LAÇİNNN
s
Muğla
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

DOĞRU ANLAMAK: 42 UD KARDEŞLİĞİ VE ÇAYLAK DİNLETİSİ – BİR ANI:HAZİRAN-2014

26 Eylül 2024, Perşembe 08:25

1.    Diyebilirim ki, dünyada, kendi kültürünün eseri olan sazlar arasında ud kadar sevilen bir başka çalgı yoktur. Buna evrensel gitar da dahil. Bu sebeple ben, bu çalgı- insan ilişkisine bu adı veriyorum. Ud kardeşliği. Bu deyimin iki boyutu var. Biri, ud ile çalan arasında oluşan ilgi ve bağımlılığını temsil eden sıkı ruhsal bağlılık. Diğeri de,  bu sazı çalan, çalmaya çalışan insanlar arasında oluşan yakınlık. Hem müziksel , hem ruhsal yakınlık. Öyle ki, bir zaman sonra aynı dili konuşuyormuş gibi gelen bir anlayış, ifade ve empati alışkanlığı oluşuyor . Bana göre, ud ve onu çalan insan arasındaki ve aynı zamanda onu çalanlar arasındaki sıkı ilgi ve hatta tutku nedeni ile bu sıfatı fazlasıyla hak ediyor:’ud kardeşliği!. . ’ Ud dediğimiz çalgı perdesiz bir saz. Binyıldan fazla bir tarihi var. Orta Asya’dan gelme ve kopuz denen lavta-tanbur-ud arası bir sazın evrimi ile türeyen bir çalgı. Kopuz, eski gravür ve minyatürlerde olduğu gibi, müzik çalgısı müzelerinde de orijinal kopuz-kobza –lar var. Farabi(9. yüzyıl) tarafından bazı yenilikler-mesela tel ilavesi gibi -yapıldığı, ve çalındığı, hatta kendi döneminin en iyi sazı olduğunu belirttiği bilgiler var. Sonra İbni Sina’nın(10. yüzyıl. ) Ünlü kitaplarında teknik yapısı hakkında bilgiler verdiği görülüyor. Ayrıca ünlü müzisyen ve Türk müziği nazariyatının ilk düzenleyicisi Abdülkadir Meragi (14. yüzyıl)nin iyi bir ud ustası olduğu ve yapısı, müzikalitesi hakkında geniş bilgi sahibi olduğu kaynaklarda aktarılmaktadır.  Emeviler(8. -14. yüzyıl) döneminden başlayarak islam kültür, felsefe ve sanatının endülüs-ispanya’ya geçtiği ve bütün Avrupa’ya yayıldığı günümüzde ayrıntılı olarak bilinen bir gerçek.  Bu perdesiz çalgıyı öğrenme süreci , gösterilen çaba, ve dirençle orantılıdır. Yeterli seviyeye gelmek yıllar alır. En kısa ud eğitimi 4 yıldır. Şarkı söylemek çabuk öğrenilir; ama çalgı öğrenmek öyle değil. Şarkı söylemek enstrüman çalmaktan çok kolaydır.  
Bu topluluğumuz, birkaç yıldan beri bu çabayı sürdürmektedir. Müzik ve ud öğrenme işinin çok kolay olmadığını belirtelim bu arada. Hele biyolojik çağımızı dikkate alınca. Kimseden gizlemeye gerek yok sanırım:Çoğumuz ikinci baharını da aşmış olgunluk çağına girmiştir belki. Ev bakımı, eş bakımı, çocuk ve torun bakımı, çarşı pazar, alışveriş, ihtiyaçlar, hastalık ve akraba ilgileri gibi uğraşlar içinde, bir de bu ud öğrenme çabasını sürdürmek gerçekten kolay değil.  Kimilerimiz,  gençliğimizde olanak bulamadığımız için, kimilerimiz de bir araya gelerek bir grup halinde bu muhteşem çalgıyı öğrenme şansını yakaladığı için , koca bir çınara tutunur gibi tutunmaya çalışmıştır önündeki müzik hareketine.  Müziğimizin bir alt yapısı vardır ve mutlaka bir eğitim gerektirir. Bu eğitim, sadece okullarda verilmez. Toplum da kendi kültür hamurunda ilgi duyanları yoğurur. Bu nedenle, bir yerden sonra her grup gibi bu grubun da sadece tek amaçla bir araya gelmediğini söylemek mümkün.  Çünkü müzik tekil ve bağımsız bir olay değil. Sadece bir çalgıyı öğrenmekle kalamaz ve yetinemezsiniz.  Çalmayı öğrenmek yanında, çalgının yapısını da merak etmeye başlarsınız. Sonra yapılışını, nasıl ses verebildiğini, kimlerin yaptığını, geçmişini,  tarihini, evrimlerini, günümüzde kimlerin bu çalgıyı çaldığını, ustaları, virtüözleri,  dünyadaki konumunu bilmek istersiniz. Çünkü müziğin sembolü olan her çalgının damarları,  alt katmandaki değerlere bağlıdır. Bu müzik kültürünün adı da “Anadolu geleneksel . . ” Lakaplı bir müzik olmalıdır bence. Ud çalgısı da bu damarlardan biridir. Kendi kültürümüzün, doğudan batıya, doğu anadolu, güneydoğu anadolu’dan Trakya’ya kadar uzanan yaygınlığının bir sonucu olarak bu kültürle birlikte var olduğunu bildiğimiz ud’un, insanlar üzerinde tarih boyunca müziksel etkisi sürüp gelmiştir. Son bin yıl içinde biçim değişikliğine uğrayarak, fakat daha çok gelişme göstererek,  kendini yenilemiş, birçok sazın kendi genlerinden türetilmesine vesile olmuştur. İslam ve sonraları da Türk islam kültürünün yayıldığı dünya üzerinde çok farklı ülkelerdeki çalgı ve müzik dilini etkileyebilmiştir. Bugün için küçük bir bilgi aktarayım. Başta Avrupa ülkelerine, sonra Amerika’ya sadece Türkiye’den ayda en az 500-600 adet ud gönderildiğini duyuyoruz. Buna ortadoğu ülkeleri dahil değil. Diğer çalgılarımız da, mesela kanun, ney, klasik kemençe, tanbur, ve bağlama buna yakın biçimde talep edilmektedir. Bu şu demektir açıkça. Türk müzik kültürü her gün biraz daha yayılmakta ve kabul görmektedir. Birçok ülkede, konservatuar ve akademilerde,  bu sazların ve Türk müziğinin düzenli periyodik eğitimleri ve bölümleri mevcuttur. Ünlü müzisyenlerimiz, her yıl neredeyse tüm gün dolu, avrupa ve amerika ve uzak doğuda, bu çalgıların dinleti ve resitali için davet edilmektedir. Ud çalmak, diğer çalgılarda olduğu gibi bir tutkudur. tutku olmalıdır. hatta öğrenmenin ilk şartı budur. tutku ve azimle bağlanmak gerek. sevmek ve çalgının güzelliğini hissetmek gerek. böyle olmadıkça gelişme gevşek yürüyecektir. . sonuçta bir çalgıdır demeyelim. evet başlangıcı bir ağaç veya tahta olabilir. ya da bir metal, demir,  tunç,  bakır ve benzeri bir metalden yapılmış bir çalgı olabilir. hatta bir kargıdan oluşturulmuş bir ney olabilir. kesilip biçilir, şekil verilir, yontulur, dizayn edilir, parçalar halinde bir araya getirilir. yüzlerce parçadan bir bütün oluşturulur. delikleri açılır, veya kafesleri takılır, perdeler tamamlanır, teller takılır, içi yağlanır. bu bir klarnet olabilir, bir trombon,  saksafon,  zil, belki bir ney, nay, mey, sipsi, divan sazı, kanun, tanbur, klasik kemençe, lavta, santur veya bir ud olabilir. özetle bir çalgı çalan, aslında bir ağacı, yontulmamış bir tahtayı, üzerindeki püskülleriyle bir kargıyı, ve henüz su verilmemiş bir demiri, çeliği çalıyordur aslında. ona hayat ve ses veriyordur. işte bu bir tutkudur. hayatın mucizesidir. sanatkar bir dost, evrensel bir bağdır günümüz ud virtüözlerinden yurdal tokcan’ın çıkardığı ve hisleniş adını verdiği ilk ud albümünün arka yüzünde ud’a hitaben şöyle yazar:”zaman seninle an be an, seninle dopdolu;yalnız seninle anlamlı seninle;seninle yaşamak ne güzel bu hayatı;bu saf, bu ilahi, bu ölümsüz aşkı onbir telde!. . ”Bu usta, 12 yaşlarında itü türk müziği devlet konservatuarına girerek aralıksız 11 yıl ud öğrenmiş ve büyük bir virtüöz olarak hayata atılmıştır. ve diğer çalgılarda da bundan aşağı değildir ustaların çaba ve azimleri. insanın içinde hepsini burada sayası,  anması geliyor. sırf bu sebeple de olsa, çalgı öğrenmeye çalışan insanlar, hem de bu gecikmiş çağlarında,  kesin olarak saygı ve takdiri hak ediyorlar.  Bu ud kardeşlerinin amaçları çok ideal. bu çağda, yani ilerlemiş yaşlarda dahi,  bir şeyler öğrenmek mümkündür mesajı vermek istiyorlar. hedef şudur:her evde en az bir çalgı olmalı. Ama çalınan, icra edilen bir çalgı. Duvarda yıllarca asılı duran bir çalgı değil. 
          Cemal arzu ve kardeşleri –ud kardeşliği-adı altında sunulan dinleti bir kendini test etme, sınama gösterisiydi diyebilirim. Bir güven telkini, biraz itibar ve kesinlikle insanları bu harika çabaya teşvik istemiydi. Önce çok endişeliydik. Müzikseverler önüne çaylak tabiri ile gerçekten çaylak olarak çıkmak, . Çok zorlanmamıza rağmen bunu başardık. Hatırı sayılır eserler çalıp söylemek, yani aynı anda hem çalıp hem söylemek çok zor bir iştir. Bir koltuğa iki karpuz sığdırmak gibi. Bunları uzun zaman çalıştık kardeşlerle. Nota dışına hiç çıkmadan. Önce notaları çalarken aynı anda okuyarak başladık. Sonra sözlere geçtik . Sonunda bu dinleti hamlesi olgunlaştı.  Ud kardeşlerimiz:. Suat Gürce, Yurdagül Uslu, Şule Töreci, Cemal Arzu, Adalet Aydın, Melahat Eskimez, İbrahim Babaç,  Nermin Akar, Ruhsar Korkut ve Sinem Büyükkarhan (kudümzen) Bir çok türden müzik icra edildi denebilir.  16. yüzyılda yaşamış Kırım hanı Gazi Giray han’ dan, günümüz müzisyenlerinden Kayahan Açar, Musa Eroğlu ve Atilla Özdemiroğlu’ya kadar. . Tamamen notaya sadık kalarak, on kişilik ud orkestrası(biri ritm-kudüm olmak üzere). Hem koro, hem solo, hem Datça marşı, hem peşrev ve saz semaisi formu , halk müziği, hem de oyun havası gibi çeşitli Türk müziği formlarına örnekler verildi. Bütün eserler , öğrencilerin seviyelerine göre ve beğenilen eserler arasından seçildi.  Yeşilçam filmlerinin unutulmaz şarkları, çok tutulan hafif Türk müziği veya popüler müzik parçalarına kadar hatırı sayılır bir müzik yelpazesi vermeye çalışıldı. Doğrusu bir konserde ilk defa 9 udu bir arada görmenin önemli olduğunu belirtmek gerek. Sadece udlardan+kudüm oluşan bir küçük orkestra . Her halde ilk kez olsa gerek. İthal saz yok. Tüm çalgıcılar haliyle Datça’dan. Solistler  Suat Gürce, Yurdagül Uslu ve Sinem Büyükkarhan başarılıydı.  Ve son cümle:müzik en iyi, en güzel ve keyifli bir dünya görüşüdür. Böyle olmalı,  böyle kalmalıdır.  . 
 


Okunma Sayısı: 142

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.