FATİH'İN BEDDUASI…NEYİ ANLATIYORDU?
17 Ağustos 2020, Pazartesi 17:06“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya'yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse,(…) camilikten çıkarırlarsa(…) Allah'ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın”
Erdoğan'da, kılıçlı vatandaş da bunu okudular…
Peki bu metin gerçek miydi? Bunu tarihçiler tartışmaktadır. Ancak şu kadarını söyleyelim. Eğer Fatih Sultan Mehmet bunu demişse, altına Fatih Sultan Mehmet imzası atmaması gerekirdi. Çünkü; 2.Mehmet'in vefatından çok sonra “Fatih” unvanıyla anılmaya başladığı, çıkardığı fermanları “Kayser-i Rum”unvanıyla imzalamayı tercih ettiği yaygın olarak bilinen bir durum.
Vakıfnameyi inceleyenler, 2.Mehmet'in hayrat olarak kiliseden değiştirilerek tamir ve yenilenen Ayasofya yanında daha onlarca cami vardır.
Ayasofya camii başta olmak üzere diğer hayrat eserlerin bakım, onarım görevli giderleri için F.Sultan Mehmet Han, İstanbul ve Trakya bölgesinde 35 köy, mezra ve meranın yanı sıra binlerce dükkan, onlarca çarşı, menzil, bostan ve bahçeyi vakfeylemişti. Vakfedilen akarlar sayesinde tarihi süreçte hayrat eserlerin yaşatılması sağlanmıştı.
Söz konusu vakfiyenin sonunda ise, benzer pek çok vakfiye metninde olduğu gibi gerçekten bir beddua vardı. Ancak bu beddua, bu vakıf varlıklarına ait bütün şartları, gelir ve giderleri de kapsıyordu.
Ayasofya'nın cami olmasından çıkarılmasına yönelik özel bir bölüm yoktu…”^
Daha da önemlisi, bu iddiaya sarılıp, Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edenler! Bu ve benzeri vakfiyelerin içinde yer alan binlerce diğer vakıfta yapılan diğer değişiklikler nedeniyle maruz kaldığımız beddualara ne diyecekler?
Bugün Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinden günümüze gelmiş ancak yöneticisi kalmadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil ve idare edilen vakıf sayısı yaklaşık 52 bin dir…Bunların pek azı şartlara uygun kullanılıyor.
İşte amacı dışında kullanılan bunlardan çok önemli gördüğümüz birkaçı:
1-Okmeydanı: Fatih, İstanbul kuşatması sırasında otağını Okmeydanı'na kurmuştu. Ondan sonra oğlu 2.Bayezid bu bölgeye Okçular Tekkesi kurdurarak, babasını onurlandırmıştı. Hikayesi uzun. 1.400 bin metrekarelik bir alanda binalar yapıldı. Tapular dağıtıldı. İmar affına dahil edildi. Uzatmayalım, bir sürü şey yapıldı. En sonunda Beyoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aktarıldı(2010)
2-Kadıköy –Zühdü Paşa Camii ve Mektebi: Kızıltoprak'ta Bağdat Caddesi'nin başlangıcında bulunan Zühtü Paşa Camii, 2. Abdülhamit dönemi, devlet adamlarından Ahmet Zühdü Paşa tarafından yaptırılmış. Bitişiğindeki sıbyan mektebi de. Vakfa gelir getirsin diye kayıt edilmişti. Bu mektepte 1888-1921 tarihleri arasında eğitim verilmişti. Bu iki katlı ahşap yapı 1980'lerde restore edildikten sonra günümüzde KADIKÖY MÜFTÜLÜĞÜ olarak kullanılıyor.
3-Şehzade Mehmet Medresesi: Kanuni'nin 1543'de ölen oğlu Mehmet adına yaptırdığı Şehzadebaşı'ndaki Şehzade Külliyesi, Mimar Sinan'ın tasarladığı ilk Selatin külliyesi…Bu eserin başına gelmeyen kalmamış. En sonunda kiralık olarak lokantaya verilmiş…
4-Kılıçali Paşa Medresesi: Mimar Sinan'ın bir başka şaheseri. 1580'de Kılıç Ali paşa Külliyesi, Cami, hamam, medrese, türbe ve çeşmeden oluşan külliyenin medresesi, 1914 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu'nun dispanseri olarak kullanılmış; bu dönemde yapının özgünlüğünü bozan değişiklikler yapılmış, 1995'e doğru bina tahliye edilmişse de içi yapılan değişikliklerle olduğu gibi bırakılmış. Bugün Çayeli Vakfı tarafından kullanılıyor.
Böyle daha onlarca sayabiliriz. İşte ortada bir beddua varsa, bu bunların hepsi içindir.
Bir beddua varsa, bunu kim uygulamamışsa onu ve onları çarpsın!
Okunma Sayısı: 3997
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.