BİREYİN KEŞFİ, RÖNESANS VE SÜREÇ
11 Mart 2022, Cuma 11:36Sanatın manevi ve tinsel boyutunu irdelemek amaç olunca gerçekliğe zihinsel-ruhsal boyutlar getiren anti natüralist tavırlar bizim için belirleyici olacaktır. Bu bakımdan Rönesans'a bakışımız bu perspektifle sınırlı olacaktır. Ya da soyutlayıcı iç tepkinin boyutlarına getirdiği değişikliklerin irdelenmesi anlamında.
Şimdi hepimizin bildiği gibi Ortaçağ ya da daha öncesinde birleşmiş bir toplum duygusu, dinsel ya da başka nedenlerle ait olma duygusu, nesnel dünyanın göreliliğinin ve değişkenliğinin huzursuzluğunu gideriyordu. Burada karmaşık ve uzun açıklamalara girmeden anlatmaya çalışacak olursak; toplumsal hayatta yaşanılan evrim, Hristiyan dini ve klişenin sorgulanmasıyla gelişen reformasyon, bilimsel buluşlar, yeni kıtaların keşfi, evrensel ve insansal olaylara hakimiyet (hayatın öte dünya değil de bu dünyada olduğu) , Antikitedeki değerlerin tekrar gündeme gelmesini ve Doğa ve evrenle barışık bir hayat tasarımının doğmasını sağladı. Bu da tüm ortaçağ değerlerinin alt üst olmasına neden oldu. Tanrı tasarımını insan temel alınarak yapılıyordu. Bu da Antikide ki idealar anlayışının dine uygulanmasıyla olmuştu. Yani ''İnsan tanrı ideasından türemiş bir ruha sahiptir. Ölümden sonra yine tanrıya ulaşacaktır. Evren en başında tanrının bulunduğu basamaklar ülkesidir. Evrenin tüm bağlantıları insan ruhunda toplanır-düğümlenir. Bu yüzden insan da büyük evreni bilme gücü vardır.''(Macit Gökberk)
Buna göre insan evren içinde küçük bir evren olduğuna göre, Platon'un güzellik ideası temelinde uyumlu bir bütün olarak algılanmalı; düşüncesi yer etti. Böylece gözler doğaya döndü ve müthiş bir bilme merakıyla her alanda her şey didik didik edilmesiyle başlandı. Worringer' in özdeyişleyim iç tepkisi dediği mekanizma içlemeye başladı. Doğal mekan anlayışı ve yeryüzüne bağlılık sanatsal çözümleyicilerin üstünde durdukları fenomenler haline geldi.
İnsanlar bağımsız hareket edip düşünmeye başladıkça bireysel özgürlük de değişti. Ancak bireysel özgürlüğünde ele geçirilmesiyle yeni sorunlar doğmaya başladı. Birey olarak vardı. Artık ait olma duygusunu yitirmişti. Yalnız ve kaygılıydı. Yeni çağın insanının yaşam konusunda yeni çözümler bulması gerekiyordu. Böylece kendine özgü bencillik bilinci taşıyan topluluklar ''Ulus'' bilincini oluşturmaya başladılar ve bu çağda ulusallaşma hareketleri de başlamış oldu.
Bireyselleşmenin açtığı çok boyutlu gelişim zinciri içinde ve üretim-tüketim mekanizmalarının yer etmeye başlamasıyla sınıf çeliştikleri ve çatışkıları da ortaya çıkmaya başladı. Çünkü özgürlük değişik toplum katmanlarında eşit değildi. Yeni özgürlüğün meyveleri doğuştan Aristokrat olan ve bu yüzden başarılı olan grup tarafından, yükselen kapitalist sistem içinde toplandı ve efendilik, inisiyatif duygusu edindiler. Pek çok zengin ve soylu ailelerin (Mediciler v.b) seçkin zevki doğrultusunda ki siparişleri sanatçılar tarafından karşılamaya çalışıldı.
Yukarı da ki özetlediğim değişiklikler, daha önce bireyin ait olma ve topluca huzur istemiyle gerçekleştirdiği sanatta tinsel yaklaşımların boyutu birey boyutuna indirgedi. Şimdi Rönesans'ta nesnelerin keşfinden duyulan ve hızla gerçekleştirilen sanatın tinsel-ruhsal boyutu dönemin felsefesinin oluşturduğunu da söyleyebiliriz…
Okunma Sayısı: 1813
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.