Dikkatinizi çekti mi?
18 Nisan 2024, Perşembe 17:28
Havalar yumuşadı ama yatakta sabaha karşı biraz üşüyüp yorganı boynuma kadar üstüme çektim. Ama biraz sonra kalktım ve pencereyi açıp o güzel bahar havasını içime çekip ayıldım. Birkaç haftadır acısını çektiğim bir ağrı var sağ bileğimde. O nedenle sağ elimi kullanırken de biraz zorluk çekiyorum. Allah beterinden saklasın daha büyük ağrılar çektirmesin diye avunuyorum ama aslında bir doktora mı gitsem acaba? Bir röntgen çeker, çare bulur, beni devamlı bu sıkıntıyı çekmekten kurtarır herhalde. Kalktım madem, hem eşim de kahvaltı hazırlığında, ona " bir omlet yapsana, çok canım çekti" dedim. Bugün Cumartesi, birkaç arkadaşa rastlarım diye , Hasan‘ın kahvesine gideyim diyerek, daha yeni aldığım ve biraz sıkı olan ayakkabılarımı çekecekle giydim. Kahvede kendime denize bakan taraftaki boş masaya bir sandalye çekerek oturdum. Hasan ustanın getirdiği orta kahvemi deniz manzarası keyfiyle ve taze kahve kokusunu taa ciğerlerime kadar çekerek yudumluyorum. Yan masada oturan, kendisini hiç tanımadığım biri, hatta ona bir selam çekmeme rağmen okuduğu gazeteden başını kaldırmayan o kişi, birden bire kalkarak çekti gitti. Gazeteyi de masada bırakınca ben herhalde onun değildi diyerek gazeteyi kendi önüme çekip okumaya başladım. Bazı haberler hiç beni çekmedi, hep tatsız siyaset. Gazetede bir Afrika ülkesi ile ilgili bir haber vardı ki o çok ilgimi çekti. O ülkede insanlar sanki binbir türlü dert çekmek için doğmuşlar. Haberi okudukça üzüntümden içimi çeke çeke bir hal oldum. Hani bazen üzülünce burnunuzu da akıyormuş gibi çekersiniz ya, o da oldu, mendilimle sildim. Orada evlerde çeşme falan yokmuş, her gün defalarca kuyudan su çekiyorlarmış. Kışın durumu en iyi olan ailelerin ısınması bile soba ile imiş, ama kalitesiz yapılarda dumanı doğru dürüst çekmeyen bacalarla zehirlenmeler çok oluyormuş. Mali durumları kötü olduğu için tabii banka otamatlarından (ATM) para çekmek gibi bir lüksleri de yokmuş. Yiyecek, içecek temiz su sıkıntısı çekmek normal hayatın bir parçasıymış. Mallarını, tarladan ürünlerini, kışlık odun veya tezek taşımayı öküzlerin çektiği arabalarla yapıyorlarmış. Devleti idare edenler ise hergün meydanlarda nutuklar çekerek halkı kandırıyorlarmış. İşsizlikten erkekler kapı önlerinde oturup tespih çerek günlerini geçiriyormuş. Eğer ellerinde un ve şeker varsa özel günlerde kadınlar pişmaniye çekiyormuş. Düğünlerde falan tek eğlenceleri bizdekinin benzeri bir halay çekmek, ya da bazı erkeklerde ise bir köşede gizlice kafayı çekmek oluyormuş. Alkol yasak olduğu için yakalanan hapis cezası çekiyormuş. Ülkede başı çeken tek tük zenginler ise keyif dünyasında yaşıyormuş. Doktor falan yokmuş, her kasabaya iki üç ayda bir uğrayan bir sağlık ekibinin geleceği günü iple çekiyorlarmış. Gençler işsizlikten çareyi başka ülkelerde arayınca özellikle anneler çocuklarının hasretini çekip ağıtlar söylüyormuş. Geçen birkaç yıl boyunca ülkeyi mali yönden destekleyen bazı Avrupa ülkeleri mahalli hükümet kendi sorunlarını çözmek için çaba göstermeyince bu desteklerini geri çekmişler. İnsan bunları bizlerin hayat şartları ile karşılaştırdığında vicdan azabı çekiyor. Kısacası o ülkede sefillik çekmekten başka hayat tarzı yokmuş. Neyse bu tatsız ama hani Şubat ayının her dört yılda bir 29 çektiği gibi nadir olan bu haberi burada keseyim.
Ben sporla çok ilgili biri olarak bayiden gazete alınca en arkadaki spor sayfasını bir an önce okumayı iple çekerim. Gençliğimde futbol da oynadım ve forvette oynayıp gol atma peşinde olduğum için hegün şut çekme antremanı yapardım. Kazandığımız birkaç maçtan sonra da üçlü çektiğimiz hala hafızamda. Tabii özellikle rakip takım taraftarlarının yuh çektiklerini de yaşadım. Ama artık ben futbolun yöneticileri takımlarını sahadan hatta ligden çekme düşüncelerine getirecek hale gelmesi nedeniyle kafamı uzak tutmaya çalıştığım bir hale geldi. Futbolcuya, antrenöre, takıma, hakeme ne ceza verecekler diye kimin ne korku çektiği beni ilgilendirmiyor. Başka ne güzel spor dalları da var, örneğin kürek çekmek gibi. Hele Datça gibi bir sahil kasabasında ise bunu bir bakıma amatör olarak yapmak, yani bir kayığa atlayıp uzaklara kürek çekmek gibi. Hani piyango çekilir ya, Datça 'da yaşamak piyangodan en büyük ikramiyeyi kazanmak gibi. Devamlı Datça'da yaşamıyorum ama oraya gideceğimiz bahar ve yaz aylarını her yıl iple çekiyorum. Oranın küçük olmasının verdiği, örneğin bir bankaya gidince sıra numarası çekip beklemeleri falan umursamıyorum. Bunları, kaldırımlara park etmiş arabaları ve bazı başka düzensizlikleri çekeceğim varsa çekerim diyor, kafama dert etmiyorum.
Gazetedeki bir spor haberi de İngiltere'de çok yapılan halat çekme yarışmalarından idi. Hani iki karşılıklı gurup bir halatı iki taraftan çeker ve ayakları ortaya çizilmiş çizginin öbür tarafına geçen takım kaybeder ya, işte böyle bayağı eğlenceli bir çekişme bu. Tam bu sırada elimdeki gazeteyi biri çekti aldı. Meğer o gazeteyi almadan çekip giden adam geri gelmiş, gazetesini unuttuğu için almak istemiş. Allah başka türlü korku çektirmesin ama birden korktum o ani hareketinden. Gazeteyi zaten okumuştum, bir sandalye daha çekerek ayaklarımı onun üzerin uzattım. Bir kahve daha ısmarlayıp onu içerken sanki manzaranın keyfine dalmış kahveyi höpür höpür içime çektiğimi fark ettim. Sonra yerde bıraktığım çantamı oradan çekip masanın üzerine koydum ve içinden İspanyolca kitabımı sağ elimde fincan olduğu için sol elimle çantamın ön gözünden çekip çıkarttım. Birkaç aydır İspanyolca öğreniyorum, madem gazete elimden gitti ben de İspanyolca kurallı ve kuralsız fiillerin çekimini öğreneyim dedim. Deniz manzarasına bakarken ders çalışmak bile daha çekilir oluyor. Şimdi eve gidip de orada beni bekleyen tamir işlerinin derdini çekmeye hiç niyetim yok.
Tam sakin bir köşeye çekilip Ispanyolca çalışırken cep telefonum çaldı. Alo, alo diyorum ama karşıdaki kişinin sesi gelmiyor, galiba telefon iyi çekmiyor. Kalktıp kahvenin üstü kapalı kısmından çıkayım diye düşündüm ama hareket edemiyorum, montumun kolu sandalye takılmış, onu çekip kurtarayım derken cart diye yırtıldı. Neyse ki eşim dikişten anlar, benim küçük çocuk gibi devamlı yırtttığım, söktüğüm giysilerimi tamir derdini evliliğimizin başından beri sabırla çekmektedir sağolsun. Dışarı çıkınca telefonum daha iyi çekiyor belli ki, sinyal göstergesi yüksek. Üstelik kahvenin tam içinde oturmasam bile başkalarının sigara dumanını mecburen içime çekmekten çok rahatsız olmuştum, dışarıda hava almış oldum. Arayan Cem'miş; Cem benden 10 yaş küçük, çok iyi bir insan ama kafasının dikine giden, en ufak bir sorunu olursa ben bunu çekemem deyip tuhaf kararlar alan biri. Bir bankada onun artık bu işi çekemiyorum dediği ama aslında mis gibi çok iyi ve idareci pozisyonunda bir işi vardı. Bakanlıklardan üst düzey bir müşterinin kredi almak için olmadık taleplerine ve tehditkar baskılarına kafası bozulunca bir gün çantasını toplayıp mesai bitmeden çekip gitmiş, bir daha da işine dönmemiş. Sonra onun abisinden duydumki o çekip gitmek tam bir çekip gitmek olmuş. Altı ay kuzey Avrupa ülkelerinde oradan oraya gezmiş ama bu sürede de her terkettiği otelde chek-out yaptırmadan çekip gitmiş, fakat otel ücretini arkadan online ödemìş. Telefonda bana "Abi ben geri döndüm, artık balıkçılık işine başladım, her akşam üzeri teknemle balığa çıkıyorum, gel bu akşam üzeri sen de bana katıl, yarın sabahta balık ağlarını birlikte çekeriz" dedi. Şaşırdım kaldım ama çok sevindim ve bu sürpriz teklife evet dedim, çünkü böyle bir maceranın düşüncesi hep içimi kıpırdatır ve çok canım çekerdi. "Ulan Cem sen nasıl bir insanın, kafana göre haber vermeden çektin gittin, dönüpte ne zaman tekne aldın, nasıl gerçek bir balıkçı teknesi mi?" dedim. "Resmini çekip hemen sana yolluyorum abi" dedi. Telefonum tın etti, teknenin her tarafından resmini çekip üç fotoğraf yollamış, tekneye hayran kaldım. Hemen pılımı pırtımı topladım, başka masadan alıp getirdiğìm fazla sandalyeyi tek elimde çeke çeke tekrar yerine koydum, kahve paralarımı ödeyip keyiften akan burnumu çeke çeke evimin yoluna koyuldum. Bu bende çocukluğumdan beri vardır, bir şeye çok sevinip heyecanlanınca sanki burnum akar gibi olur, bir süre burnumu çeke çeke bir hal olurum. Ama ayrılmadan da kahvenin sahibi Hasan'a "Hasan ben birkaç gün yokum, Cem gibi ben de çekip gidiyorum buralardan" diye şaka yaptım. Eşim dönüşte bir yerden 5-6 kilo patates al, o nedenle de pazara gittiğimizde falan aldıklarımızı çekerek taşıdığımız pazar arabasını da yanında götür demişti ama unutmuşum. Manav Seyfi yolumun üstünde, pek çekilecek bir insan değil ama eve yakın diye ona uğradım. „Seyfi usta bu büyük torbalardaki patatesler kaç kilo çekiyor?“ diye sordum. „Tartıp kilosuna göre parasını alıyorum ama en az 10 kilo çeker“ dedi. Gözüme çok gözüktü ama evde hanımın niye patates almadın diye dırdır etmesini çekmemek için aldım. Eve geldiğimde kapıyı açan eşime „Beni artık unut çekip gidiyorum, birkaç aylığına denizlere açılıcam“ diye şaka yaptım. O da önce bir ya sabır çektikten sonra bana „Ben de zaten seni terk edip, çekip gideyim diye düşündüm, çekmecedeki bütün mücevherlerimi de aldım, hakkını helat et“ deyip kapıyı çekip gitti ama iki dakika sonra geri döndü, yani benim şakama şakayla karşılık verdi. Birbirimizi yıllardır deliler gibi severiz ama böyle çekilmez şakalarımız da hiç eksik olmaz. Evdeyken Cem yine telefon etti, ona da elimi verdim kolumu çekemiyorum. „Abi yarın hemen balığa çıkmayalım, teknemin burnuna zımpara çekip, sonra da bir boya çekmem lazım, olurmu? Arkasından da en az 3-4 saat boya kurusun diye sahile çekersek iyi olur. Balığa bir gün geç çıkarız“. Bende artık mecburen „olur“ dedim ama bir de Cem'in dertlerini çekmeğe ortak oldum, hay Allah dedim kendi kendime. Hani bir torbadan ilk dört aydan sonra yedek subay olarak askerliğine nerede devam edeceksin kurası çekersin ya, bu Cem de başta isteyip sonra sevmediğim bir yerin kurrasını çekmiş gibi yavaş yavaş canımı sıkmağa başladı. Umarım en sonunda bu mecara zevkli olur ve denizden ağlarla bol bol balık çekeriz. Tabii üstüne Ramazandan sonra bir balık, rakı sefası da bizi kıskananların içini çektirir.
Bir de ilginizi çekeceğini sandığım farklı bir konuya kısaca değineyim. Bazı dinlerin, ya da inançların bir bakıma korkunç diyebileceğimiz uygulamaları, örneğin "Kendini Kırbaçlama" diye birşey, yani isteyerek acı çekmek vardır. Yarı şaka yarı ciddi ama benim de bilerek çektiğim bir derdim var. O da çok değer verdiğim sarı inat bir bayan arkadaşımı ara sıra yaptığı ters davranışlarına rağmen yıllardır sineye çekmemdir. Yani kader beni onunla tanıştırdı ve "çek bu derdi ya kulum" dedi.
Allah hiç birimize bir dert vermesin ama verirse de çekilir dertler, kokusunu içimize çektikçe ruhumuzun aydınlandığı çiçekler içinde bahar günleri versin.
Niye yazımın başlığını "Dikkatinizi çekti mi?" koydum, onu düşündünüz mü? Yazımda tam 108 cümle var ve istisnasız bunların hepsinde "çekmek" fiilini tek ?aşına veya onunla birlikteki ek bir kelime ile çeşitli formlarda ve anlamlarda kullandım. Ne zengin bir dilimiz var, sizin de dikkatinizi çekmiştir muhakkak değil mi? Siz artık yeter bu adamdan çektiğimiz demeden yazıma burada son veriyorum.
Sağlıklı, güneşli, huzurlu, keyifli günleri mıknatıs gibi kendinize çekmek için hayatınıza hep olumlu bakın. İyi bir Ramazan ayı geçirdiğinizi ve arkasından da gelsin diye bir ay boyunca iple çektiğiniz Ramazan bayramınızı çok güzel ve ailece içinize sindirerek kutladığınızı umuyorum. 14.04.2024
Okunma Sayısı: 523
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.