ATATÜRK VE LAİKLİK
16 Kasım 2017, Perşembe 17:13Bu konuda ciltlerce yazı yazıldı.Anlatıldı,anlanmaya çalışıldı.Bazen sadece Atatürk'ün dedikleri tekrar edildi bazen gerçek bir eser sunuldu.Yığınların gönlündeki Atatürk mü yoksa gerçek Atatürk mü tartışması hem eserlerin kalitesine sirayet etti hem de siyasi düşünceye.Atatürk'ün büyük yıkıma panzehir olarak bulduğu ve kullandığı Ulus-Devlet sistemine gerçek bir kurucu kültür/resmi teori gerekiyordu.?Bu teori için de hem toplumu refaha kavuşturacak hem de devletin itibarını yeniden kazandıracak unsurlar vardı.
Bunların en başında da Atatürk'ün “ gerekli bir kurum” olarak tanımladığı Din'in devlet içindeki yerini tayin eden bir ölçü vardı o da :Laiklik idi.?Fransız İhtilali'nin puslu havasından sonra doğan ve gelişen bu fikir artık tüm ulus-Devletlerin vazgeçilmez parçasıydı.Çünkü bu devletin vatandaşları ayrılmadan,bölünmeden yaşamayı hak ediyorlardı ve bunun sağlayıcısı ise sadece devletti.?Bunu da ancak Laikliğin temeli olan tassupsuzluk(tolerans) ile sağlayabilecektir.Ki Atatürk bu konuda şöyle demektedir:
“Hürriyet ihtimal ki zorla tesis olunur;fakat herkese karşı taassupsuzluk göstermekler ve aldırmamazlıkla muhafaza edilir.”
Yani bireylerin yaşamlarında din egemen ise onu yaşamaları ve devletin de buna menfi yönde bir kısıtlama getirmemelidir.?Ve hatta devlet dini kendi yönergesi ve kayırma aracı olarak anlamamalıdır.Atatürk bunun için devleti kurarken şu hüküm ile yola devam edilmesini istemiştir:
“Mukaddes ve lahuti(sır alemiyle ilgili) olan itikat ve vicdaniyatımızı muğlak ve mütelevvin(dönek) olan her türlü menfaat ve ihtirasata(hırslara) sahne-i tecelliyat(ortaya çıkma sahnesi) olan siyasiyattan ve siyasetin bütün uzviyatından(kollarından) bir an evvel ve katiyen tahlis etmek(kurtarmak) milletin dünyevi ve uhrevi saadetinin emrettiği bir zarurettir.?Ancak bu suretle Diyanet-i İslamiye'nin maaliyatı(yüksekliği) tecelli eder(ortaya çıkar).”
Yani siyaset kurumu ki devleti yönetmeye muktedirdir dinin arkasından menfaat temin etme fikirlerinden ve buna bağlı olarak değişken emellerden uzak durmalı ve devleti öyle yönetmelidir ki ayırma,kayırma aracı olarak din kullanılmasın.
Burada tabii ki de sadece siyaset kurumuna iş düşmeyecektir.Bütün toplumun
devletin dine bakışını anlaması gerekiyordu.?Bu yüzden de Atatürk Balıkesir'de 7 Kasım1923'te hutbe irat ediyordu.Öğle namazından sonra okunan mevlide müteakiben minbere çıkan Paşa sözlerine şöyle başlıyordu:
“Millet!Tanrı birdir,şanı büyüktür.Tanrı'nın selameti,karşılıksız sevgisi ve hayrı üzerinize oldsun.?Peygamberimiz efendimiz hazretleri(S.A.S.) Tanrı tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur.
İnsan yaşayışını düzenleyen temel kurallar hepinize bilindiği üzere yüce Kur'an'daki yazılı buyruklardır.İnsanlara doğruluğun özünü vermiş olan dinimiz son dindir.?Kusursuz ve en mükemmel dindir.Çünkü dinimiz akla,mantığa,gerçeklere bütünüyle uyar ve uygun düşer.Eğer akla,mantığa ve gerçeklere uygun düşmemiş olsaydı bununla diğer tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi.Çünkü bütün bu mevcut kanunları yapan Tanrı'dır.”
Görülmektedir ki artık Türkiye büyük bir devlettir ve içinde yaşayanları camide,sokakta,çarşıda,pazarda hep tek “milletdir.”Ki artık bu millet kendini çağdaş uygarlığa döndürüp tabiatla barışmıştır.
Artık Laiklik resmi teorinin kurucu kültür kodu olarak karşımıza çıkıyor ve resmi olarak da 1937'de Türki,ye'nin karakterinde yer ediniyordu.?Ne Batıcılar bu kadar açıkca bu fikri temellendiriyorlardı ne de İslamcılar bunu biliyorlardı.İttihadçıların temelinde oluşan bir fikir olarak cumhuriyette de karakterize olmuştur.
Bireylerin dini olsa da devletlerin dini olamaz.?Her vatandaşına eşit yaklaşma ve hiçbirini ayırmama garantisi bu umdedir.
Atatürk de Türkiye Cumhuriyeti devleti'ni bu temel ile beraber kurmuştur.
Okunma Sayısı: 4572
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.