HALKIN KENDİ TIBBI-3
10 Temmuz 2020, Cuma 15:38“Halk kendince bir Çare Arıyordu. Kendi Tıbbını…”
Bir enfeksiyon hastalığı başladığında,halk hemen buna yakalanmayı önleyecek mucizevi ilacın peşine düşer. Günümüzün Sumak suyu, kele, paça, dut pekmezi gibi tedaviler…
17.Y.yıl Londra'sında, böyle şarlatanlıklar çoktur. Sokaklara yapıştırılmış afişler…”vebaya karşı ŞAŞMAZ HAPLAR, benzeri görülmemiş VEBA ÖNLEYİCİ ŞURUPLAR…Tek hakiki VEBA SUYU, Bunlar o kadar çoktu ki, hepsini yazsam bir kitabı doldurur der, anlatıcımız.
Kendi ceplerini doldurmak için halkı aldatanlar olduğu kadar, bunların tuzağına düşenlere de ateş püskürür yazarımız. “ O kadar akıllarını kaybetmişlerdi ki, bu tür hapları,merhemleri,şurupları stoklarken sadece paralarını harcamakla kalmayıp bir de kendi kendilerini zehirliyorlardı….”
VEBA'da her gün gözlemlerini kayda geçiren roman kahramanlarından Tarrou eczanelerde naneli pastillerin tükendiğini fark eder; çünkü birçok insan bulaşma tehlikesine karşı kendisini korumak için bunları çiğnemektedir
VEBA YILI GÜNLÜĞÜ'NDE Halk arasında özellikle sarımsak, sirke ve tütünün enfeksiyonu önlediği söylentisi yaygındır.
Anlatıcı H.F. Çok ironik bir şey anlatır…Erkek durmadan sarımsak ve tütün çiğnemekte, hastabakıcı olan karısı ise her tarafına sirke püskürtüp AĞZINI DA SİRKELİ BİR BEZLE KAPATMAKTADIR. Bu sayede hiç maske takmadıkları halde salgını sağ salim atlatırlar…Siz ne diyorsunuz?
HEKİMLERİN ÇARESİZLİĞİ…
Londra'da 17.Yüzyılda hekimlerin vebaya karşı yapabileceği fazla bir şey yoktur; hastaların boyun, kasık ve koltuk altlarında çıkan ve taş gibi sertleşen veba hıyarcıklarını keserek enfeksiyonu boşaltmaya çalışırlar. Ama fazla başarılı olamazlar. H.F. bu hekimlerin”başkalarının hayatını kurtarmak için insanlığın hizmetinde kendilerini feda etmeleri'ni”övgüyle anlatır. Ama…insanın gücü afallayıp kalmış,sona ermişti, diye de ekler. Veba bütün ilaçlara meydan okuyordu;hekimler bile ağızlarında maskeleriyle bile yakalanıyordu.; başkalarına ne yapmaları gerektiğini anlatmaya, reçete yazmaya gidenler hıyarcıklara bürünüyor ve nasıl mücadele edileceğini öğretecekleri düşmana yeniliyor, düşüp ölüyorlardı. “Ülkemizdeki onlarca ölen sağlık çalışanları geldi aklıma!
Camus'un romanında, 20. Yüzyılda fazla değişen bir şey yoktur. Oran'da Dr. Rieux de aynı çaresizlik içindedir. “Sonunu göremediği bir dönem boyunca kendi rolünün artık insanları iyileştirmek olmadığını biliyordu. Onun rolü tanı koymaktı. Keşfetmek, görmek, tanımlamak, kaydetmek..Kadınlar onu bileğinden tutup yalvarıyorlardı:”Doktor, onu yaşatın! “Ama o yaşatmak için orada değildi.,tecrit emri vermek için oradaydı.
SALGININ SONU…
*Hiçbir mikrop,hiçbir zaman ölmez, sadece uykuya yatar”Londra'daki ve öteki salgınlar da gün gelir, alınan önlemlerden çok, veba bakterisinin gücünü kaybetmesiyle kendiliğinden sona erer. H.F.Yeniden sokağa çıkmaya başlayan Londralıları “firavunun hışmından kurtulup Kızıldeniz'i geçenlere benzetir….” Tanrıya şükrettiler, ama kısa sürede O'nun işlerini unuttular..”Sonra nankörlüğün ve her tür kötülüğün aramıza geri dönüşü. Üzerine daha fazla konuşmayı reddeder ve günlüğünü bir zafer çığlığıyla bitirir.
Korkunç bir veba vardı Londra'da/ Altmış beş yılında/ Yüz bin Can aldı, Sildi Süpürdü/ Ama işte Ben Hayattayım Hala….”
Oran'da salgın bittiğinde Dr. Rieux de sağ kalanlar arasındadır. Ama anlattıklarının bir zafer günlüğü olmadığını bilir. Şehirden yükselen sevinç çığlıklarını dinlerken”bu hafifleme duygusunun hep tehdit altında olduğunu”düşünür. Salgının bitişini kutlayan halk belki bilmemektedir Dr. Rieux “veba mikrobunun hiç ölmediğinin, yıllarca uykuya daldığının ve belki bir gün insanların bir mutsuzluk yaşaması ya da bir şeyler öğrenmesi için farelerini uyandırıp mutlu bir kente ölmeye yollayabileceğinin” farkındadır.
Okunma Sayısı: 3808
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.