LAÇİNNN
s
Muğla
20 Kasım, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

Dikkatinizi çekti mi?

18 Nisan 2024, Perşembe 17:28


Ha­va­lar yu­mu­şa­dı ama ya­tak­ta sa­ba­ha karşı biraz üşü­yüp yor­ga­nı boy­nu­ma kadar üs­tü­me çek­tim. Ama biraz sonra kalk­tım ve pen­ce­re­yi açıp o güzel bahar ha­va­sı­nı içime çekip ayıl­dım. Bir­kaç haf­ta­dır acı­sı­nı çek­ti­ğim bir ağrı var sağ bi­le­ğim­de. O ne­den­le sağ elimi kul­la­nır­ken de biraz zor­luk çe­ki­yo­rum. Allah be­te­rin­den sak­la­sın daha büyük ağ­rı­lar çek­tir­me­sin diye avu­nu­yo­rum ama as­lın­da bir dok­to­ra mı git­sem acaba? Bir rönt­gen çeker, çare bulur, beni de­vam­lı bu sı­kın­tı­yı çek­mek­ten kur­ta­rır her­hal­de. Kalk­tım madem, hem eşim de kah­val­tı ha­zır­lı­ğın­da, ona " bir omlet yap­sa­na, çok canım çekti" dedim. Bugün Cu­mar­te­si, bir­kaç ar­ka­da­şa rast­la­rım diye , Hasan‘ın kah­ve­si­ne gi­de­yim di­ye­rek, daha yeni al­dı­ğım ve biraz sıkı olan ayak­ka­bı­la­rı­mı çe­ke­cek­le giy­dim. Kah­ve­de ken­di­me de­ni­ze bakan ta­raf­ta­ki boş ma­sa­ya bir san­dal­ye çe­ke­rek otur­dum. Hasan us­ta­nın ge­tir­di­ği orta kah­ve­mi deniz man­za­ra­sı key­fiy­le ve taze kahve ko­ku­su­nu taa ci­ğer­le­ri­me kadar çe­ke­rek yu­dum­lu­yo­rum. Yan ma­sa­da otu­ran, ken­di­si­ni hiç ta­nı­ma­dı­ğım biri, hatta ona bir selam çek­me­me rağ­men oku­du­ğu ga­ze­te­den ba­şı­nı kal­dır­ma­yan o kişi, bir­den bire kal­ka­rak çekti gitti. Ga­ze­te­yi de ma­sa­da bı­ra­kın­ca ben her­hal­de onun de­ğil­di di­ye­rek ga­ze­te­yi kendi önüme çekip oku­ma­ya baş­la­dım. Bazı ha­ber­ler hiç beni çek­me­di, hep tat­sız si­ya­set. Ga­ze­te­de bir Af­ri­ka ül­ke­si ile il­gi­li bir haber vardı ki o çok il­gi­mi çekti. O ül­ke­de in­san­lar sanki bin­bir türlü dert çek­mek için doğ­muş­lar. Ha­be­ri oku­duk­ça üzün­tüm­den içimi çeke çeke bir hal oldum. Hani bazen üzü­lün­ce bur­nu­nu­zu da akı­yor­muş gibi çe­ker­si­niz ya, o da oldu, men­di­lim­le sil­dim. Orada ev­ler­de çeşme falan yok­muş, her gün de­fa­lar­ca ku­yu­dan su çe­ki­yor­lar­mış. Kışın du­ru­mu en iyi olan aile­le­rin ısın­ma­sı bile soba ile imiş, ama ka­li­te­siz ya­pı­lar­da du­ma­nı doğru dü­rüst çek­me­yen ba­ca­lar­la ze­hir­len­me­ler çok olu­yor­muş. Mali du­rum­la­rı kötü ol­du­ğu için tabii banka ota­mat­la­rın­dan (ATM) para çek­mek gibi bir lüks­le­ri de yok­muş. Yi­yecek, içecek temiz su sı­kın­tı­sı çek­mek nor­mal ha­ya­tın bir par­ça­sıy­mış. Mal­la­rı­nı, tar­la­dan ürün­le­ri­ni, kış­lık odun veya tezek ta­şı­ma­yı öküz­le­rin çek­ti­ği ara­ba­lar­la ya­pı­yor­lar­mış. Dev­le­ti idare eden­ler ise her­gün mey­dan­lar­da nu­tuk­lar çe­ke­rek halkı kan­dı­rı­yor­lar­mış. İşsiz­lik­ten er­kek­ler kapı ön­le­rin­de otu­rup tes­pih çerek gün­le­ri­ni ge­çi­ri­yor­muş. Eğer el­le­rin­de un ve şeker varsa özel gün­ler­de ka­dın­lar piş­ma­ni­ye çe­ki­yor­muş. Dü­ğün­ler­de falan tek eğ­len­ce­le­ri biz­de­ki­nin ben­ze­ri bir halay çek­mek, ya da bazı er­kek­ler­de ise bir kö­şe­de giz­li­ce ka­fa­yı çek­mek olu­yor­muş. Alkol yasak ol­du­ğu için ya­ka­la­nan hapis ce­za­sı çe­ki­yor­muş. Ül­ke­de başı çeken tek tük zen­gin­ler ise keyif dün­ya­sın­da ya­şı­yor­muş. Dok­tor falan yok­muş, her ka­sa­ba­ya iki üç ayda bir uğ­ra­yan bir sağ­lık eki­bi­nin ge­le­ce­ği günü iple çe­ki­yor­lar­mış. Genç­ler iş­siz­lik­ten ça­re­yi başka ül­ke­ler­de ara­yın­ca özel­lik­le an­ne­ler ço­cuk­la­rı­nın has­re­ti­ni çekip ağıt­lar söy­lü­yor­muş. Geçen bir­kaç yıl bo­yun­ca ül­ke­yi mali yön­den des­tek­le­yen bazı Av­ru­pa ül­ke­le­ri ma­hal­li hü­kü­met kendi so­run­la­rı­nı çöz­mek için çaba gös­ter­me­yin­ce bu des­tek­le­ri­ni geri çek­miş­ler. İnsan bun­la­rı biz­le­rin hayat şart­la­rı ile kar­şı­laş­tır­dı­ğın­da vic­dan azabı çe­ki­yor. Kı­sa­ca­sı o ül­ke­de se­fil­lik çek­mek­ten başka hayat tarzı yok­muş. Neyse bu tat­sız ama hani Şubat ayı­nın her dört yılda bir 29 çek­ti­ği gibi nadir olan bu ha­be­ri bu­ra­da ke­se­yim.
Ben spor­la çok il­gi­li biri ola­rak ba­yi­den ga­ze­te alın­ca en ar­ka­da­ki spor say­fa­sı­nı bir an önce oku­ma­yı iple çe­ke­rim. Genç­li­ğim­de fut­bol da oy­na­dım ve for­vet­te oy­na­yıp gol atma pe­şin­de ol­du­ğum için hegün şut çekme ant­re­ma­nı ya­par­dım. Ka­zan­dı­ğı­mız bir­kaç maç­tan sonra da üçlü çek­ti­ği­miz hala ha­fı­zam­da. Tabii özel­lik­le rakip takım ta­raf­tar­la­rı­nın yuh çek­tik­le­ri­ni de ya­şa­dım. Ama artık ben fut­bo­lun yö­ne­ti­ci­le­ri ta­kım­la­rı­nı sa­ha­dan hatta lig­den çekme dü­şün­ce­le­ri­ne ge­ti­recek hale gel­me­si ne­de­niy­le ka­fa­mı uzak tut­ma­ya ça­lış­tı­ğım bir hale geldi. Fut­bol­cu­ya, ant­re­nö­re, ta­kı­ma, ha­ke­me ne ceza ve­re­cek­ler diye kimin ne korku çek­ti­ği beni il­gi­len­dir­mi­yor. Başka ne güzel spor dal­la­rı da var, ör­ne­ğin kürek çek­mek gibi. Hele Datça gibi bir sahil ka­sa­ba­sın­da ise bunu bir ba­kı­ma ama­tör ola­rak yap­mak, yani bir ka­yı­ğa at­la­yıp uzak­la­ra kürek çek­mek gibi. Hani pi­yan­go çe­ki­lir ya, Datça 'da ya­şa­mak pi­yan­go­dan en büyük ik­ra­mi­ye­yi ka­zan­mak gibi. De­vam­lı Datça'da ya­şa­mı­yo­rum ama oraya gi­de­ce­ği­miz bahar ve yaz ay­la­rı­nı her yıl iple çe­ki­yo­rum. Ora­nın küçük ol­ma­sı­nın ver­di­ği, ör­ne­ğin bir ban­ka­ya gi­din­ce sıra nu­ma­ra­sı çekip bek­le­me­le­ri falan umur­sa­mı­yo­rum. Bun­la­rı, kal­dı­rım­la­ra park etmiş ara­ba­la­rı ve bazı başka dü­zen­siz­lik­le­ri çe­ke­ce­ğim varsa çe­ke­rim diyor, ka­fa­ma dert et­mi­yo­rum.
Ga­ze­te­de­ki bir spor ha­be­ri de İngil­te­re'de çok ya­pı­lan halat çekme ya­rış­ma­la­rın­dan idi. Hani iki kar­şı­lık­lı gurup bir ha­la­tı iki ta­raf­tan çeker ve ayak­la­rı or­ta­ya çi­zil­miş çiz­gi­nin öbür ta­ra­fı­na geçen takım kay­be­der ya, işte böyle ba­ya­ğı eğ­len­ce­li bir çe­kiş­me bu. Tam bu sı­ra­da elim­de­ki ga­ze­te­yi biri çekti aldı. Meğer o ga­ze­te­yi al­ma­dan çekip giden adam geri gel­miş, ga­ze­te­si­ni unut­tu­ğu için almak is­te­miş. Allah başka türlü korku çek­tir­me­sin ama bir­den kork­tum o ani ha­re­ke­tin­den. Ga­ze­te­yi zaten oku­muş­tum, bir san­dal­ye daha çe­ke­rek ayak­la­rı­mı onun üze­rin uzat­tım. Bir kahve daha ıs­mar­la­yıp onu içer­ken sanki man­za­ra­nın key­fi­ne dal­mış kah­ve­yi höpür höpür içime çek­ti­ği­mi fark ettim. Sonra yerde bı­rak­tı­ğım çan­ta­mı ora­dan çekip ma­sa­nın üze­ri­ne koy­dum ve için­den İspan­yol­ca ki­ta­bı­mı sağ elim­de fin­can ol­du­ğu için sol elim­le çan­ta­mın ön gö­zün­den çekip çı­kart­tım. Bir­kaç aydır İspan­yol­ca öğ­re­ni­yo­rum, madem ga­ze­te elim­den gitti ben de İspan­yol­ca ku­ral­lı ve ku­ral­sız fi­il­le­rin çe­ki­mi­ni öğ­re­ne­yim dedim. Deniz man­za­ra­sı­na ba­kar­ken ders ça­lış­mak bile daha çe­ki­lir olu­yor. Şimdi eve gidip de orada beni bek­le­yen tamir iş­le­ri­nin der­di­ni çek­me­ye hiç ni­ye­tim yok.
Tam sakin bir kö­şe­ye çe­ki­lip Is­pan­yol­ca ça­lı­şır­ken cep te­le­fo­num çaldı. Alo, alo di­yo­rum ama kar­şı­da­ki ki­şi­nin sesi gel­mi­yor, ga­li­ba te­le­fon iyi çek­mi­yor. Kalk­tıp kah­ve­nin üstü ka­pa­lı kıs­mın­dan çı­ka­yım diye dü­şün­düm ama ha­re­ket ede­mi­yo­rum, mon­tu­mun kolu san­dal­ye ta­kıl­mış, onu çekip kur­ta­ra­yım der­ken cart diye yır­tıl­dı. Neyse ki eşim di­kiş­ten anlar, benim küçük çocuk gibi de­vam­lı yırtt­tı­ğım, sök­tü­ğüm giy­si­le­ri­mi tamir der­di­ni ev­li­li­ği­mi­zin ba­şın­dan beri sa­bır­la çek­mek­te­dir sa­ğol­sun. Dı­şa­rı çı­kın­ca te­le­fo­num daha iyi çe­ki­yor belli ki, sin­yal gös­ter­ge­si yük­sek. Üs­te­lik kah­ve­nin tam için­de otur­ma­sam bile baş­ka­la­rı­nın si­ga­ra du­ma­nı­nı mec­bu­ren içime çek­mek­ten çok ra­hat­sız ol­muş­tum, dı­şa­rı­da hava almış oldum. Ara­yan Cem'miş; Cem ben­den 10 yaş küçük, çok iyi bir insan ama ka­fa­sı­nın di­ki­ne giden, en ufak bir so­ru­nu olur­sa ben bunu çe­ke­mem deyip tuhaf ka­rar­lar alan biri. Bir ban­ka­da onun artık bu işi çe­ke­mi­yo­rum de­di­ği ama as­lın­da mis gibi çok iyi ve ida­re­ci po­zis­yo­nun­da bir işi vardı. Ba­kan­lık­lar­dan üst düzey bir müş­te­ri­nin kredi almak için ol­ma­dık ta­lep­le­ri­ne ve teh­dit­kar bas­kı­la­rı­na ka­fa­sı bo­zu­lun­ca bir gün çan­ta­sı­nı top­la­yıp mesai bit­me­den çekip git­miş, bir daha da işine dön­me­miş. Sonra onun abi­sin­den duy­dum­ki o çekip git­mek tam bir çekip git­mek olmuş. Altı ay kuzey Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de ora­dan oraya gez­miş ama bu sü­re­de de her ter­ket­ti­ği otel­de chek-out yap­tır­ma­dan çekip git­miş, fakat otel üc­re­ti­ni ar­ka­dan on­li­ne ödemìş. Te­le­fon­da bana "Abi ben geri dön­düm, artık ba­lık­çı­lık işine baş­la­dım, her akşam üzeri tek­nem­le ba­lı­ğa çı­kı­yo­rum, gel bu akşam üzeri sen de bana katıl, yarın sa­bah­ta balık ağ­la­rı­nı bir­lik­te çe­ke­riz" dedi. Şa­şır­dım kal­dım ama çok se­vin­dim ve bu sürp­riz tek­li­fe evet dedim, çünkü böyle bir ma­ce­ra­nın dü­şün­ce­si hep içimi kı­pır­da­tır ve çok canım çe­ker­di. "Ulan Cem sen nasıl bir in­sa­nın, ka­fa­na göre haber ver­me­den çek­tin git­tin, dö­nüp­te ne zaman tekne aldın, nasıl ger­çek bir ba­lık­çı tek­ne­si mi?" dedim. "Res­mi­ni çekip hemen sana yol­lu­yo­rum abi" dedi. Te­le­fo­num tın etti, tek­ne­nin her ta­ra­fın­dan res­mi­ni çekip üç fo­toğ­raf yol­la­mış, tek­ne­ye hay­ran kal­dım. Hemen pı­lı­mı pır­tı­mı top­la­dım, başka ma­sa­dan alıp ge­tir­diğìm fazla san­dal­ye­yi tek elim­de çeke çeke tek­rar ye­ri­ne koy­dum, kahve pa­ra­la­rı­mı öde­yip ke­yif­ten akan bur­nu­mu çeke çeke evi­min yo­lu­na ko­yul­dum. Bu bende ço­cuk­lu­ğum­dan beri var­dır, bir şeye çok se­vi­nip he­ye­can­la­nın­ca sanki bur­num akar gibi olur, bir süre bur­nu­mu çeke çeke bir hal olu­rum. Ama ay­rıl­ma­dan da kah­ve­nin sa­hi­bi Hasan'a "Hasan ben bir­kaç gün yokum, Cem gibi ben de çekip gi­di­yo­rum bu­ra­lar­dan" diye şaka yap­tım. Eşim dö­nüş­te bir yer­den 5-6 kilo pa­ta­tes al, o ne­den­le de pa­za­ra git­ti­ği­miz­de falan al­dık­la­rı­mı­zı çe­ke­rek ta­şı­dı­ğı­mız pazar ara­ba­sı­nı da ya­nın­da götür de­miş­ti ama unut­mu­şum. Manav Seyfi yo­lu­mun üs­tün­de, pek çe­ki­lecek bir insan değil ama eve yakın diye ona uğ­ra­dım. „Seyfi usta bu büyük tor­ba­lar­da­ki pa­ta­tes­ler kaç kilo çe­ki­yor?“ diye sor­dum. „Tar­tıp ki­lo­su­na göre pa­ra­sı­nı alı­yo­rum ama en az 10 kilo çeker“ dedi. Gö­zü­me çok gö­zük­tü ama evde ha­nı­mın niye pa­ta­tes al­ma­dın diye dır­dır et­me­si­ni çek­me­mek için aldım. Eve gel­di­ğim­de ka­pı­yı açan eşime „Beni artık unut çekip gi­di­yo­rum, bir­kaç ay­lı­ğı­na de­niz­le­re açı­lı­cam“ diye şaka yap­tım. O da önce bir ya sabır çek­tik­ten sonra bana „Ben de zaten seni terk edip, çekip gi­de­yim diye dü­şün­düm, çek­me­ce­de­ki bütün mü­cev­her­le­ri­mi de aldım, hak­kı­nı helat et“ deyip ka­pı­yı çekip gitti ama iki da­ki­ka sonra geri döndü, yani benim şa­ka­ma şa­kay­la kar­şı­lık verdi. Bir­bi­ri­mi­zi yıl­lar­dır de­li­ler gibi se­ve­riz ama böyle çe­kil­mez şa­ka­la­rı­mız da hiç eksik olmaz. Ev­dey­ken Cem yine te­le­fon etti, ona da elimi ver­dim ko­lu­mu çe­ke­mi­yo­rum. „Abi yarın hemen ba­lı­ğa çık­ma­ya­lım, tek­ne­min bur­nu­na zım­pa­ra çekip, sonra da bir boya çek­mem lazım, olur­mu? Ar­ka­sın­dan da en az 3-4 saat boya ku­ru­sun diye sa­hi­le çe­ker­sek iyi olur. Ba­lı­ğa bir gün geç çı­ka­rız“. Bende artık mec­bu­ren „olur“ dedim ama bir de Cem'in dert­le­ri­ni çek­me­ğe ortak oldum, hay Allah dedim kendi ken­di­me. Hani bir tor­ba­dan ilk dört aydan sonra yedek subay ola­rak as­ker­li­ği­ne ne­re­de devam ede­cek­sin ku­ra­sı çe­ker­sin ya, bu Cem de başta is­te­yip sonra sev­me­di­ğim bir yerin kur­ra­sı­nı çek­miş gibi yavaş yavaş ca­nı­mı sık­ma­ğa baş­la­dı. Uma­rım en so­nun­da bu me­ca­ra zevk­li olur ve de­niz­den ağ­lar­la bol bol balık çe­ke­riz. Tabii üs­tü­ne Ra­ma­zan­dan sonra bir balık, rakı se­fa­sı da bizi kıs­ka­nan­la­rın içini çek­ti­rir.
Bir de il­gi­ni­zi çe­ke­ce­ği­ni san­dı­ğım fark­lı bir ko­nu­ya kı­sa­ca de­ği­ne­yim. Bazı din­le­rin, ya da inanç­la­rın bir ba­kı­ma kor­kunç di­ye­bi­le­ce­ği­miz uy­gu­la­ma­la­rı, ör­ne­ğin "Ken­di­ni Kır­baç­la­ma" diye bir­şey, yani is­te­ye­rek acı çek­mek var­dır. Yarı şaka yarı ciddi ama benim de bi­le­rek çek­ti­ğim bir der­dim var. O da çok değer ver­di­ğim sarı inat bir bayan ar­ka­da­şı­mı ara sıra yap­tı­ğı ters dav­ra­nış­la­rı­na rağ­men yıl­lar­dır si­ne­ye çek­mem­dir. Yani kader beni onun­la ta­nış­tır­dı ve "çek bu derdi ya kulum" dedi.
Allah hiç bi­ri­mi­ze bir dert ver­me­sin ama ve­rir­se de çe­ki­lir dert­ler, ko­ku­su­nu içi­mi­ze çek­tik­çe ru­hu­mu­zun ay­dın­lan­dı­ğı çi­çek­ler için­de bahar gün­le­ri ver­sin.
Niye ya­zı­mın baş­lı­ğı­nı "Dik­ka­ti­ni­zi çekti mi?" koy­dum, onu dü­şün­dü­nüz mü? Ya­zım­da tam 108 cümle var ve is­tis­na­sız bun­la­rın hep­sin­de "çek­mek" fi­ili­ni tek ?aşına veya onun­la bir­lik­te­ki ek bir ke­li­me ile çe­şit­li form­lar­da ve an­lam­lar­da kul­lan­dım. Ne zen­gin bir di­li­miz var, sizin de dik­ka­ti­ni­zi çek­miş­tir mu­hak­kak değil mi? Siz artık yeter bu adam­dan çek­ti­ği­miz de­me­den ya­zı­ma bu­ra­da son ve­ri­yo­rum.
Sağ­lık­lı, gü­neş­li, hu­zur­lu, ke­yif­li gün­le­ri mık­na­tıs gibi ken­di­ni­ze çek­mek için ha­ya­tı­nı­za hep olum­lu bakın. İyi bir Ra­ma­zan ayı ge­çir­di­ği­ni­zi ve ar­ka­sın­dan da gel­sin diye bir ay bo­yun­ca iple çek­ti­ği­niz Ra­ma­zan bay­ra­mı­nı­zı çok güzel ve aile­ce içi­ni­ze sin­di­re­rek kut­la­dı­ğı­nı­zı umu­yo­rum. 14.04.2024
 


Okunma Sayısı: 523

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.