ENDÜSTRİ MESLEK LİSELİ OLMAK.
16 Ekim 2024, Çarşamba 23:37Öğrenim hayatıma; Benden iki yaş büyük olan abimin köyümüzdeki ilkokulu bitirmesinden sonra, bende anne baba ve abi ile Milas’a a göç ederek Milas Menteşe İlkokulu ve daha sonra da Milas Ortaokulu’nda devam etmiştim. Anne, babam ve abim le Hayıt’lı mahallesindeki çıkmaz sokakta, ahşap, harabe gibi bir evde kiracıydık. Anne ve babam Milas’ın o yıllarda ki (1969) önemli gelir kaynaklarından olan; Tütün, Pamuk ve Zeytin işlerinde yevmiye ile çalışarak bizim okul giderlerimizi karşılamaya, markalı olmasa da ayağımıza bir ayakkabı, okulda giyebileceğimiz bir takım elbise ve hafta sonları da bizi Milas’ta bulunan (İstikamet sineması, Yeni sinema, ve Özler sinemasına gidebilmemiz için cep harçlığı
verebilmek uğruna çırpınıp dururlardı. Bizler de ailemizin bu özverili davranışına karşılık; Çok başarılı bir öğrenci olmasak da; Orta derece veya geçer not almaya gayret ediyorduk. Netice de Milas ortaokulunu da bitirip diploma almaya hak kazanmıştım.
Bu arada anne babam Lise eğitimini yarıda kesip, Bodrum da denizcilik hayatına atılan abime kızıyor, benim de aynı hataya düşmemden endişe ediyorlardı. Babam uzun araştırmalar sonucunda; Söke de bir okul olduğunu ve orada okuyup okulu bitirirsem bir meslek sahibi olacağımı düşünerek; Okul ve giriş sınavları ve tarihi hakkında edindiği bilgileri benimle paylaşmıştı. Neticede giriş sınavlarında başarı göstererek sınav sonuçları listesinin on ikinci sırasında yerimi almıştım.ve 1975 öğretim yılında SÖKE ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ ELEKTRİK BÖLÜMÜ’nde okumaya hak kazanmıştım. Yeni bir çevre, yeni bir okul, özel öğrenci yurtları, teorik dersler ve uygulama dersleri, Teori mi ? yoksa Pratik mi önemli?, değerli öğretmenlerim ve gençlik aşklarım , bahar ayları, yaz, tatili derken 3 yıllık okulu 6 yılda bitirmiştim. Hem mesleki hem de geniş arkadaş çevremle dopdolu olarak okulumu bitirmiştim. Bunlardan bir tanesi de : Şimdi rahmetli olan okuldan sıra arkadaşım, öğrenci yurdunda ise sırdaşım Ali Başarandı. Okul bitirme sınavlarımı vermek için Datça dan Söke ye uzun bir yolculuk yapmıştım. ihtilal den dolayı her önüme gelen üniformalı polis ve jandarmaya yolculuk nedenimi ve niyetimi anlatmak, hem de; Acaba olmaz! Derlerse nasıl okulu bitiririm düşüncesi beni yolculuktan daha çok yormuştu. Geceyi Söke deki salaş ucuz bir otelde geçirip sabah okuldaki sınava yetişmeliyim. Uyanamazsam düşüncesi beni kahrediyor. Resepsiyondaki ihtiyar amca bana pek güvenilir gelmiyor. <<Seni uyandırmayı unutmuşum>> .derse ne yaparım.? Bu arada imdadıma öğrenimim boyunca bana büyük manevi desteği olan arkadaşım: Ali BAŞARAN Yetişti. Ali’nin babası Hüseyin amca Davutlar meydanında kahve işletirdi. (sağırın kahvesi).Hüseyin amcanın kulakları ağır duyardı. Bu nedenle kahvenin namı öyleydi. Hüseyin amcanın oğlu okuldaki arkadaşım Ali BAŞARAN; <<Benim diplomaya ihtiyacım yok. Ben nede olsa babamın kahveyi işletmesine yardım edeceğim. Sen yat uyu istirahat et ben nöbet tutacağım. Sabah seni uyandırırım >>demişti. Dediğini yaptı.
Okulumu 1981 Eylül’ünde bitirdim. Hemen ardından, Datça belediyesindeki memuriyet hayatım başladı. Belediye de Elektrikçi makinist olarak işbaşı yaptım. Ama memuriyet hayatım fazla sürmedi. Benim gözüm denizlerdeydi. Anne, baba ve çevremin kalmam için ısrar etmesine rağmen istifa dilekçemi verdim. O zamanki belediye başkanımız rahmetli; yüz başı Savaş ÖZALP şöyle demişti: Atilla seni çok iyi anlıyorum. Belediyeden ayrılınca ne yapmak istiyorsun? diye sormuştu kendisine: Efendim ben denizi seviyorum. Hayatımı denizden kazanmak istiyorum demiştim. O da hemen makam masasının üstünde duran manyetolu telefonu çevirerek Marmaris Liman başkanlığını aramıştı. Telefona cevap veren sahsa; (Eminim ki birbirlerini çok iyi tanıyorlardı) <<Benim bir adamım gelecek ona yardımcı olmanı istiyorum>> demişti.ve aynı gün Marmaris’e gitmemi istemişti. Ve Beni karşılayan Marmaris Liman Başkanına durumu anlattım. Aynı gün Endüstri Meslek Lisesi Elk bölümü diplomama istinaden bana bir gemi adamı cüzdanı düzenleyip verdiler. Artık sertifikalı(ehliyetli) bir denizciydim.
Aynı yıllarda da denizlerimizde mavi yolculuk furyası başlamıştı. Önceleri Günübirlik , daha sonraları ise haftalık charter yapan teknelerde çalışmaya başlamıştım. Önceleri mutfakta bulaşık yıkayarak başladığım denizcilik hayatıma; Aşçı yamaklığı, Aşçılık, sezon öncesi ve sezon sonrası teknenin bakımları, makina ve mekanik donanımların bakımları, makina ve elektrik Jeneratör sorumlusu ve yavaş yavaş dümenin olduğu sevk ve idarenin yapıldığı köprü üstüne çıkıp geminin tümünden sorumlu kaptan olmuştum. Tabii ki bu arada belirli dönemlerde hizmet göstererek sınavlara girip ehliyetimi de yükseltmiştim.
Bu arada çocuklarımda yaz tatillerinde benim yanıma gelerek hem tatil yapıyor hem de benimle hasret gideriyorlardı. Ben yaz boyunca evine birkaç defa gidebilen kişiyim. Herkes’in tatil yaptığı günlerde ben çalışıyorum. Bu arada teknemdeki turistlerin; Biz tatil yapmak için şu kadar para ödüyoruz oysa kaptanın çocukları babaları kaptan olduğu için bedava tatil yapıyorlar. Demesinler diye; Çocuklarımı turistlere tanıtarak onlara görevler verirdim. Barbaros: Boş bardakları toplayacak etrafta gelişigüzel bardak kalmayacak, mutfağa taşıyacak ve bunları kırmadan yıkayacak. Levent; İçecek servisinden sorumluydu. Dolaplara yeni meşrubat, su ve içkileri yerleştirecekti. Eksilen içeceklerin listesini yapacaktı. Remzi: Güverte elamanlarına yardım edecek, yelken halat, bot ile karaya halat bağlamak ve çözmek işinden sorumluydu. Bu kuralı bana : 13 yıl çalıştığım ve kendisiyle çalışmaktan hep gurur duyduğum, Bodrum un ilk yat turizmi şirketi SALMAKİS turizmin genel direktörü Tuncay KARAKAYA öğretmişti. Birgün beni yanına çağırıp, şöyle demişti. <<Kaptan ! Teknede iki türlü insan olur. Birincisi; Para ödeyip hizmet satın alır. İkincisi ise; Hizmet verip para alan kişidir. Bunlardan başka teknede: Eş , dost , sevgili olmaz.>> Demişti. Bundan dolayı bende çocuklarımı tatil havasındaki kişiler olarak değil; Yardımcı elemanlarmış gibi çalıştırdım. Bu çalışmaları da onlar için staj yerine geçmiş oldu. Şimdi onlarda hayatını denizden kazanıyorlar.
Benim denizcilik hayatına başlamam kendimde ve etrafımda birtakım değişmelere yol açmıştı. Diğer kaptan arkadaşlarımdan farklı olduğumu görüyorlardı. Ancak iş hayatının gereği bunu açıklamak kimsenin işine gelmiyordu. Ben teknedeki arızaları kısa sürede tespit edebiliyordum veya arıza olmadan gereğini yapıyordum. Periodik bakımları düzenli olarak tuttuğum jurnalden takip ediyor notlarımı alıyordum. Uzun zaman gerektirecek işleri birer rapor halinde kışlamadan önce donatana ileterek ; uyarı ve ikazlarımın , sözle değil kalıcı olması için yazarak iletiyordum. Bu gibi yaklaşımlarım; Ben söylemiştim,! Benden söylemesi! gibi değil de; Gördüğüm o aksaklıkların üzerine gidilerek çözüm üretilmesini sağlardım. Bu ve benzeri ayrıcalıklarım bu mesleği icra ederken; iş aramadan işin gelip beni bulmasını sağladı. Mesleğimde aranan başarılı bir kaptan olmam ailemi ve çocuklarımı da gururlandırıyordu. Çocuklarım; Babalarının Kaptan olduğunu söylerken gözlerinin içi gülüyordu.
Yeni bir yaz sezonu öncesi Baharın ilk günlerinde Knidos ile Yazıköy arasındaki Bağlı Belen tepesinde arkadaşlarla beyaz leblebi ile şarap içerken gelip geçen gemiler hakkında da yorumlar yapıyorduk. Bu kuruyük bunda petrol var bu gemi RO-RO gibi. Telefonum çaldı baktım arayan arkadaşım; Sarı Mustafa lakaplı Mustafa GÜNEŞ ti. Mustafa o yıllarda hayatta olan KOÇ holding CEO su Mustafa KOÇ’ un kaptanıydı. Kısa bir hal hatır sorduktan sonra ne yaptığımı sordu. Samimiyetimize güvenerek şarap içiyoruz dedim. Mustafa da bana ,bir bardak az iç. Şimdi seni arayacaklar. Tam sana göre bir iş var dedi. Tamam deyip telefonu kapattım. Çok kısa bir süre sonra o sevecen güven veren ses tonuyla 5 yıl birlikte zevkle çalıştığım Niyazi bey aradı. Kendini tanıttı ve konuya girdi. Benim CV elindeymiş. Sarı Mustafa kaptan aracılığıyla bana ulaşmış. Teknelerinin Didim marinada olduğunu birkaç gün içinde teknede buluşarak detayları konuşmamızı teklif etti. Kabul ettim. Datça’dan Nasıl geleceğimi, istersem bir gün önceden gelerek otelde kalabileceğimi, otel masraflarını karşılayacaklarını teklif etti. Otele itiraz ettim. Niyazi bey dedim;1981 Söke Endüstri Meslek Lisesi mezunuyum. Didim ve çevresinde bir sürü okuldan arkadaşım vardır. Hem onları görmüş olurum uygun bir yerde de kalırım dedim. Uygun gün ve saatte dediğimiz gibi Didim D marinada Niyazi bey ve işverenim Hasan beyle teknesi : ACACİA da buluştuk. Teknemiz 1976 İtalya yapımı klasik BENETTİ olmasına rağmen tam bir İngiliz klasiği gibi dekore edilmiş. Sarı kapı kolları, sarı şamdanlar, çok güzel . Gemici de iyi çalışmış olmalı ki her şey mükemmel görünüyordu.
Kısa bir sohbetten sonra; Hasan bey << eee kaptan anlat bakayım sen neler yapabilirsin? Neler yapamazsın? senin özelliklerin nedir? >> demişti. Haydaaa Buda nereden çıktı şimdi diye düşündüm. CV elindeydi. Benim hakkımda yeterli bilgiler elindeydi. Daha neyi soruyor diye düşünmüştüm. Ama hiç tereddüt etmeden ayağa kalkıp parmağımla etraftaki birkaç mega yatı göstererek. Efendim bakın şu teknede kaptan vardır, ondada vardır. Şu yanımızdaki teknede de kaptan vardır. Ama ben bütün o kaptanlardan farklıyımdır dedim. Hasan bey de <<Hah işte bende onu soruyorum. Senin onlardan farkın nedir>> dedi ve oturmam için karşısındaki klasik işlemeli koltuğu gösterdi. Şimdi Hasan beyle karşı karşıya oturuyorduk. Bu arada özgüvenim tavan yapmış olmalı ki; Hasan beyin gözlerinin içine bakarak; Efendim ben bir teknik okul mezunuyum. Ben 1981 yılında Söke Endüstri Meslek lisesi elektrik bölümü nü bitirdim. Okul 3 yıllıktı ama ben 6 yılda bitirdim. Ama okulda geçirdiğim her dakika her gün beni arkadaşlarımdan farklı yaptı. Diğer arkadaşlarıma göre ben öğretmenlerimden daha çok faydalandım. Benim gözlerim diğer kaptanlardan farklı görür. Kulaklarım diğer kaptanlardan farklı duyar. Burnum kokuları onlarınkinden farklı algılar. Ben onlardan farklıyımdır. Dedim.
Hasan beyin benim bu özgüvenli konuşmamdan memnun olduğunu hissettim. işe başlamam onaylanmıştı. Bu güzel teknenin kaptanıydım. En kısa sürede işbaşı yapmamı talep etmişlerdi. Ve konuşmamızdan 3 gün sonra teknemin Dümenine geçmiştim. Sonradan öğrendim ki Hasan bey benim okuduğum okulun yüksek eğitimini taaa Almanya’da okumuş. Hasan bey de teknik üniversite mezunu. Hasan bey teknik elemanın ne olduğunu çok iyi biliyor. Kendisi de aldığı eğitimin gereği Koç Gurubunda, Vestel, Otosan, ve son olarak SETUR yönetim kurulu başkanlığı yapmış ve emekli olmuş bir teknik adam.
Hasan bey: MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ sloganıyla Vehbi KOÇ a giderek Meslek Liselerinin finanse edilmesine vesile olan kişidir ( Bu konuyu başka bir zaman ele alacağım).
İşte böyle; Meslek Liseli olmak; teknik olarak kendime olan güvenimi arttırdı. Denizde de ,günlük hayatımda da, her yerde meslek liseli olmanın ayrıcalığını yaşadım. Ve diplomamla gurur duyuyorum. Meslek Liseli olmak ayrıcalıktır.
Bütün Meslek Liseli arkadaşlarıma, kardeşlerime, Öğretmenlerime, en içten sevgi ve saygılarımla.
Kaptan :
Aslan Atilla YORULMAZ
12 Eylül 2024
Söke.
Okunma Sayısı: 574
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.