr tabağı,aperatif adını duymamıştık; ara sıcak,ana yemek,üstüne tatlı,kahve hiç görmedik. Ama daha güzel masalarımız vardı. 35 lik bir votka şişesinin yarısı votka,yarısı meysu. En güzel içkimizdi. Pirzolayı,meyveleri,ara sıcağı,ana sıcağı cebimizde taşırdık. Onun adı, bir elma veya mandalina,zamanına güre birkaç can eriği,bin avuç leblebiydi. Bütün meydan lokantaları bizimdi! Orası çok görkemli bir ağaç altı,Yeşilırmak kenarında bir çayır,mahmuzların üstüydü çoğu kez. Ama ne güzel sohbetler ederdik. Ne güzel evimize giderdik. Geç zamanlarda eve vardığımızda, yemek masasının üzerinde ninemizin ya da annemizin bıraktığı kızartmalar dururdu. Gençtik gecenin bir saatinde onu da yerdik!
*Biz,2000'li yıllarda yine varız. Biz 60 larda çocuk, 70'de gençtik,biz 80'lerde ihtilal,biz 90'larda ekonomik krizleri bir kez daha yaşayanlarız.
*Şimdi teknolojik gelişmelerle dolu 21'inci yüzyılı yaşıyoruz. Kredi kartı,bilgisayar, internet,cep telefonu,süpermarket,MP3 çalar, dizüstüler,plazmalar..?Artık o kokulu,duygu dolu uzun mektuplar yok, AŞKlar yok oldu. Duygular kısaldı,sembol oldu. Gençler aşklarını günübirlik yaşıyorlar. Bir bankta yanyana oturup,cep telefonlarında ayrı ayrı oyun oynayan güya aşıklar çağındayız…
*Gençleri yozlaştırdılar. İletilerinde”nbr”,”by”,”slm” kısaltmaları kullanıyor. Cep telefonlarında kısa mesaj çılgınlıkları,..
*Nerede meyvesini elimizde topladığımız ağaçlar? Korkusuzca oyun oynadığımız sokaklar? Nerede sözünün eri o yağız delikanlılar? Vefalı dostluklar, ölesiye arkadaşlıklar …Nerede utangaç,al yanaklı kızlar?
*Saflık,doğallık,samimiyet nerede?
*Bu nedenle ÇOCUKLUĞUMU ÖZLÜYORUM…
*El yapması oyuncaklarımı…Uçurtmamı, yaralı dizimi, annemin ninnisi, Bekir Usta'nın tereyağlısını,Sabri ustanın simidini,bakkalın Ege,Mabel sakızını, bahçedeki incir ağacını,nar ağacını,erik ağacını özlüyorum. Ya şimdiki çocuklar…Çoğu internet başındalar..?Fesfutlarla,süper menülerle beslenerek;bilmem hangi yabancı müziği indirip dinliyorlar. Cep telefonlarına,bilgisayarlarına sarılmış, çoğu kilolu, renkleri uçuk,dişleri bozuk, Teknoloji çağını yaşıyorlar…
*Artık 20'inci asır gerilerde kaldı. Çocuktuk genç olduk;baba olduk; dede olduk;nine olduk. Ne badireler atlattık, Yıkılmadık,ayakta kaldık. Artık yaşadığımız kadar yaşayamayacağımızı, Bir bu kadar daha ömrümüzün olmadığını biliyoruz. Olsun iyi ki o yılları gördük.
*O hayatları yaşadık. Pişmanlık mı? Asla!...
*Sadece o dolu dizgin yılları özlüyoruz..?Verseler aynı hayatları yeni baştan,büyük bir keyifle yaşamak isteriz.
*En azından ben öyle isterim!...
İşte! Sağdan soldan derlediğim; çok kısa anlatmaya çalıştığım,birçok yeri atladığım bu bizim hikayemiz…
Okunma Sayısı: 5011
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.