FİZAN'A BİLE GİDERKEN DATÇA'YA GİTMEK
28 Ekim 2019, Pazartesi 19:00 Erkan en iyi arkadaşımdır. Ankara'da önce üç yıllık yatılı lise dönemi, arkasından üniversitede aynı bölümde beş yıl birliktelik bizi can ciğer arkadaş yapmış ve içtiğimiz su bile ayrı gitmez olmuştu. İkimiz de elektrik mühendisi olmuş ama Erkan İstanbul'da bir iş bulmuş, ben ise İzmir'e taşınmıştım. Çoluk çocuk sahibi olup 50'li yaşlara ulaşmıştık. Hiç aksatmadığımız şey ise bazen ailelerimizle birlikte bazen de erkek erkeğe tatillerimizde her yaz 5-10 gün bir yerde birlikte geçirmekti. Bu tatillerin olmazsa olmazı bizim tabirimizle "gazozuna tavla" oynamaktı. Sonunda kaybeden başta kararlaştıran cezayı, aslında birlikte keyfi, öderdi. Bu cezalar birlikte bir güzel lokantada yemek yemek, 2-3 gün bir yerde tam pansiyon tatil, Avrupa'da bir güzel şehirde birlikte hafta sonu gibi pek ucuz olmayan şeylerdi. Ama ikimiz de şükür iyi kazanıyorduk ve birlikte yaptığımız bu faaliyetler bizim için büyük mutluluktu. Tabii her fırsatta lise ve üniversite günleri anılır, dersler, öğretmenler, kaçamaklar tekrar tekrar anılırdı. Bu yılbaşına girişi yine ailelerimizle birlikte üç günlük bir tatilde kutladık ve tavla partisini ne yazıkki ben kaybettim. Ceza olarak seçimini benim yapacağım bir yabancı ülkede birlikte bir hafta geçirecektik. Erkan'a "ben kaybettim ama gideceğimiz ülkeyi ben seçeceğim" dedim. O da bana seninle Fizan'a bile giderim dedi. Fizan'a gitmek lafını çok duymuştum ama ne anlama geldiğini bilmediğim için bir araştırayım dedim. Meğer Fizan Libya'nın güneyinde olup tarihte birkaç hükümdarlığın ya da devletin eline geçmiş. Osmanlı İmparatoru 2. Abdülhamid döneminde Jön Türkler için sürgün yeri olarak kullanılılmış, çünkü Fizan başkent İstanbul'dan en uzak toprak parçasıymış. Fizan'a bile giderim ve Fizan'a kadar yolun var sözlerinin çıkış sebebi de buymuş. Erkan'a sürpriz olarak Fizan'a 10 günlük bir macera turu ayarlayabilsem diye düşündüm ama ne kadar mantıklı bir düşünceydi bilmem. Konuyu Mayıs ayından beri 15 gündür Datça'da olan başka bir arkadaşım Caner'le bir "nasılsın, neler yapıyorsun?" amaçlı bir telefon konuşmamızda açtım ve Fizan konusunda fikrini sordum, çünkü o kendi kafasına göre seyahatler organizasyonunda amatör bir uzmandı. Caner bana" Fizan'ı unut, olacak şey değil ama Datça'ya gelin ve Türkiyenin, hatta dünyanın en unutulmayacak bir köşesinde hayatın en güzel tadlarını almanın keyfini yaşayın" dedi. Datça'yı çok duymuş ama nedense hiç düşünmemiştim. Bir başka arkadaşım ise yine Datça hayranıydı ve şiir yazan biri olarak bana şöyle bir dört dörtlük söylerdi:
85'lik astımlı teyzem der ki Datça'da hava benim nefesim, 45'lik kız kardeşim der ki, Datça'da deniz benim hasretim, Gittim oraya anladım ki Datça'da güneş ruhumdaki bir aydınlık, kumlu ya da taşlı pilajlar ise gözlerimde engin, bitmez rüyalar, Sahildeki çayhanelerde çay, kahve, kahvaltılar güzel günlerin habercisi, akşamları kumsalda restoranlarda meze ve balıklar ise lezzete uzanmanın ihtişamı. Bütün bunlar Fizan'ı unutup Datça'ya gitme planı yapmama neden oldu. Bunu büyük bir keyifle kabullenen Erkan'ın ve benim ailem Datça'da bu Eylül'de iki hafta inanılmaz bir tatil yaptık. Datça merkez, eski Datça, Palamutbükü, Kargı koyu, Karaincir'den Datça'ya uzanan kilometrelerce eşsiz sahil, Mesudiye koyları bizi büyüledi. Tarih eksik kaldı falan demeyin çünkü Datça yarımadasının ucundaki, Ege ile Akdeniz'in birleştiği Tekir Burnun'da yer alan Knidos Antik Kentine gidip oradaki tarihi kalıntıları da gördük.
Erkan'la bu tatilimizden sonraki üç yazda da tavlada kaybedenin cezasının Datça olmasına karar verdik. Sloganımız ise "Seninle Fizan'a bile değil ama Datça'ya giderim" oldu. Fizan nasıl bir sürgün yeri imiş ise, Datça da bizim tavlada kaybedenin cezası olacak en azından arka arkaya üç yıl. Böyle cezaya can kurban, önümüzdeki yıl tekrar Datça'ya gitmeyi şimdiden iple çekiyoruz . Bize cezanın anlamını ödül olarak değiştiren Datça, sen nelere kadirmişsin.
Datça'ya hiç gitmeyen, görmeyenler hayatta neler kaçırdığınızın farkında değilsiniz. Haydi artık Datça'ya ... Rumuz: Sensiz olmaz, 24 Ekim 2019
(Bana bugün bir sevdiğim „Seninle Fizan'a bile giderim“ dedi, ama ben onunla birlikte Datça'nın güzelliklerine gitmeği hayal ediyorum.)
85'lik astımlı teyzem der ki Datça'da hava benim nefesim, 45'lik kız kardeşim der ki, Datça'da deniz benim hasretim, Gittim oraya anladım ki Datça'da güneş ruhumdaki bir aydınlık, kumlu ya da taşlı pilajlar ise gözlerimde engin, bitmez rüyalar, Sahildeki çayhanelerde çay, kahve, kahvaltılar güzel günlerin habercisi, akşamları kumsalda restoranlarda meze ve balıklar ise lezzete uzanmanın ihtişamı. Bütün bunlar Fizan'ı unutup Datça'ya gitme planı yapmama neden oldu. Bunu büyük bir keyifle kabullenen Erkan'ın ve benim ailem Datça'da bu Eylül'de iki hafta inanılmaz bir tatil yaptık. Datça merkez, eski Datça, Palamutbükü, Kargı koyu, Karaincir'den Datça'ya uzanan kilometrelerce eşsiz sahil, Mesudiye koyları bizi büyüledi. Tarih eksik kaldı falan demeyin çünkü Datça yarımadasının ucundaki, Ege ile Akdeniz'in birleştiği Tekir Burnun'da yer alan Knidos Antik Kentine gidip oradaki tarihi kalıntıları da gördük.
Erkan'la bu tatilimizden sonraki üç yazda da tavlada kaybedenin cezasının Datça olmasına karar verdik. Sloganımız ise "Seninle Fizan'a bile değil ama Datça'ya giderim" oldu. Fizan nasıl bir sürgün yeri imiş ise, Datça da bizim tavlada kaybedenin cezası olacak en azından arka arkaya üç yıl. Böyle cezaya can kurban, önümüzdeki yıl tekrar Datça'ya gitmeyi şimdiden iple çekiyoruz . Bize cezanın anlamını ödül olarak değiştiren Datça, sen nelere kadirmişsin.
Datça'ya hiç gitmeyen, görmeyenler hayatta neler kaçırdığınızın farkında değilsiniz. Haydi artık Datça'ya ... Rumuz: Sensiz olmaz, 24 Ekim 2019
(Bana bugün bir sevdiğim „Seninle Fizan'a bile giderim“ dedi, ama ben onunla birlikte Datça'nın güzelliklerine gitmeği hayal ediyorum.)
Okunma Sayısı: 3505
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.